Ekolojide Liberal Görüş

Ekolojide Liberal Görüş

Daha önce farklı ideolojilerin ekoloji üzerinde geliştirdiği fikirlere ve ekolojik krize yönelttikleri çözüm önerilerine değinmiştik. Toplumsal görüş ve derin ekolojinin yanı sıra feminizmin ve sosyalist görüşün yaklaşımlarına bir bakış atmıştık. Şimdi ise ekolojik krizin çözümü noktasında sunulan seçeneklerden en realize edilebilir olanına, yani ihtimallerin en muhtemeline geldi sıra; serbest piyasa çevreciliği, yeşil liberalizm, eko-liberalizm yahut daha geniş çerçevesi ile ekolojide liberal görüş…

Tabii meseleye başlarken ekoloji üzerine düşünen insanların yaygın görüşüne göre ekolojik krizin temel sebebinin tüketimci, kar odaklı ve yağmacı kapitalist düzen ve bu düzenin geliştirdiği olgular olduğunun altını çizmek gerek. Hepimiz biliriz ki liberalizm, özgürlükçü temellendirmeleri ile çok daha sempatik görünüyor olmasına rağmen ‘’altta kalanın canı çıksın’’ tavrı ile kapitalizmden pek de kopuk etkilere sahip değil. Öyle ki hiçbirimiz, kısa vadede ana maksadı kar maksimizasyonu ve sermaye birikimi olan bir hareketten doğa dostu adımlar beklemeyiz. Fakat her şeye rağmen konunun girişinde de söylediğim gibi liberal çözümler realize edilmesi en muhtemel olan çözümlerdir. Çünkü öyle ya da böyle, tabiri caizse liberal politikaların borusunun öttüğü bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Haliyle yarın kimse ‘’doğa sömürüsünün önüne geçmek için komün düzene geçiyoruz’’ demeyecek ve beğenelim ya da beğenmeyelim, ekolojik krizle mücadele noktasında liberal çözümlerle muhatap oluyor olacağız.

Serbest Piyasa Çevreciliği

Ekolojide Liberal Görüş
Ekolojide liberal görüş: Serbest piyasa çevreciliği

Fotoğraf: Hector Estrada

Liberalizm, en kaba tanımı ile düşünce ve ifade özgürlüğünü, özel mülkiyeti ve serbest pazarı destekleyen insanlara yönelik bir etikettir. Liberaller, fikirlerinin ekonomi kategorisine indirgenmesinden rahatsız olurlar. Çünkü liberalizm, iktidarın sınırlandırılması temeli üzerinden bütün nosyonlara bakış açısı geliştirmiş bir politik doktrindir. Liberallere göre total refah, toplumsal hareketlerle değil bireysel düzlemde kendini kristalize eder. Yani tek tek insanlar mutlu olur, para kazanır ve kendi çıkarlarını serbestçe gerçekleştirebilirlerse toplum da refaha erişir.

Liberaller ekolojik krizle mücadeleyi, diğer neredeyse bütün görüşlerin krizin sebebi olarak gördüğü alanı genişletmekte bulmuşlardır. Yani bireysel menfaatin alanı daraltılmamalı, bilakis genişletilmelidir.

Serbest piyasa çevreciliğine göre süregelen düzende devletler hantal ve devletleri yöneten iktidarlar yeniden seçilebilme kaygısı ile siyasi baskı gruplarının tesiri altındadırlar. Haliyle total çıkarların korunması noktasında işlevsiz ve yavaşlardır. Buna karşın özel mülkiyet, akılcı idareyi teşvik eder. Çünkü senin olanı koruyamaz ve serpilip gelişmesini sağlayamazsan değer kaybına katlanmak zorunda kalırsın. Haliyle doğal yaşamın yok olmaması için devlet küçülmeli ve özel mülkiyet sahası genişletilmelidir.

Dilerseniz bu bakış açısını iki örnek üzerinden daha anlaşılır kılalım. Örneğin ormanlar… 

Ormanlar, kamunun ortak mülkiyetine bırakılmış durumdadır. Yani tabiri caizse herkesindir. Bir şeyin herkesin oluşu kimsenin olmadığı intibasını uyandırır ve böyle bir alanın korunması için gereken motivasyon oluşamaz. Fakat ormanlar özel mülkiyet olursa yani birinin sermayesi haline gelirse bu kişi gelecek endişesi ve kar sağlamak maksadıyla onun olanı koruyacaktır. 

Verilebilecek ikinci örnek ise hayvanlar… Bazı hayvanlar özel mülkiyetin konusu oldukları için korunurlar. Örneğin bir atın veya ineğin soy devamlılığından kimse endişe etmez. Lakin balinalar ve fok balıkları gibi hayvanlar özel mülkiyetin konusu olmadıkları için yağmalamaya karşı savunmasızdırlar.

Çevre Etiği Açısından Liberalizmin Eleştirisi

Liberallere göre anlamlı yaşam, ‘’ben’’ maksimizasyonundan geçer. Yani iyi bir yaşam için bireyin mutluluğu her şeyin üstünde gelir. Doğal olarak bu benmerkezci tutum, doğa karşısında da geçerlidir. Doğa böyle bir tutumda yalnızca bir kaynak olarak görülebilir ve bu görü, doğa ile insan ilişkisini inorganik bir ilişki kılar. Böyle bir ilişki ikliminde doğa, kendi başına değerli olmaktan çıkarak insanın kıyısında varolan bir nesne olarak algılanır ve ancak lütfedilirse korunur. Zaten kriterlerinin başında kazanç gelen ve sürekli tüketim eğilimini tetikleyen bir üretim modelinin çevre açısından sürdürülebilir olması beklenemez.

İnsanmerkezci çevre okuması, tabi unsurların kendi içinde değerli oluşlarını karşılayamaz. Bu mantığa göre doğal yaşamın öğeleri, insan için faydalı olduğu sürece kıymetlidirler. Bu şartlar altında kar elde edilmesi mümkün olmayan bir ağaç cinsi veya bir hayvan türü, sermaye niteliği kazanamayacağı için özel mülkiyet alanının dışında kalacak ve haliyle korunması önemsenmeyecektir. Yine aynı şekilde mesela özel mülkiyetin konusu olmuş balinaların tür olarak devamlılığı sağlanacak ama tekil olarak balinanın hayatı maddi yönü dışında değersizleşecektir. Buna karşın bizler biliyor ve inanıyoruz ki var olan her şey içsel bir değere sahiptir ve bu değer, merkezinde insan olan bir faydacılık düzeyine indirgenemez.

Kapak Fotoğrafı: Karolina Grabowska