Küresel ısıtmaya güneş ya da volkanlar gibi doğal faktörlerin sebep olmadığı, küresel ısıtmanın sorumlusunun biz insanlar olduğu su götürmez bir gerçek. Buna rağmen iklim krizi üzerine yapılan anketlerde, toplumun bazı kesimlerinin hala iklim değişikliğini küresel bir kriz olarak değerlendirmediği görülüyor. İklim krizinin hayati ve küresel bir sorun olarak görüldüğü kesimdeki bireylerin ise günlük hayatlarında sürdürülebilir seçimler yapmaları ve çevreci davranış biçimlerini özümsemeleri için her zaman gerekli motivasyonları olmuyor. Peki, yarattığı yıkımı bildiğimiz halde neden küresel ısıtmayı artıracak tüketimler yapıyoruz? Neden sürdürülebilir davranışlarımızda istikrarı koruyamıyor veya en başında bu davranışlara yeltenmiyoruz?
Profesör Susan Clayton’a göre, iklim krizinin psikolojik etkileri olduğu gibi, insan psikolojisinin de iklim krizi üzerindeki etkisi büyük. Bireylerin iklim krizini hayatlarında doğru yere koymaları, iklim kriziyle mücadelede oldukça önemli.
İklim Krizini Uzak Bir Problem Olarak Görmek
Fotoğraf: Aron Visuals
İklim krizinin kendisinin bir tehdit olarak görülmemesinin birçok sebebi var. Bunların ilki, iklim krizinin etkilerini günlük hayatımızda fark edemememiz. İklim değişikliği ve küresel ısıtmanın insan hayatında ani değişikliklerden ziyade zamana yayılmış etkilerinin olması ve bu etkilerin, her ne kadar yıkıcı olsalar da hızlı günlük yaşantılarımızda bizim için pek de görünür olmamaları, bu konuda yanlış bir tablo çizmemize sebep oluyor.
İnsanlık olarak bilinmeyen gelecekteki kendimizi şimdiki halimizle özdeşleştiremiyoruz. Evet, belki “Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?” gibi sorulara cevabınız hazır olabilir. Fakat şu an yaptığımız her seçimin, beş yıl sonra kendimizi nerede göreceğimizi hatta belki de göremeyeceğimizi belirlediğinin çoğu zaman farkında değiliz. Hal böyleyken iklim krizinin rölatif olarak yavaş ama geri dönüşü olmayan etkileri, beynimizdeki alarmları harekete geçirecek nitelikte değil. Şimdilik…
İklim Krizini Bir Çevre Sorunundan İbaret Görmek
Fotoğraf: Yomex Owo
“İklim krizinin bir tehdit olduğunun tabii ki farkındayım!” diye düşünüyor olabilirsiniz. Fakat maalesef iklim krizinin, eriyen buzullardan ve azalan biyoçeşitlilikten ibaret zannedilmesi yaygın bir durum. Evet, sular yükseliyor, biyoçeşitlilik azalıyor, ekosistemimiz yavaş yavaş yok oluyor ama bu, insanların günlük koşuşturmasında hiçbir şey ifade etmiyor.
Çin’deki ya da Hindistan’daki hava kirliliğini bulunduğumuz bölgede, hayvancılığın karbon salımını ve vahşetini tabaklarımızda, azınlıkların ve çocuk işçilerin tüketimlerimiz için yaşadıkları zulümleri satın aldığımız ürünlerin ambalajlarında göremiyoruz.
İklim krizinin nedenlerini ve etkilerini direkt ve somut olarak göremediğimiz için bundan etkilenmediğimizi düşünmek, sürdürülebilir alternatiflere yönelmemizi ve küçük fedakârlıklarda bulunmamızı zorlaştırıyor. İklim krizinin ekolojik bir problem olduğu doğru. Fakat bu denli büyük bir ekolojik problem aynı zamanda politik, ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve sanılanın aksine bireysel ve hayati bir problem. Doğadan belki de en uzak olduğumuz günümüzde, ekosistemimizin yok oluşunun varlığımızı birinci dereceden tehdit ettiğini yeniden hatırlama gereği duyuyoruz.
Sorumluluğu Üstlenmemek ve İnsan Faaliyetlerini Küçümsemek
Fotoğraf: Patrick Hendry
Konu iklim krizi olduğunda bir suçlu aramak ve bulmak oldukça kolaydır. Sömürgeci gelişmiş ülkeler veya büyük canavar şirketlerin yanında biz sıradan insanların günlük faaliyetleri nedir ki? İklim krizi, maalesef birkaç günah keçisi bulup sorumluluğundan kurtulabileceğimiz bir problem değil. Dünyanın bir yılda kaldırabileceği en fazla karbon salımı kişi başı 3 ton iken, bu sayı Amerika’da ortalama bir insan için 16 tona varıyor.
Bu, hepimizin iklim krizinin sorumlusu olduğu anlamına gelmekle beraber, her birimizin bunu değiştirecek gücü olduğu anlamına da geliyor.
Sürdürülebilir Davranışları Nasıl Geliştirebiliriz?
Fotoğraf: OCG Saving The Ocean
İnsanların sürdürülebilir davranışlarda bulunmamasının sayısız nedeni var. Üstüne üstlük alışkanlıkları birden değiştirmek hepimizin de bildiği gibi hiç kolay değil. Yine de bizi sürdürülebilir alışkanlıklardan ve davranışlardan alıkoyan nedenleri tespit edersek işimiz kolaylaşır. Yukarıda bahsettiğimiz başlıca sebeplerin bireysel psikolojik bariyerler olduğunu görüyoruz. İklim kriziyle ilgili sahip olduğumuz yanlış yaklaşımlar, iklim değişikliği ve küresel ısıtma gibi kavramların konuşulmasının normalleştirilmesi ve yaygınlaşmasıyla düzeltilebilir. Aynı zamanda insanların iklim kriziyle olan mücadelelerinin normalleşmesi, sosyal olarak kabul edilme kaygısını da ortadan kaldırarak sürdürülebilir seçimlerin özgürce yapılabilmesine de zemin hazırlayabilir.
İnsanların bir hedefe ulaşmak için grup halinde hareket etmesinin motive edici olduğu da bir gerçek. Bireysel olarak toplumu tamamen bilinçlendiremesek de çevre dostu etkinliklere ve gruplara katılabilir, iklim kriziyle sürdürülebilir seçimler yaparak, aktif olarak mücadele eden insanlarla tanışabiliriz.
Normalimizi sürdürülebilirlik kavramıyla iç içe olacak şekilde değiştirir ve sürdürülebilirliği hayatımızın bir parçası haline getirirsek, bizi iklim kriziyle mücadele etmemizden alıkoyan psikolojik bariyerleri de aşmış oluruz.
Kapak Fotoğrafı: Beth Jnr