Ekoloji üzerine gerçekleştirdiğimiz politik ve felsefi okumalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Bugün, daha önce toplumsal ekoloji ve genel hatları ile ekososyalizmden bahsederek girdiğimiz bu kanalı, André Gorz’un yardımı ile biraz daha genişletmeye çalışacağım. Dilerseniz serüvenimize düşünürü tanıyarak başlayalım…
André Gorz Kimdir?
Gerçek adı Gerhart Hirsch olan Fransız düşünür, yazılarında kullandığı Michel Bosquet ismi ile de bilinir. Asıl mesleği kimya mühendisliği olan Gorz, daha çok gazetecilik faaliyetleri ile meşgul olmuştur. Varoluşçu marksizmin kurucu zihinlerinden biri olarak felsefe tarihinde önemli bir yere sahiptir. Fakat öyle sanıyorum ki Türkiye’de en çok rağbet gören kitabı, biricik aşkı Dorine’e yazdığı Son Mektup’tur. Bütün ömrünü tutkulu bir aşkla beraber tükettiği ve hikayenin sonunda da hayatına beraber son verdiği sevgilisine yazdığı bu son mektup, şu satırlar ile başlar:
‘’Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hala güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.’’
André Gorz’un politik ekolojiye yönelik yoğunlaşmasının daha çok 1968 Olayları’nın tesirinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Özgürlükçü, sosyalist ve biraz da ‘’Kuzeyli’’ kimlikli yazılarında tüketim toplumunun, kapitalist iş bölümünün ve doğal kaynakların yağmalanmasının eleştirisine sıklıkla rastlarız.
Kızıl Politik Ekoloji
Fotoğraf: Yana Moroz
Sosyalizm, politik ve iktisadi olarak görece dar alanlı bir fikir olarak doğdu. Fakat daha tutucu olan fikirdaşları tarafından böylesi hareketler revizyonist olmakla suçlansa da sosyalizm, yeniden okumalarla çağın şartlarıyla örtüşür hale getirilmeye çalışıldı ve çalışılıyor. Haliyle 20. yüzyılda pek mümkün olmasa da bugün, hayatımıza tarihsel süreç içerisinde giren yeni kavramları Marksist pencereden değerlendirebiliyoruz. Ekoloji meselesi de bu kavramlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında bütün bir ekoloji sorununu; insan ve doğa arasındaki bağın, dünya üzerindeki insan ömrünün çok erken bir safhasında kopmuş olması ile özetleyebiliriz. İnsanın sürekli ilerleme, zenginleşme ve tüketme eğilimi günün sonunda insan olmayan canlılığın dışlanmasına ve tali görülmesine sebep oldu. André Gorz, daima doğru ya da yanlış, metafizik ya da dinsel kavrayışlar üzerine inşa edilen bu ilişkiyi, kültürel bir ilişki olarak tanımlıyor. Bu tanımlamadaki “kültürellik” vurgusu ile düşünür, insan-doğa ilişkinin “doğal” olmayışına atıf yapıyor diyebiliriz.
Günümüzde kapitalizmin açmazlarının, doğa üzerindeki insan tahakkümünün geldiği boyutlar göz önünde bulundurulduğunda onarılamaz bir hale geldiğini gözlemleyebiliyoruz. Yani kapitalizm öylesine şişti ki artık yol açtığı ekolojik krizlerle başa çıkamıyor. Bu mücadele için yeni çözümler üretmeyeceği de ortada. Hem bütün bir kapitalist düzenin tabiatıyla örtüşmeyen ufak çabalardan medet ummak hayalperestlikten daha fazlası değil ne yazık ki.
Haliyle ekolojik krizle mücadele etmek istiyorsak yağma kültürünün, işgalci zihniyetin, doğa sömürüsünün ve tüketimci çılgınlığın asıl sebebini ortadan kaldırmalıyız. Peki, bütün sistemleri ile kapitalizmden açılan bu boşluğa ne konulacak? André Gorz’un bu noktadaki önerisi Marksizm…
André Gorz, kendi görüşünü “Kapitalizmin kısıtlamalarını aşan kültürel, ekolojik ve sosyal bir devrim.” olarak tanımlıyor. Toplumsal hayatın ekonomik sistemlerin dayatması ile değil, insan ihtiyaçları ile şekillendirilmesi gerektiğini öne süren düşünür, kapitalizmin doğal sınırları yok sayan ve realiteden kopuk sürekli büyüme söyleminin yerine “küçülmeyi” savunuyor. Fakat burada “küçülme”, gelişim karşıtı bir fikir olarak düşünülmemeli. İnsan nüfusunun geldiği noktada ‘’sıfır büyüme’’ pozisyonu bile kıt kaynakların tüketimi perspektifinden sürdürülemez gözüküyor.
Yani André Gorz, tüketimin küçülmesi gerektiği önerisi ile dünya hayatının sürdürülebilirliğine imkan tanımaya çalışıyor. Belki de böylesi bir söylem, bugün minimalizm diye bahsettiğimiz kavram üzerinden bile okunabilir.
Kapak Fotoğrafı: Lisa Fotios