Bütün Yönleri ile Rusya’nın Ukrayna İşgali

Bütün Yönleri ile Rusya’nın Ukrayna İşgali

Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesinin dokuzuncu günündeyiz. İki gün önce Ukrayna Devleti’nin acil durum servisince 2000’den fazla sivilin Rus ordusu tarafından öldürüldüğü duyuruldu. Bir milyonu aşkın insanın savaş yüzünden göç ettiği düşünülüyor. 

Her şeyden önce hayatlara mal olan hiçbir mücadelenin temiz olmadığının altını çizmek isterim. Öyle umuyorum ki aklı başında hiçbir insan, bütün dünyaya yapılan bu kötülüğü asla unutmayacaktır. İnsanlık tarihinde kara bir leke olarak anılacak bu vahim olayın sürecini gözler önüne sermeye çalışırken savaşın farklı perspektiflerine değinmeye çalışacağım.

Putin Ne İstiyor?

Bütün Yönleri ile Rusya’nın Ukrayna İşgali

Fotoğraf: Pixabay

Bu soruya cevap verebilmemiz için Rusya – Ukrayna ilişkisinin yakın tarihine kısa bir bakış atmamız gerekiyor.

Ukrayna, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etti. 1994’de yapılan seçimlerde Rusya yanlısı Leonid Kuçma Devlet Başkanı seçildi ve 2005 yılına kadar görevde kaldı. Bu noktada Ukrayna’nın siyasi atmosferine dair şu bilgiye sahip olmamız oldukça önemli; Ukrayna’nın doğusunda yaşayan halk, bağımsızlığın ilan edilmesinden günümüze kadar her zaman Rusya yanlısı politik fikirlere sahiplerken batıdaki halk ise yönünü Avrupa’ya dönmüş bağımsız bir Ukrayna’nın hayaliyle hareket etti.

Kuçma, görevde kaldığı süre boyunca Rusya yanlısı politikalarını sürdürdü. 2001 yılında Ukrayna milliyetçileri ülkenin pek çok yerinde Kuçma aleyhinde protestolar yapmaya başladılar. 2004 yılında yapılan seçimlerde Kuçma’nın başbakanı olan Yanukoviç seçimleri kazandı. Fakat seçime hile karıştırıldığı iddiaları ile halk ayaklandı ve tekrarlanan seçimlerde göreve Bizim Ukrayna Partisi’nin lideri Viktor Yuşçenko geldi. 

Bu olay, dünya tarihine Turuncu Devrim olarak geçti. Yuşçenko liderliğinde Ukrayna, yüzünü tekrardan batıya ve NATO’ya döndü. Fakat bu durum pek de uzun sürmedi. 2010 seçimlerinde bir önceki seçimlere hile karıştırdığı iddia edilen Yanukoviç, Devlet Başkanı seçildi. Yanukoviç 2013 yılında Avrupa Birliği Ortaklık Antlaşması’nı reddedip Rus donanmasının Kırım’da kalması süresini arttırınca Ukraynalı milliyetçiler yeniden ayaklandılar ve Yanukoviç Rusya’ya kaçtı. 2014’de Kırım, Rus yanlıları tarafından ele geçirildi. Bunun üzerine Putin de Kırım ve Sivastopol’u ilhak etti. 2014 yılında Poroşenko, ardından da 2019 yılında seçilen ve hala görevine devam eden Zelenski, Ukrayna Devlet Başkanı oldu.

2005 yılından beri Büyük Rusya hayali ile hareket eden Putin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kaybedilen topraklar üzerindeki gücünü yeniden tesis etmek istiyor. Putin ve destekçilerine sorulacak olursa Ukrayna diye bir ülke gereksiz ve zaten Ukraynalı diye bir şey de yok. Sonuçta Ukrayna savaşılarak kaybedilmiş bir toprak değil ve üzerinde ‘’Ruslar’’ yaşıyor. Varlık sebebini ‘’Batı’nın karşısında olmak’’ misyonundan alan bir liderin sınırında Batı yanlısı bir ülkenin ve NATO birliklerinin olmasını istememesi gayet anlaşılır. Fakat bu uğurda yaptıkları pek de anlaşılır değil. Nitekim savaşa karşı olan milyonlarca Rusya vatandaşı da dahil olmak üzere bütün dünya, kuvvetini evrensel ilkelerden değil de silah gücü ve despotizmden alan bir liderin tehditleri ile karşı karşıya.

Ayrıca Putin’in tarihsel tezi, sürekli geriye doğru götürmenin mümkün olduğu mantıksız bir öneri. Rusların tarih sahnesine çıkmaları 9. yüzyılda Kiev’de vuku buluyor diyebiliriz ve bu durum 13. yüzyılda Moskova’nın Rusların politik merkezi olmasına kadar böyle devam ediyor. Yani başkenti Kiev olan bir ülke de gayet tabii bu ‘’asıl Ruslar’’ zırvasında hak iddia edebilir.

Medya Dezenformasyonu

İşgalin başlaması ile beraber bütün medya bir kaos ortamına dönüştü. Medya için dezenformasyon çağında olduğumuz bir dönemde de başka bir şey beklenemezdi tabii. Ana akım medyada hızlı ve elle tutulur, sosyal medyada ise doğru bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız.

Çoğunlukla 2014 yılında yaşanan Kırım olaylarından görüntüler, bugün kayda alınmış gibi servis ediliyor. Medyada yaşanan kaosun doğru bilgi edinmeye bizlerden daha çok ihtiyacı olan insanlar için daha kötü sonuçlara gebe olduğuna da özellikle dikkat çekmek istiyorum. 

Twitter’da hızla yayılan “Bu gece saat 03.00’de Kiev bombalanacak” haberini okuyan bir Kievli olduğunuzu düşünün. Bunun yarattığı psikolojik yıkımı tarif edebilmek çok güç olsa gerek.

Ukrayna’daki Türkiye vatandaşlarının telefonlarına Dışişleri Bakanlığı adıyla gelen “Ukrayna askeri birliklerine katılmanızı rica ediyoruz.” mesajının söylentisi -daha sonra sahte olduğu ortaya çıksa da- epeyce konuşuldu. Sosyal medyada bazı fırsatçıların arkasına sonradan siren sesi eklenmiş “Ukrayna’da mahsur kaldım. Şu hesaba para gönderebilir misiniz?” dediği videolar bile yayıldı ne yazık ki. Ukraynalı kadın mülteciler üzerinden yapılan son derece sakil ve mide bulandırıcı esprilerden hiç bahsetmek istemiyorum bile.

21. yüzyılda gerçekleşen bir savaşın daha önce rastlamadığımız bazı yönleri de oldukça ilginç. Örneğin bazı resmi internet siteleri üzerinden Ukrayna’ya kripto para bağışında bulunabiliyorsunuz.

Dünya Tehlikede

Yaşanan bu işgal, sadece Ukrayna ve Rusya’yı ilgilendirmiyor tabii. Can kayıpları ve çekilen acıların etkisinin siyasi haritalarla sınırlı kalmadığı realitesi bir yana gerçekleşen büyük göç hareketliliği, nükleer kriz şüphesi ve ekolojik yıkıma olumsuz katkı tehlikesi de bütün dünyayı fazlasıyla ilgilendiriyor.

Doğuya Bu Kadar!

Bütün Yönleri ile Rusya’nın Ukrayna İşgali

Fotoğraf: Ahmed Akacha

Doğal olarak bütün dünya gündemini meşgul eden bu hadise, bazı kuruluşları da tartışmaya açtı. Öyle sanıyorum ki bu kuruluşların başında da Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliği’nin barış döneminde kurulmuş bir örgütlenme olması, kriz dönemlerinde etkili ve hızlı kararlar almasını beklediğimiz yapının önünde sistematik bir engel gibi duruyor. Batı’nın; basit kınamaların, müdahalelerin ve ‘’Gelişmeleri endişeyle izliyoruz.‘’ açıklamalarının ötesine geçemediği uyuşukluğu, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin ve durumun ciddiyetini kavrayan diğer insanların dilinden düşmüyor.

Batı medyasında dünya tarihinin yeniden yazıldığı algısı ön planda gözüküyor. İşgali, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın yaşadığı en büyük felaket olarak niteleyen yazıları da okuyoruz. Tabii bizler, Batı’nın dünyayı kendilerini merkez alarak okumalarına son derece alışkınız. Haliyle 1945’den 2022’ye kadar dünyada öyle pek de önemli bir şey olmadığını düşünmeleri gayet doğal. Bizler, evrensel bir ilkeyle dünya üzerindeki her halkın kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu durum, Ukraynalı insanlar için de pek tabii geçerli. Fakat ne yazık ki Batılıların nezdinde Afganlar, Iraklılar ve Suriyeliler için pek de geçerli değildi.

Bu köhne zihniyetin bir yansımasını da mülteci krizinde gözlemleyebiliyoruz. Ukraynalı savaş mağdurları gayet insani bir biçimde yani olması gereken şekilde Avrupa’ya kabul ediliyorlar. Herhalde Akdeniz’de boğulmak zorunda olan Suriyelilerin suçu yeterince beyaz, Hristiyan ve görece ‘’Avrupalı’’ olmamaktı. 

Ne de olsa Fransızların dediği gibi;

“Bon pour l’Orient…”

Yani, ‘’Doğuya bu kadar…’’

Kapak Fotoğrafı: Katie Godowski