Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları

Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları

Siyasi partiler, kendilerini belirli bir perspektifin birçok insan tarafından kabul edilmesi ile var ederler. Fakat bu perspektifin kabul edilmesi, tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda o bakış açısının beraberinde getirdiklerini ülkenin yönetimine dair konularda da sergileyerek sahip oldukları düşünce sistemini hakim kılmaya çalışırlar. Peki, bu partiler arasından yeşil partiler, hangi yaklaşımlar ve eylem planlarıyla dünyanın siyasi sahnesinde aktif bir rol oynamak isterler?

Yeşil Parti Nedir?

Yeşil Parti Nedir?
Bristol Yeşil Partisi

Yeşil partiler sürdürülebilir, ekolojik anlamda duyarlı ve insancıl bir düzende yaşamak için bir araya gelen kişilerin oluşturduğu siyasi bir atılımdır. Her siyasi kuruluş gibi, yeşil partilerin de kendilerine has gündemleri, ahlak anlayışları ve felsefi alt yapıları vardır. Bu kendilerine ait bakış açılarınını daha fazla kişiye ulaştırabilmeleri adına dünya çapında 90’dan fazla ülkede yeşil parti organizasyonu bulunur. 

Ne kadar esnek bir biçimde kurgulanırsa kurgulansın, siyasi sistemlerin yenilik ile araları pek iyi değildir. Ancak yeşil partiler, güç odaklı siyasetin yarattığı bu statükocu atmosferde dahi kendilerine önemli bir yer edinmeyi başarırlar. Bu durumun ise iki nedeni vardır: Nedenlerden ilki, yeşil siyasi hareket ve politik ekoloji tarihinin köklü geçmişiyle ilişkiliyken, ikincisi yeşil partilerin ilkelerinin taşıdığı gerçekçi eğilimlerle bağlantılıdır.

Yeşil Partilerin Tarihçesi 

Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları
“Siyaseti değiştirin, iklimi değil!”

Fotoğraf: Tania Malrechauffe

Yeşil partilerin kökleri, siyasi anlamda otoritenin olmadığı ve gündelik yaşamın tarım ekseninde sürdüğü zamanlara geri dönülmesi gerektiğini savunan yeşil anarşistlere kadar dayandırılabilir. Bu bağlamda Henry David Thoreau ya da daha güncel bir isim olan John Zerzan’ın işlerinde siyaset; toplum, ahlak veya düzen yerine doğanın kaotik döngüsü ve yeşille iç içelik, en önemli temayı oluşturur. Aynı zamanda anarşist düşüncenin önde gelen isimlerinden Pyotr Kropotkin, siyasi kimliğinin yanında dünyaca ünlü bir biyologdur. Bu yazarların “önce barış, mücadele gerekirse de mücadelenin hası” şeklinde özetlenecek düşünceleri, 20. ve 21. yüzyıl aktivizmi ile büyük ölçüde örtüşür. Bu yüzyılların aktivist hareketleri olan 1968 olayları, nükleer silahlara karşı protestolar ve genel anlamda savaş karşıtlığı ise yeşil partilerin siyasi zeminini aktivizm çerçevesinde şekillendirir. 

Bu altyapıyla beraber: 

  • Yeşil partiler ilk kez 1972 yılında Avustralya ve Yeni Zelanda’da boy göstermeye başlar.
  • 1980’de kurulan Batı Almanya Yeşilleri ise, 83’de parlementoya girerek ilk kez siyasal sistemde temsiliyet şansı bulan yeşil parti unvanına kavuşur. Parti, 520 koltuğun 27’sinde temsiliyet şansı kazanır.
  • 1987’de Amerika’da hareketlenen yeşil parti hareketi, aktivistlerle birlikte güç kazanmaya başlar. 1990’da ise Alaska, vatandaşlarına resmi yeşil partiye oy verme hakkı tanıyan ilk eyalet olur.
  • 1995’de İskandinav ülkelerinde de iyice güç kazanan yeşil partiler, Finlandiya’da parlamentoya girerek “Çevre Bakanlığı” gibi önemli bir rol üstlenir.
  • 1996’da Ralph Nader, Amerika’da ilk kez yeşil parti ilkeleri ışığında bir seçim kampanyası düzenler ancak yalnızca 22 eyalette oy alma hakkına sahip olur.
  • 1998’de Almanya Yeşilleri tarihinin en bilinir isimlerinden Joschka Fischer, Sosyal Demokratlarla “yeşil-kırmızı” koalisyonunu kurarak önemli bir siyasi güç elde eder.

2000’lerden sonra ise yeşiller, yakaladıkları ivme ile iyice güç kazanarak neredeyse tüm siyasal sistemlerde kendilerine bir yer edinir. Günümüzde özellikle Almanya, Finlandiya, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi ülkelerde yeşil partilerin önemli roller oynadığını görmek mümkündür.

Kıta kıta bakıldığında:

  • Latin Amerika’da Brezilya, Kolombiya ve Meksika,
  • Avrupa’da Almanya, İspanya,
  • Afrika’da Kenya, Rwanda,
  • Asya’da ise Japonya, yeşil partiler ve yeşil siyaset açısından ön plana çıkar.

Orta Doğu’da ise maalesef henüz hiçbir yeşil partinin hatırı sayılır bir siyasi kazanımı yoktur.

Yeşil Partilerin İlkeleri Nelerdir?

Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları
“Gezegen>Kâ​r”

Fotoğraf: Markus Spiske

Yeşil partilerin tarihçesini günümüze kadar takip ederken ortaya ilginç bir soru çıkar: Neden Orta Doğu’da yeşil partiler güç sahibi değil? Bu sorunun yanıtı, yeşillerin benimsedikleri ilkelerde yatar. Yeşillerin sahip olduğu 4 ilke:

  • İklim değişikliği ve ekolojik duyarlılık: İlk aktivist günlerinden bugüne kadar yeşil partilerin esas gündemi, iklim değişikliği ve ekoloji etrafında şekillenir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, karbon ayak izi, nükleer enerji, yanlış şehirleşme…  Yeşil partilerin ahlaki ve siyasi kimliği, iklim değişikliği ve ekolojik dengenin korunması için gösterdikleri çabayla doğar.
  • Ekonomi: Yeşiller, temelde iklim değişikliğini konu alır ancak iklim değişikliğini ekonomiden bağımsız değerlendirmek pek mümkün değildir. Bu yüzden de ekonomi yeşillerin gündemlerinde önemli bir yer tutar. Birçok yeşil parti, liberal yaklaşımların “ben” algısına yaptığı vurgu yüzünden doğanın ekonomi tarafından ikinci plana atılmasına karşı bir tutum sergiler.
  • Sosyal eşitlik: Toplum bir arada barınamadıktan sonra dünyayı fiziksel anlamda daha yaşanabilir bir yer haline getirmenin kime faydası olur? Bu temel sorudan yola çıkan yeşiller, toplum içerisinde sosyal eşitliği de savunarak daha kabulcü ve birlikteliği vurgulayan siyasi adımlar atarlar.
  • Şiddetsizlik: Şiddet, şiddeti doğurur. Şiddetin bitmek bilmez döngüsü kırılmadıkça savaşlar birbirini takip eder ve doğanın bir parçası olan insan, zarardan kaçınamaz. Aynı zamanda doğanın kendisi de insanın öfkesinden payını alır, bu yüzden şiddetsiz ve iletişim odaklı bir yaşam, yeşil partilerin gündemini oluşturur.

Tüm bu bilgilerin ışığında Orta Doğu’nun yeşil partilerle imtihanını Türkiye üzerinden incelemek mümkün hale gelir.

Yeşil Partilerin Türkiye’deki Konumu ve Orta Doğu Kültürü

Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları

Fotoğraf: Marcella Oscar 

Dünya Değerler Araştırması, tüm dünyadan yüzlerce akademisyenin bir araya gelerek “Değerler Atlası” isimli bir araştırmayı kendi ülkelerinde yürütmelerini hedefler. Bu araştırmaların sonuçlarına göre her ülkenin sahip olduğu değerler ve bu değerlerin diğer ülkelerle kıyası mümkün hale gelir. Türkiye’de de yürütülen bu araştırmaya göre ülkemiz:

  • Kişilerarası güven sıralamasında Avrupa sonuncusu,
  • Kökten bir değişim isteyen yalnızca %22’lik bir kesime sahip,
  • Toplumsal eşitliği zedeleyen milliyetçi değerler alanında dünya çapında 3. sırada,
  • İnsanlarının yalnızca %30’u barışçıl gösterilere katılmaya meyilli,
  • Ekonomik olarak bir işi değerlendirirken “iyi ücret” kriterini ilk sıraya yazan bir yapıya sahiptir.

Bu akademik veriler ışığında aktivizm, iletişimsellik, değişim, ötekinin benimsenmesi ve güven olmaksızın yeşil partilerin ülkede ve bölgede kendine yer edinmesi oldukça zordur. 

Yine de eldeki koşulların mutlak olarak hakim olacağını varsaymak, siyasi literatürde muhafazakar bir bakış açısı benimsemekle eş düşer. Doğrusal mantıkla bakıldığında bu tür köklü kültürel özelliklerin değişime uğraması güçtür. Fakat dünyada zaman doğrusal bir biçimde değil, sıklıkla sıçramalar halinde akar. Doğal dengenin böylesine yıpratıldığı bir dünya: 

Olası bir sıçrama için sağlanacak herhangi bir katkıya, verili koşulların hükmünde geleceği kabullenen neoliberal kapitalist muhafazakarlıktan daha fazla ihtiyaç duyar. 

Yeşil Partilere Yönelik Eleştiriler

Yeşil Partiler ve Dünyadaki Konumları
“Borçlar bizi ayırana dek”

Fotoğraf: Daniel Thiele

Yeşil partilere yönelik eleştiriler, temelde ekonomik düzlemde ilerler. Partiler, iddia ettikleri düzeni kurabilmeleri için köklü ekonomik değişimlere ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden de çok katmanlı ve olabildiğince detaylı bir planlama süreci yürütmeleri gerekir. Bu süreci yürütüp yürütemeyeceklerine dair şüphe, yeşil partilerin aldığı oyları gölgeleme gücüne sahiptir. 

Bunun yanı sıra şu anki yeşil partilerin neredeyse tamamı, hedefledikleri bu ekonomik düzene yine kapitalizm üzerinden erişebileceklerini belirtirler. Yola ekonomik düzende köklü bir değişim mantığıyla çıkan birçok parti, ülkelerdeki sosyal demokrat partilerden ayrışıp kendi kitlelerini yaratmak ve daha fazla seçmene hitap etmek için böyle bir politika belirlediler. Fakat bu kendi içinde bir kısır döngü oluşturur. Ekonomik düzen değişmeden doğa veya insan fark etmeksizin sömürü karşıtı bir sistemin kurulması neredeyse imkansızdır.

Son olarak, bağlantılı bir biçimde yeşil partilerin birçoğu, başta “sistem karşıtı partiler” olarak açığa çıkıp zamanla siyasetin içinde kendilerine kalıcı bir yer edinmek adına bu radikal görüşünü terk eder. Mesela Almanya’nın Yeşilleri, meşhur “kızıl-yeşil” koalisyonuyla birlikte siyasal eksenin merkezine konumlanır. Aynı zamanda bazı ülkelerde muhafazakar yeşil partiler, gitgide güç kazanmaktadır. Bu yönelim, partilere temelde daha fazla oy ve garanti koltuklar olarak geri döner ancak siyaset biliminin meşhur “aktör denetimi” sorununu da bir kez daha gözler önüne serer: 

Seçimden önce dünyaları vadeden partilerin güce geldikten sonra denetimi nasıl sağlanır?