Ekofeminizm Nedir?

Ekofeminizm Nedir?

Güncelleme Tarihi: 11 Ocak 2023

Modern toplumda doğa ile kadın üzerinde kurulan tahakkümün benzerlik taşıdığını hiç düşündünüz mü? Bu soruya cevabınız evet ise ve bu iki sömürü için de ortak bir çözüm bulunabileceğini düşünüyorsanız ekofeminizm, ya çoktan ilginizi çekmiştir ya da emin olun ki fazlasıyla çekecektir.

Ekofeminizm ya da bir başka adıyla ekolojik feminizm, bu bağlamda nispeten hareketli olan 70’lerde ortaya atılmış bir kavram. Fikir, Françoise d’Eaubonne’nin 1974’te yayınladığı ‘’Feminizm ya da Ölüm’’ adlı kitabı ile sistematikleşmeye başlıyor diyebiliriz. Öyle ki d’Eaubonne, kitabında ataerkil ve kapitalist sistemlerin doğa ve kadın üzerinde tahakküm kurmak, ehlileştirmek ve sömürmek arzusu içerisinde olduklarının altını çizerek ekofeminizmin amacını ortaya koyuyor: Doğa ve kadının birlikte özgürleşmesi!

Ekofeminizm, doğa ve kadın arasında doğrudan bir ilişki kuruyor. Bu bazıları için son derece romantik algılanabilecek bir şekilde yaratılışsal ve hatta tinsel bir ilişki iken bazıları için sadece maruz kalınan şiddetin yarattığı bir benzerlik ilişkisi. Ekofeminizme göre her ne şekilde olursa olsun doğanın tahakküm altına alınması ile kadının tahakküm altına alınması arasında dikkate değer bir ilişki söz konusu. Bizler, ancak bu ilişkiyi anlayabilirsek kadın ve doğa üzerindeki tahakkümü anlayabiliriz. Tüm bunlardan hareketle bütün ekolojik meselelere karşı feminist, bütün feminist meselelere karşı da ekolojik bir bakış açısı geliştirilmeli. Yani her iki öge için de birleştirici ve bütüncül bir bakış… Örneğin ekofeminizm, hem doğayı tahrip ettiği için hem de erkek egemen zihniyetinin bir ürünü olduğu düşüncesi ile antimilitarist bir tavra sahiptir.

Eleştirel Bir Bakış

Ekofeminizm

Fotoğraf: Nguyễn Thanh Ngọc

Tabii ekofeminizme yöneltilebilecek eleştiriler de mümkün. Sınırsız büyüme heyecanı ile kaynakları adeta talan eden kapitalist sistemin ekolojik krizin ve doğa sömürüsünün bir numaralı sebebi olduğu ortada. Kadın sömürüsünün ve kadın üzerinde inşa edilen tahakkümün sebebi de gayet tabii yerleşik ataerkil düzen ve yarattığı toplumsal cinsiyet normları. Bu çıkarımlardan hareketle kadın ve doğa arasında maruz kaldıkları şiddet yönünden bir benzerlik kurmak oldukça makul. Fakat şiddeti uygulayan tarafın, yani ataerkil düzen ve kapitalist sistemin beraber okunuşu son derece problemli bir bakış açısı.

“Doğa ve kadın üzerindeki tahakkümün sebebi erkek egemen düzendir.’’ fikri, tek ayağı sakat bir genelleme gibi gözüküyor. Öyle ki erkek egemen düzen, her alanda olduğu gibi kapitalist sistem içinde de kadının rolünden çalmıştır. Bu, su götürmez bir gerçek ne yazık ki. 

Ancak ekolojik krizin temel sebebi olan kapitalizm özelinde durum hiç öyle değil. Çünkü kapitalizm, içinde cinsiyet ayrımı gözetmez. Yani kapitalizm için önemli olan sermayedir, sermayeyi elinde tutan kişilerin cinsiyetleri değil. Erkek egemen düzen yüzünden sayılarının az olmasına rağmen kadınlar da kapitalist sistemin bir dişlisi olduklarında doğa üzerinde erkeklerden farklı bir etki bırakmıyorlar ne yazık ki. Hem zaten doğa sömürüsü üzerinde zihniyetin rolünü cinsiyetlere indirgemek ne derece doğru bir fikir olabilir ki?

Getirilebilecek olan bu eleştirilerin ve kadın – doğa benzerliğini Kibele, Gaia gibi örneklerle yasladıkları mistik, mitsel perspektifin kıyısında ilgi çekici hiçbir şey görmüyorum dersem de yalan söylemiş olurum. Çünkü ne zaman ekofeminizm üzerine bir okuma yapsam aklıma doğa tahribatına karşı yapılan eylemlerde kadının üstlendiği rol geliyor. Örneğin Rize’de yapılan bir HES karşıtı eylemde bölge kadınlarının takındığı tavrı oldukça heyecan verici buluyorum. Bu da beni ekofeminizmin öne sürdüğü gibi kadın ve doğanın beraber özgürleşecekleri konusunda umutlandırıyor.

Kapak Fotoğrafı: Matteo Di Iorio