Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2021
NOAA uydusundan alınan verilere göre 2021 yılının temmuz ayı, dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ay oldu. Temmuz ortalarından bu yana, ülkemizden ve dünyadan sıcaklık rekoru haberleri geliyor. 21 Temmuz’da Cizre 49,1 dereceydi. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir rekor. Ondan önce Death Valley 54,4 dereceydi ve bu da dünya tarihinde görülen rekor bir sıcaklık oldu. Kanada Lytton’da sıcaklıklar önce 47, sonra 49,6 dereceye çıktı ve sıcak hava dalgası, 63 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu.
Sicilya- Siracusa bölgesi, Yunanistan-Langadas, Tunus-Tunis, Mexicoli- Meksika… Bu kentler, ülkeler ve dünyanın daha pek çok bölgesi, bu yıl 48-51 derece arasında sıcaklıkları gördü ve sıcaklık rekorları kırdı. Üstelik, karbon emisyonlarımızı azaltmazsak gelecekte daha da sıcak olacak!
Dünya Isınıyor, Evimiz Yanıyor
Görsel: NOAA Uydusu
Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı, sanayi öncesi döneme göre 1,2 derece arttı. Bu, her yerin 1,2 derece ısındığı anlamına gelmiyor. Aksine dünya yüzeyi ortalama 1,2 derece daha ısındığında, bazı bölgelerde sıcaklık artışları 8-10 dereceyi bulabiliyor.
Isı artışı, sıcak hava dalgalarının sıklığını, şiddetini ve uzunluğunu artırıyor. Sıcak hava dalgaları, sel ya da hortum gibi bir aşırı hava olayıdır ve can alır. Ülkemiz, iklim krizinin etkilerinden en çok etkilenecek Akdeniz kuşağında yer alıyor. Yani dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı arttıkça Türkiye, tıpkı diğer Akdeniz kuşağı ülkeleri gibi daha da ısınacak ve sıcak dalgalarını daha şiddetli yaşayacak.
Neden Isınıyoruz?
Atmosferde biriken karbondioksit ve diğer sera gazlarının artması, bununla birlikte ormanların ve deniz çayırlarının, yani gezegenin karbon yutak alanlarının yok olması, küresel ısıtmaya neden oluyor. Atmosfere sürekli yüksek miktarda karbondioksit salmak, yani fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi, kömürlü termik santraller, trafik, sektörlerin karbonsuz olmayan üretim biçimleri, kargo operasyonları, kısacası yaşam biçimimiz tüm bunların sorumlusu. Kısacası, Dünya’yı biz ısıtıyoruz!
Bu problemin bilim insanları tarafından dile getirilen net bir çözümü var: Karbon salımlarını sistematik olarak anlamlı şekilde azaltmak ve 2030’a kadar emisyonları %50 azaltmış olmak. Bu, gezegenin ortalama yüzey sıcaklığının artışını 1,5 derece ile sınırlı tutmak için hayati önem taşıyor.
IPCC Raporu ve Emisyon Oranları
Ulaşım, beslenme ve üretim şeklimiz sera gazı emisyonlarının %30’unu oluşturuyor. Fosil yakıta dayalı enerji üretimi, sera gazı salımlarının %34’ünden sorumlu. Salımların %12’si ise ormanları, yani karbon yutak alanlarını yok etmemizden kaynaklanıyor. IPCC raporuna göre insan kaynaklı sera gazı salımları 1970’den bu yana %80 arttı.
2021 yılı için yayınlanan IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği) Raporu’nda öne çıkan maddeler şu şekilde:
- 1,5 derece eşiğine hedeflendiği gibi 2050’de değil, 2030’da, hatta belki daha önce ulaşacağız. Yani artık 1,5 derece eşik değerini, gezegenin ekolojik sınırlarıyla birlikte aştık.
- 2050’den önce en az bir kez, Kuzey Buz Denizi’ni ve Kuzey Kutup bölgesini tamamen buzsuz göreceğiz. Bu, deniz seviyelerinin daha da yükseleceği ve sıcaklık dalgalarının daha fazla ve daha şiddetli olacağı anlamına geliyor. En korkutucu olanı ise binlerce yıldır buzullar içinde gömülü kalmış çeşitli virüslerin dolaşıma girecek olması.
- Şu an atmosferdeki sera gazı miktarı, dünyanın şimdiye kadar gördüğünün en yüksek düzeyinde ve artmaya devam edecek.
Fotoğraf: Sippakorn Yamkasikorn
Yani bir diğer deyişle gezegenimiz yok oluyor! Aşırı hava olaylarını daha sık, daha şiddetli ve daha çok yaşayacağız. Sıcak dalgaları artacak ve daha da sıcak olacak; orman yangınları artacak. Oysa tüm bunların önüne geçmek mümkün. Bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları yıllardır sorunu ortaya koyuyor, çözümleri söylüyor, yöntemleri anlatıyor. Rasyonel akıl, tüm yanıtlara sahip.
Çözümleri biliyoruz, uygulanabilirliği test ediliyor, daha neyi bekliyoruz?
Kapak Fotoğrafı: @scottduncanwx