20. yüzyılın en ünlü bilim kurgu romanlarından biri olmayı başarmış Dune, Denis Villeneuve tarafından sinemaya uyarlanmasıyla yeniden gündeme geldi. İnanç, politika, kültür, mitoloji gibi pek çok konuda derin içeriğe sahip olan eser, içinde ekolojiye ve insan yıkımına dair görüşler de barındırıyor. Kitaplar dışında yazar Frank Herbert’ün kişisel görüşlerinden de anladığımız kadarıyla Dune için ekoloji büyük önem taşıyor. Gelin Dune ve ekoloji bağlantısını araştıralım…
Çevreci Bir Yazar
Fotoğraf: John Johnson
Altı tane dolu dolu kitap yazarak büyük bir kurgu evren inşa eden ve daha onlarca bilim kurgu eserine ilham kaynağı olan yazar Frank Herbert, aslında büyük bir çevreci. Dune, kelime anlamıyla kum tepeleri demek. Floransa Oregon’a yaptığı bir ziyaret sırasında çöl yakınındaki kum tepelerinin rüzgarla sürüklenerek evlere ve arabalara zarar verdiğini gören Frank Herbert, konu hakkında “Hareket Eden Kumları Durdurdular” başlıklı bir yazı yazmayı planlıyordu. Çünkü ona fazlasıyla ilginç gelen bir şekilde ABD Tarım Bakanlığı, kum rüzgarlarını durdurmak için Avrupa’dan getirilen özel otları bölgeye dikmeye başlamıştı.
Bu ilginç görüntü ve düşünceyle yola çıkan Frank Herbert, çöllerin ekolojideki yansımalarını ve dinler özelindeki önemini sıradışı buldu. Sonuç olarak bir mesih hikayesi olan Dune’u öncelikle dergilerde yazmaya başladı. İmkan bulduktan sonra ise ilk kitabını çıkardı.
Frank Herbert hayatı boyunca ekolojiye duyarlı bir insan olmuştu. Ailesiyle yaşadığı evde güneş panelleri kullanarak kendi elektriklerini üretiyorlardı. Bu düşünceleri, onun eşsiz eseri Dune’a da yansıdı tabii ki.
Bir Çöl Gezegeninde Geçen Hikaye
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Dune, başlangıcı itibarıyla ekolojik dengesizliğin sonuçlarını yaşayan insanların hikayesini anlatıyor. Hikayede büyük önem taşıyan ve seriye de ilham olan Arrakis, çoğunluğu uçsuz bucaksız çöllerden oluşan bir gezegen. Haliyle böyle sıcak bir gezegende en değerli şey su. Çölleşmenin etkisiyle yıkıma uğrayan habitatları andıran bu gezegende, yerli halk olarak tanıtılan Fremenler, suyu korumak ve buharlaşmayı en aza indirmek için özel bir giysi giyiyorlar. Giydikleri giysi insan teri ve idrarının büyük bir çoğunluğunu damıtarak içilebilir su haline getiriyor. Ayrıca su, giysi içi soğutma olarak da kullanılıyor. Böylece Fremenler, diğer halkların cesaret bile edemediği çöllerde dolaşabiliyor.
Uzmanlara göre Arrakis gezegeninde yaşayan Fremenlerin hayatı; ekolojik, sürdürülebilir ve permakültür kavramına yakın bir hayat. Çünkü Fremenler bulundukları coğrafyaya tamamiyle uygun şekilde yer altındaki sığınaklarda yaşayan, su gibi önemli kaynakları en iyi şekilde yöneten bir halk.
Ekoloji Katili Modern Politikaların Dune’a Yansıması
Görsel: Eric Shoemaker
Dune denildiği zaman tüm hikayenin odak noktası olan melanj baharatından ve Shai-Hulud adlı kum solucanlarından bahsetmezsek olmaz. Boyları 400 metreyi bulabilen kum solucanları tarafından üretilen melanj baharatı, uyuşturucu olarak kullanılabildiği gibi gezegenler arası seyahatte de büyük bir öneme sahip. Öyle ki kitapta belirtildiği üzere bir çanta melanj baharatıyla koca bir gezegeni satın alabilirsiniz. Solucanlar tarafından üretilen bu baharat, haliyle yalnızca Arrakis gezegeninde bulunuyor. Bu sebeple Arrakis, büyüklüğü galaksiler arasına ulaşmış olan imparatorluktaki en değerli gezegen.
Baharat, gezegenler arası seyahatte rotaların hesaplanmasında önem arz ediyor. Filmde bahsi geçmese de kitaplarda özellikle belirtilene göre Dune evreni, aslında çoktan yapay zeka devriminin yaşandığı ve yüksek bilişsel kapasitelere ulaştıkları bir evren. Fakat yapay zekalar ile insanlar arasında çıkan savaş sonrası savaşı kazanan insanlık, yapay zekaları bir daha asla kullanılmamak üzere yasaklıyor. Gezegenler arası seyahatlerde yapılması gereken karmaşık hesaplamalarda ise melanj baharatının bilişsel kapasiteyi arttırıcı gücü sebebiyle direkt olarak insanlar görev yapıyor. Makineleşmeye ve endüstriyel devrimin sonuçlarına bir eleştiriyi de bu anlatıda görebiliyoruz. Yazar Frank Herbert, bir bakıma makineleşmenin sonuç olarak yıkım getireceğini ve insana yani özümüze dönmemiz gerektiğini öğütlüyor.
İmparatorluk tarafından görevlendirilen güçlü aileler Arrakis’te çevreye büyük zarar veren melanj baharatı hasadına başlıyor. Fremenlerin hasat sırasında baskılanması ve yaşam alanlarının tehdit edilmesi, dev solucanların yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırılması, baharat hasadı uğruna Arrakis ekolojisine derin zararlar verilmesi… Size bir yerden tanıdık geliyor mu? Tabii ki çölde geçen bir hikaye olan Dune, çoğunlukla Batılı devletlerin 19. yüzyılda başlayan Orta Doğu’daki petrol üzerindeki hak iddialarını anlatıyor. Kendi halinde yaşayan halkların üstüne alev soluyan makinelerle gelen “yabancılar”, istediklerini aldıktan sonra ekolojiyi mahvedip gidiyorlar.
Serinin en ünlü yaratıklarından olan Shai-Hulud, yani kum solucanları ise yalnızca ritmik seslere tepki veriyor. Bugün ritmik ses dediğimiz zaman ise aklımıza makineler geliyor. Yani Frank Herbert, diğer bir anlatıyla ekolojinin insan yıkımına karşı er geç uyanacağını söylüyor olabilir.
Zaten kitapta önemli bir yere sahip olan gezegen ekolojisti Leit-Kynes’ın ölmeden önceki son sözleri, Frank Herbert’ün bize anlatmak istediklerine ışık tutar nitelikte:
“Ekolojinin en büyük işlevi, sonuçları anlamaktır.”
Dune, eşsiz bir bilim kurgu romanı olmasının yanı sıra insanlığa dair yapılmış bir uyarı aynı zamanda. Frank Herbert, eğer petrol üzerindeki çalışmalarımızı durdurmazsak, enerjimizi ve kaynaklarımızı sürdürülebilir şekilde kullanmazsak, ekolojiyi yarın yokmuşçasına yok etmeye devam edersek bir gün Arrakis’in çöllerini aratmayan bir gezegene dönüşeceğimizi söylüyor bizlere.
Kapak Görseli: Garry Jamros