versus sergi

Larissa Araz | In Hoc Signo Vinces Sergisi

Versus Art Project, Larissa Araz’ın In Hoc Signo Vinces başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Gösteri 27 Nisan tarihine kadar görülebilir.

Pratiğinin temelinde fotoğraf olan sanatçı, bu sefer farklı materyallerle seyircisi ile buluşuyor. Sergide sanatçının son üç yılda farklı sanatçılarla beraber ürettiği gravür, çinko, desen ve mekana özgü video yerleştirmeler ile karşılaşıyoruz.

Sergiye ismini veren In Hoc Signo Vinces lafzı, kabaca “Bu işaretle zafere” gibi bir manaya geliyor ve hristiyanlık tarihi açısından oldukça ilgi çekici bir anlatıya sahip. Rivayete göre İmparator Konstantin, Milvian Köprüsü Savaşı sırasında bir rüya görür. Rüyada gökyüzünde devasa bir chi rho haçı vardır ve bu sözler işitilir. Daha sonra savaş kazanılır ve Roma’nın resmi dini hristiyanlık olur.

“Sanatçı bu bahisten hareketle bir soru soruyor; “300’lü yıllarda işaret dediğimiz şeyin bir sembol olduğunu düşünürsek 21. yüzyılda buna dil diyebilir miyiz? Dile hükmetmek fethetmek midir?”

Gösterinin üzerine kurgulandığı hayli ilginç de bir konusu var. Bu konu 2005 yılında gerçekleşmiş ve kolaylıkla “trajikomik” olarak anabileceğimiz bir olaya dayanıyor. Olayın baş kahramanı ise “bölücü” bir tilki…

Vulpes Vulpes Kurdistanica, Vulpes cinsinden bir tilki. Kızıl tilki olarak da biliniyor. Aslına bakarsanız familyasının en yaygın türü olduğu için de tilki denildiğinde genellikle bahsettiğimiz hayvan bu oluyor. Çok sık rastlandığı ve bölgesel olarak farklı özellikler gösterdiği için yaşadığı coğrafyaya göre isimlendirilmiş. Tıpkı Vulpes Vulpes Palaestina veya Vulpes Vulpes Kurdistanica gibi…

2005 yılına geldiğimizde ise dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerince isimdeki coğrafi vurgu, Türkiye’nin üniter yapısını bozucu nitelikte olması gerekçesiyle çıkarılıyor. Bu olaydan sadece kızıl tilki değil, bir yaban koyunu olan Ovis Armeniana ve bir karaca olan Capreolus Capreolus Armenius da nasibini alıyor.

Değişimden önceki isimler; 1906, 1840 ve 1919 yıllarında batılı kaşifler tarafından veriliyor. Dünyada o dönemin konjonktürel durumu ve özel olarak Türkiye tarihindeki yerine bakıldığında bu isimlendirmelerin “niyetli” olduğunu da 2005 yılındaki bu düzenlemenin “gülünç” olduğunu da düşünmek gayet mümkün. Bu olay özelinde ideolojik bir tartışmaya girmek yersiz olacaktır. Zaten sanatçının niyetinin de bu olaydan hareketle geçen anahtar kelimeleri görünür kılmak ve bu mefhumlar üzerine tartışmak olduğunu söyleyebilirim.

Sanatçı sergiyi hazırlarken belirginleşen üç sorudan hareket ediyor ve olayı bu sorular üzerinden Bilim İnsanı, Dil, Hayvanlar ve Avcılar başlıklı dört ayrı bölümde inceliyor;

“Birincisi araştırdığım hayvanlara başta Latince isim verenler kimlerdi ve neden Latince genel geçer bir dil kabul edildi? İkincisi Türkiye Cumhuriyeti bu isimleri değiştirirken hangi otoriteyi kopyalayarak bunu yaptı? Üçüncü soru ise isim vermenin ve isim değiştirmenin avcılıkla ve gaspla olan ilişkisini kolonyalizm üzerinden nasıl okuyabiliriz?”

Gösteride yer olan dört bölümü ise sergi metninde yer alan ifadeler ile özetleyebiliriz. Bilim İnsanı, izleyiciyi duvar resimleri ve üzerlerine asılmış çinko plakalarla karşılar. Kömür ile çizilmiş bu duvar resimleri, keşiflerin yapıldığı dönemde yapılmış eskizler ve kayıtların uçuculuğunu; çinko plakalardaki desenler ise dönemin teknolojilerinin bilginin oluşturulmasında, dağıtılmasında ve kontrol edilmesinde oynadığı rolü betimler.

Avcılar, ziyaretçiyi kapı aralığından sızan bir ateş videosuyla içeri davet eder. Ateşin etrafına yerleştirilmiş acvı imgeleri, av ve avcılığın görsel temsillerini sorgular.

Dil bölümünde doğa tarihi müzelerindeki sergileme biçimlerinden yola çıkarak üretilmiş bir kabinet bulunur. İçine sıkıştırılmışçasına yerleştirilmiş ağaç; zoolog, filozof, ressam ve kaşif Ernst Haeckel’in The Tree of Life (1879) çiziminden esinlenilerek geliştirilmiştir. Türlerin aile ve kökenlerini tanımlamak için kullanılan ağaç sembolü, zaman içerisinde ırklar ve aileleri ayrıştırmak için de kullanılan bir imgeye dönüşmüştür.

Koridor boyunca yürüyen geyik, yaban koyunu ve tilki ise Hayvanlar bölümünü oluşturur. Hayaletimsi bir şeffaflıkla yürüyen bu hayvanlar, onlara ait olan bu bölgenin izleyiciyle ilişkisini müzakere eder.

Modernizm penceresinden tarihsel olarak doğa bilimlerine baktığımızda sürecin keşifler, tasnifler, isimlendirmeler ve isimlendirmedeki dil tercihi gibi yönlerini batının sosyoekonomik durumu, sömürgecilik ve emperyalizm gibi mefhumlardan bağımsız olarak düşünmek pek de mümkün görünmüyor. Ayrıca bu bakış açısı, insan ve tabiat ilişkisine dönüldüğünde çevre felsefesi özelinde de bizlere pek çok şey söylüyor olabilir. İnsanın anlamlandırmak, düşünmek ve bahsetmek için kategorize etmek ve isimlendirmeye ihtiyaç duyması, aynı zamanda sözgelimi bu örnek özelinde tabiata içkin değerler ve düzen ile yabancılaştığımız bir düzleme evriliyor.

Tıpkı Türkiye coğrafi bölgeler haritasının Sakarya’nın Karasu ilçesi ve 80 kmmesafedeki Düzce’nin Akçakoca ilçelerinin farklı coğrafyalarda yer aldığını söylemesi gibi, bitkiler ve hayvanlar arasında da doğa durumunda bizim zihnimizdeki gibi bir karşılığı olmayan familya, tür, cins ve coğrafi işaretleme tasniflerine gidiyoruz ve tabiatı bu pencereden idrak etmeye gayret ediyoruz. Bu “gayretimiz” bir yana, benzer enstrümanlarla tahakküm kuruyor, işgal ediyor ve kendimizi bu yollar üzerinden politik olarak yeniden var etmeye girişiyoruz.

Çiçeklerin birer erkeklik ve dişilik organlarına sahip olduğunu söyleyen modern doğa bilimi, Vulpes Vulpes Palaestina ve Vulpes Vulpes Kurdistanica arasında kritik farklar öneriyor. Bizler de bu tanımlarda geçen kelimelerin zihnimizde uyandırdığı düşünceler ile tabiata “şekil” vermekten çekinmiyoruz.

Larissa Araz Kimdir? 

larissa araz

1990 doğumlu sanatçı, New York Üniversitesinde Steinhardt Medya İletişim ve Kültür Bölümü’nde başladığı lisans eğitimini Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar, Bölümü’nde tamamladı.

2018 yılında açılan ve bağımsız, kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Poşe’nin kurucularından olan Larissa Araz, yurt içi ve yurt dışında birçok projede yer aldı. 2020-2021 yılında Arter Araştırma Programı’na katılan Araz, 2021 yılında da Prens Claus Tohum Ödülü’ne layık görüldü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir