Ekolojik Kriz Diye Bir Şey Yok(!)

Ekolojik Kriz Diye Bir Şey Yok(!)

Uzun zamandır içinde yaşadığımız kalabalık bağlamında artık bir toplumdan daha çok bir kitleyi andırmamız ve hem bireysel hem de kitlesel olarak yaşadığımız “hissizleşme” üzerine düşünüyordum. Yakın zamanda bir arkadaşımın tezi için Baudrillard’ın fikirleri hakkında bir şeyler karalayınca düşüncelerimi anlatabileceğim bir düzlem yakalamış olduğumu düşündüm ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Önce biraz Baudrillard’ın yazımın temelini atacağım fikirlerinden bahsetmek isterim.

Simülasyon Teorisi

Düşünür, Simülasyon Kuramı ile beraber temelde bir gerçeklik yitiminden bahseder. Aslında bütün bir kavram, Batı eksenli hayat nizamı içerisinde doğru olandan söz edilemeyeceği üzerine kurgulanmıştır. Bu yeni düzende ihtiyaçlar doğal değil ve yeni bir şey var etmek de mümkün değildir. Haliyle Batı, kendini sürekli olarak tekrar tekrar üreten bir hiper gerçekliğin içerisine çekilmiştir. Bu sürekli yeniden üretimde şeyler, “gerçek-miş” gibi değillerdir. Çünkü “-miş gibi olmak” temelde bir gerçekliğe ihtiyaç duyar. Oysa bu noktadan sonra gerçeğe atıf yok olmuş, her şey bir kopyanın kopyası haline gelerek kendi içerisinde bir realiteye dönüşmüştür. Bu realitede dil ve imajlar kendi içerisinde kendilerini gerçekleştirmektedirler. Tıpkı bütün simülasyonlarda olduğu gibi… Zaten “kopyanın kopyası” mefhumu da kabaca Baudrillard’ın bahsettiği Simulakra teriminin tanımıdır.

Simülasyon, bir tür gerçeğin modeller aracılığı ile türetilerek üretilmesi ya da bir bağlamda üretilerek türetilmesidir. Simülasyon her zaman üzerine inşa edileceği bir kökene ihtiyaç duymaz ve aynı zamanda “gerçek-dışı” olarak da düşünülemez. Bu zor kavram, kendi içinde kendini gerçekleştiren bir tür gerçeklik olarak karşımızda durur. Bu noktada “taklit” ile “simülasyon” ayrımını bir örnekle şöyle açıklayabilirim:

Ölümü taklit etmek istediğiniz zaman çoğunlukla sadece hareketsiz bir şekilde yerde uzanmanız yeterli olacaktır. Fakat ölümü simüle etmek istediğinizde, ölüm realitesini onu ölüm kılan bütün yönleriyle var etmeniz gerekir. Bu da ölüm taklidinin ötesinde ölüm gerçekliğinin kendi içerisinde yeniden gerçekleştirilmesidir.

Baudrillard’a göre ‘’toplum’’ artık yalnızca bir ‘’kitleye’’ evrilmiştir. Anlamlılığın ortadan kalktığı, kitle iletişim araçları tarafından şekillendirilmiş ve insanlık, vicdan ve ahlak gibi metafizik kavramlardan yoksun bir kitle…

‘’Körfez Savaşı Olmadı!’’

Baudrillard, Körfez Savaşı başlamadan hemen önce bu savaşın yaşanmayacağını dile getirir. Savaş bittikten sonra da ‘’Körfez Savaşı olmadı.’’ demekten çekinmez. Çünkü Baudrillard için Körfez Savaşı, ‘’Batılılar’’ dışında kimsenin tam manasıyla ‘’birisi’’ olmadığı bu çağda kimsenin gerçekten umrunda olmayan bir medya gösterisinden fazlası değildi. Savaş, artık kendi realitesinin dışında izleyenlerin ilgisizliği ve hissizliği karşısında televizyon kapatıldığı takdirde biten bir şov haline dönüşmüştü.

Ekolojik Kriz Diye Bir Şey Yok(!)

Fotoğraf: Photography Maghradze

Ben de Baudrillard’ın bu saptamasından hareketle ekolojik kriz diye bir şeyin olmadığı başlığını atabiliyorum. Hatta kadına yönelik şiddetin var olmadığını ve yoksulluğun da gerçek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü ne yazık ki tüm bunlar, yanıbaşımızda vuku buluncaya değin Twitter’da gördüğümüz duyuru yahut televizyondan baktığımız haber formunda bir medya imajı olmanın ötesine geçemiyorlar. Olup biten her şeyi kitlesel hissizliğimizin üzerimizdeki yansımasıyla ‘’izliyor’’, varsa önceden belirlediğimiz kategorik hislerimizi beyan ediyor ve bu müthiş kalabalığın içerisinde akıp gitmeye devam ediyoruz.

Medyanın üretilmiş ‘’öteki’’ kavramı üzerinden metalaştırdığı imajlar, bir tür başka dünyadanlık etkisi yaratır üzerimizde. Kuraklık yüzünden göçe zorlanan insanlar, artık bir başka dünyanın insanlarıdır. Ekolojik krizin önlem almazsak yok edeceği gezegen sanki başka bir gezegendir. Kadına yönelik şiddetin sonuçları, eğer birine aşina değilsek bir isim listesinden ibarettir. Tok yattığımız mühlet yoksulluk, medya güzellemeleriyle bir tür romantizm unsurudur. ‘’Ah garibim! Vah garibim!’’ der ve kanalı değiştiririz.

Fakat ne yazık ki göz yummak, ışıkları söndürmez. Her canlı için hayatın muhteviyatı, yirmi saniyelik bir haberle dönüştüğü medya ürününden çok daha fazlasıdır. Bunu bir gün başımıza gelir endişesi ile değil, her şeyin kendi içerisinde sahip olduğu kıymetin farkına vararak kavramalıyız.

Kapak Fotoğrafı: Pixabay