Farkındalığın artmasıyla veganizm kavramının görünürlüğü her geçen gün yaygınlaşıyor. Toplumda etik, sürdürülebilirlik ve sağlık konularında artan bilinç, insanları vegan yaşam tarzını benimsemeye teşvik ediyor. Bu yaşam tarzını tamamen benimsemeyen fakat veganlığı deneyen, hayvansal gıda ve ürün tüketimini azaltmaya çalışan insanların sayısı da oldukça fazla. Tüketim yapılırken “vegan” ve “cruelty free” etiketlerinin aranmasının her geçen gün yaygınlaşması da tabii ki şirketlerin gözünden kaçmıyor. Artık fast food zincirlerinden tutun güzellik markalarına, büyüyen kitlenin farkında olan birçok şirketin vegan seçenekleri mevcut. Özünde vegan olmayan şirketlerin sayılı vegan alternatifleri, belli ki bu kitleden kâr etmeye çalışıyor.
Peki, arz – talep ilişkisinin sonucu olan bu seçenekler, bir reklam stratejisinin önüne geçebilir mi? Şirketlerin çıkarları onları bilinçlendirmeye ve değişimin bir parçası olmaya itebilir mi? Bu sorunun genel ve net bir cevabı olmasa da bu değişimleri farklı açılardan inceleyebiliriz.
Bir Ürünün Vegan Olması Ne Anlama Gelir?
Fotoğraf: Atoms
Önce bir ürünün tam anlamıyla vegan olması ne demek ona bakalım. Her ne kadar farklı sebeplerden dolayı vegan ürünlere eğilimin artması söz konusu olsa da bir ürünün tam olarak vegan kullanıma uygun olması için belirli şartlar var.
Ürünün içeriğinde hayvansal madde bulunmaması o ürünü vegan yapmak için başlı başına yeterli değil. Üretim sürecinde hayvanlar üzerinde test yapılmayan ürünler için kullanılan ve “zulümsüz” anlamına gelen “cruelty free” kavramıyla burada karşılaşıyoruz. Bir ürünün Vegan kullanıma uygun olması için “vegan içerik” ve “cruelty free olma” şartlarını sağlaması gerekiyor.
Bir ürün, hayvansal içeriğe sahip olduğu halde hayvanlar üzerinde test edilmemiş ya da vegan içeriğe sahip olduğu halde “cruelty free” etiketini almamış olabilir. Sigaranın içindeki maddelerin vegan olmasının bazı tütün şirketlerinin hayvanlar üzerinde sigara dumanıyla uyguladığı deneyleri değiştirmediği gibi, bir makyaj malzemesinin üzerindeki “cruelty free” etiketi, ürünün içeriğinde, karmin ve guanin gibi hayvansal maddelerin olmadığının bir göstergesi olamıyor. Bu yüzden ürünlerin üzerinde “cruelty-free”, “vegan” ve “vegan ve cruelty-free” gibi farklı logolar bulunuyor.
Kozmetik Sektörü ve “Cruelty Free” Kavramı
Fotoğraf: Emiliano Vittoriosi
Günümüzde kozmetik şirketleri başta olmak üzere, vegan kitleye hitap etmek isteyen çoğu kurum, bu kavramlarla fazlasıyla oynar oldu. “Vegan” ve “cruelty free” ayrımını yapamayan ya da yapmayı tercih etmeyen şirketler tarafından “vegan” etiketi altında satılan ürünlerin vegan kullanıma uygun olmadığı çok fazla durum oluşmakta. Ayrıca çoğu cruelty free markayı satın almış olan çatı markanın (L’Oreal, Estee Lauder, Johnson & Johnson, S.C. Johnson, Unilever vb.) hayvanlar üzerinde test uygulamalarını sürdürmesi ve bazı markaların, “cruelty free” olsalar dahi Çin’e satış yapmak için Çin’in ürün satış protokollerinde yer alan hayvan testlerine göz yummaları gibi gerçekler, bu konuda birçok gri alanın oluşmasına ve çoğu markanın içtenliğinin sorgulanmasına yol açıyor.
Fakat bunlardan yola çıkarak markaların değişime gitmediklerini söyleyemeyiz. Hayvanlar üzerinde test yapmayı reddeden markaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Aynı zamanda “cruelty free” ve “vegan” etiketlerine olan talep artışının çatı markalara güçlü mesajlar verdiği de ortada.
Fast Food Zincirlerinin Vegan Seçenekleri
Dünyada hayvansal ürün tüketiminin belki de en büyük reklamcılarından olan fast food zincirlerinin adeta birbirleriyle yarışırlarmışçasına piyasaya sürdükleri vegan seçenekleri son zamanların tartışma konularındandı. Bu değişimleri basit bir kitle avından öte, veganlık adına kazanılmış bir zafer olarak görenler de var, şirketlerin ikiyüzlülük simgeleri olarak görenler de.
Özellikle Amerika’da vegan et alternatifleri üreten bir şirket olan Beyond Meat ile dünyaca ünlü fast-food zinciri KFC iş birliğinin ürünü olan vegan tavuklar, Beyond Meat şirketinin takdirle beraber tepki toplamasına sebep oldu. Ancak vegan şirketlerin ve seçeneklerin, beslenme sektörünü ele geçirmiş olan fast food zincirlerine kadar nüfuz etmelerinin ve buralarda kendilerine yer edinmelerinin olumlu etkileri de inkâr edilemez. Vegan yaşam tarzını benimsemek ya da denemek isteyenlerin, sadece menü değişikliği yaparak istedikleri seçeneklere erişebilmesi, veganlığa geçişi hızlandırabilirken, vegan olmayan birinin sıklıkla yemek yediği bir yerin menüsünde vegan alternatif görmesi, onu bu şeçeneklere şans vermeye itebilir.
Vegan alternatiflerin girebildiği kadar yerden hayatın içine girmesi, veganlığı, toplum tarafından izole ve erişilemez olarak görülmesi durumundan kurtarabilir. Üretimde talebin gücünün görülmesi ve hayvansal tüketimin dev simgeleri olan şirketlerin bile vegan kitleyi kazanmak zorunda olmaları da veganlık adına kazanılmış küçük zaferler olarak görülebilir.
Kapak fotoğrafı: Samuel Regan-Asante