Güncelleme Tarihi: 25 Temmuz 2022
Çevre, kesinlikle üzerinde entelektüel mesai harcanması gereken bir mesele. Çünkü bizler sadece içsel yolculuklarımızla değil, içinde yaşadığımız ortamın etkisiyle de var olan canlılarız. Bu yüzden ekoloji üzerine düşünmenin doğal olarak hayatımız üzerine düşünmek olduğu yadsınamaz. Peki bu entelektüel mesai bizlere ne kazandıracak? Aslında bunun cevabı oldukça basit. Pratik, teorik bilgi ile desteklenmediğinde her zaman için hataya ve anlamsızlaşmaya müsaittir. İdeolojilerin ve fikir akımlarının yaklaşımlarını bilmek, ekonomi ve sosyoloji gibi farklı bilimsel disiplinlerin tezlerini öğrenmek ve tabii ki bunlar arasında kıyas yapabilmek, bizleri ‘’sadece söyleneni yapmak’’ tutsaklığından kurtarmış olacaktır. Bu entelektüel mesai sayesinde birey olarak çevre ile düşünsel bir bağlantı kurabilmiş, bize işaret edilmeden de yaşanan lokal ve küresel çevre tehditlerinin farkına varabilmiş, bu tehditlerle mücadele noktasında doğru politikaları ayırt edebilmiş ve en önemlisi bütün gündelik yaşantımızı ekoloji ile bütüncül bir hale getirmiş bireyler olabiliriz. Bugün sizlere bu bağlamda biraz derin ekoloji kavramından bahsetmek istiyorum.
Derin ekoloji, insanın doğaya karşı üstünlüğünü radikal şekilde reddeden bir ekoloji felsefesi akımıdır. Derin ekoloji nedir? Derin ekoloji ilkeleri nelerdir? gibi sorulara cevap vermeden önce biraz bu kavramı ortaya atan Arne Næss’ten bahsetmek faydalı olacak gibi gözüküyor.
Arne Næss, 1912’de Norveç’de doğdu. 27 yaşında ülke tarihinin en genç profesörü olarak Oslo Üniversitesinde göreve başlayan düşünür, aynı zamanda o dönem için Norveç’teki tek felsefe profesörüydü. Ekoloji felsefesine getirdiği soluk haricinde dağcılık faaliyetleriyle de tanınıyordu. Öyle ki Næss, Pakistan’daki Tirich Mir Dağı’na yapılan ilk tırmanışa liderlik yaptı. Bir filozof olarak aksiyon almaktan da hiç çekinmedi diyebiliriz. Kendini baraj yapılması planlanan Norveç fiyordundaki Mardalsfossen Şelalesi’ne zincirleyerek unutulmaz bir eyleme imza attı. Bu eylemi yüzünden ‘’provokatör’’ olarak nitelendirilmeyen Arne Næss, bilakis daha sonraki yıllarda devlet nişanı ile ödüllendirildi.
Aslında ortaya attığı derin ekoloji fikri bir antitez. Çünkü kendisi bu alandaki tüm düşünceleri, çevre facialarını sadece geçici ve kısa vadede önleyebilen ve gelişmiş ülkelerin doğa sömürüsünü meşrulaştıran ‘’sığ çevre felsefeleri’’ olarak görüyordu. Arne Næss’e göre doğa ile insan ilişkisi insan merkezli bir tavır yerine doğa merkezli bir tavırla şekillenmeliydi. Düşünüre göre de bu mevcut politikalar korunarak yapılan iyileştirmelerle gerçekleştirilemezdi. Sosyopolitik radikal değişimlere ihtiyaç vardı. Çünkü zaten Arne Næss’e göre tüm çevresel tahribat, kültürel ve sosyal etkenlere dayalı olarak ‘’modern insan’’ eliyle oluyordu ve bu köklü bir şekilde değişmeden hiçbir şey değişemezdi. Ona göre ‘’sığ ekoloji’’ yalnızca gelişmiş ülkelerdeki insanların çıkarlarını ve sağlıklarını korumak için verilen bir savaştı. Böyle bir ekoloji mücadelesinin temelden hatalı olduğuna inanıyordu. Arne Næss’e göre ekolojiye insan hayatını etkileyen yönleri üzerinden eğilmek yerine daha bütüncül bir yaklaşımla esas sorunlar hakkında düşünülmeliydi.
Derin Ekoloji İlkeleri
Arne Næss, derin ekoloji felsefesini 8 temel prensibe dayandırmıştı.
- Yeryüzündeki insanların ve insan olmayan hayatın iyi durumda olması ve serpilip gelişmesi, içsel bir değere sahiptir. Bu değerler; insan olmayan dünyanın, insan amaçları için yararlı olmasından bağımsızdır.
- Hayat formlarının zenginliği ve çeşitliliği, bu değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunur. Bu zenginlik ve çeşitlilik, aynı zamanda kendi içinde değerlidir.
- Hayati ihtiyaçlarını karşılamak dışında insanların, bu zenginliği ve çeşitliliği azaltmaya hakları yoktur.
- İnsan hayatının ve kültürlerinin serpilip gelişmesi, insan nüfusunun ciddi ölçüde azaltılmasıyla mümkün olabilir. İnsan olmayan hayatın serpilip gelişmesi de daha az bir insan nüfusunu gerektirir.
- Halihazırda insanın, insan olmayan dünyaya müdahalesi aşırı düzeydedir ve durum kötüleşmektedir.
- Dolayısıyla politikalar değişmelidir. Değişen politikalar, temel ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapıları etkileyecektir. Böyle bir değişikliğin getireceği sonuç, mevcut durumdan derin bir biçimde farklı olacaktır.
- İdeolojik değişiklik, gittikçe yükselen bir hayat standardını hedeflemekten ziyade, esas olarak hayatın niteliğini değerli kılma yönünde olacaktır. Büyüklük/irilik ile yücelik arasındaki farka ilişkin derin bir bilinç oluşacaktır.
- Yukarıda ifade edilen hususlara katılanlar, gerekli değişiklikleri gerçekleştirmeye çalışmakla doğrudan ya da dolaylı olarak yükümlüdürler.