Güncelleme Tarihi: 1 Aralık 2023
Doğu felsefesi ve dinleri -ki bu ikisi Asya’da birbirinden ayrı düşünülemez- odak noktasına hep insanı koymuştur. Ne semavi dinlerin zorunlu hiyerarşisi, ne de ilk dinlerin felsefi temelsizliğine rastlarız doğu düşüncesinde. Tek gaye, bu hayatı insana uygun bir şekilde yaşama çabasıdır. İşte bu çabanın ürünlerinden biri olan Daoism’in en önemli öğüdü, hiçbir şey yapmama yönündedir. Hiçbir şey yapma ve her şey kendi akışında yerli yerine otursun. Uğruna çabalamak zorunda kalmadığın, doğal olarak yöneldiğin eylemlerle doldur etrafını. Nitekim doğa da böyle yapar der Daoism ve Masanobu Fukuoka; bu iddianın altının boş olmadığını bizlere kanıtlar. Fukuoka’nın devrim niteliğindeki doğal tarım düşüncesine ve uygulamalarına göz attığımızda hem Daoism, hem de vakur bir başkaldırı ortaya çıkar. Yolculuğunu takip ettiğimizde ise daha sürdürülebilir bir dünyanın kapıları kendiliğinden aralanır; hem de hiçbir şey yapmadan…
Doğal Tarım ve Fukuoka’nın Farkındalığı
Fukuoka, Japonya’da tarım okulundan mezun bir ziraat araştırmacısıydı. 26 yaşına kadar çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra bir gün hayatın bu olmadığını, her şeyin aslında çok daha basit olması gerektiğini fark etti. Bu farkındalıkla birlikte köyünün yolunu tutan çiftçi, hiçbir şey yapmama felsefesi üzerine derin derin düşünmeye başladı. Sonra da bu felsefenin yansımalarını doğada gözlemledi. Fark etti ki her canlı, kendine yettiği kadar besini olabilecek en düşük miktarda enerji harcayarak elde ediyordu. Üstelik bu durum kendinin uzmanlık alanı olan ziraat için de geçerliydi. O da doğanın ona verdiklerini eşsiz bir döngüde kullanarak kendine has bir tarım yaklaşımı geliştirmeye başladı. İşte doğal tarım, bu başlangıcın ve devamında süren yıllarca deneyip yanılma sürecinin sonucunda doğdu. Tüm deneyimlerini birkaç ilke etrafında şekillendiren adam, doğal tarım için şu çıkarımlarda bulundu:
- İnsanın toprağı işlemesi gereksiz bir çabadır. Eğer ekosistemin dengesini bozmazsak, sistemdeki solucanlar ve mikroorganizmalar zaten kendi kendine toprağı işleyecektir. Bizlerse toprağı sürerek içindeki mineralleri öldürürüz ve toprağı kısırlaştırırız. Bu yüzden ilk prensip, toprağı sürmek yasaktır.
- Kimyasal gübreler ve benzeri destekler bitkilerin büyümesini sağlar ancak toprağı öldürür. Kompost ya da gübre dahi doğal döngüye zararlıdır. Bundan ötürü doğal gübre olan bitki ve ekin saplarını gübre olarak kullanmak doğrudur. Yani kimyasal gübre ya da hazır kompost kullanmak yasaktır.
- Yabani otlar çiftçinin düşmanı sayılır ancak toprağı sürmeyi bırakırsak yabani otların sayısı da azalır. Üstelik bu otlardan tamamen kurtulmaya da gerek yoktur. O yüzden yabani otlarla kimyasallar aracılığıyla savaş vermek yasaktır.
- Son olarak haşereler ne kadar zararlı gözükse de aslında doğal bir ekolojik alan açığa çıkmasını sağlar. Aynı zamanda zayıf bitkinin kökünü kurutarak güçlülerin meyve vermesine önayak olurlar. Bundan ötürü kimyasal böcek ilaçları yasaktır.
Doğal Tarım ve Başkaldırı
Gördüğünüz üzere doğal tarımın benimsediği ilkeler, birçok modern tarım yöntemine meydan okuyor. İnsanın etkinliği ve toprağa tahakkümü oldukça düşük bir seviyede. Nitekim bu tarım yönteminin özünde doğaya yönelik güçlü bir güven yatıyor. Doğaya hükmetmek ve dolayısıyla zarar vermek yerine milyon yıldır süren düzenin kendi işini yapmasına izin veriliyor. Bu da Daoism’in hiçbir şey yapmama, şeylerin kendi akışında seyretmesi ilkesiyle doğrudan uyum sağlıyor.
Ancak toprağı sürmeyince, verim için kimyasal gübre kullanmayınca, böcekler için kimyasal ilaçlara başvurmayınca ve yabani otlarla mücadele etmeyince ortaya ilginç ve önemli bir gerçek çıkıyor. Fukuoka’ya göre bu eylemler üzerinden beslenen koskoca modern tarım endüstrisi, ciddi derece zararlı ve gereksiz. İnsanın hiçbir şey yapmaması, hem doğanın hem de insanın sömürülmesine fırsat bırakmayan bir düzene davet çıkarıyor. Bu da günümüzün dünyasında güç sahibi hiç kimsenin işine gelmiyor. Bu nedenle doğal tarım, kendi içinde güçlü bir başkaldırı da taşıyor.
Tam da bu yüzden çeşitli kurumlardan birçok ziraat mühendisi Fukuoka’nın fikirlerini uzun süre topa tutmuş. Fakat doğal tarımın en güzel yanı, bizzat elle tutulur ürünler veriyor olması. Ona inanmayan insanlar, Fukuoka’nın kurduğu çiftliklere gelip bir yıllık ekim süreçlerine dahil olduktan sonra fikirleri değişmiş bir şekilde geri dönüyorlar.
Hem arkasındaki felsefeye, hem de tarımın büyüsüne kapılan yüzlerce genç, yıllarca Masanobu Fukuoka ile doğal tarımı deneyimlediler. Daha sürdürülebilir bir dünya için ihtiyacımız olan şey, belki de insanın elini eteğini doğanın döngüsünden çekmesi ve şeylerin kendi kendine gerçekleşmesine izin vermesidir, ne dersiniz?
Kapak Fotoğrafı: Benjamin Davies