Ekolojik Krizle Minimalist Mücadele

Ekolojik Krizle Minimalist Mücadele

Güncelleme Tarihi: 17 Ekim 2022

Geçtiğimiz günlerde Andre Gorz’un ekoloji politiğinden bahsettiğim bir yazıyı, Gorz’un ‘’küçülme’’ fikrinin minimalizm üzerinden okunabileceğini söyleyerek bitirmiştim. Bu yazıda ise ekolojik krizle mücadele konusunda minimalizmin neler ifade edebileceğine yoğunlaşmak istiyorum. Belki bu sayede sürdürülebilirlik adına öne sürdüğümüz düşünsel temelleri pratize etme kapısını biraz olsun aralayabiliriz.

Minimalizm Nedir?

Ekolojik Krizle Minimalist MücadeleFotoğraf: Ksenia Chernaya

‘’Minimalizm nedir?’’ sorusuna genelgeçer tanımlar getirmenin, bu yazı özelinde işe yarar olacağını zannetmiyorum. Bunun yerine sanattan felsefeye, hatta gündelik hayatın pek çok noktasına kadar tatbik edilebilen bu kavramın kabaca özüne inmek istiyorum.

Aslına bakarsanız minimalizmin bir akım olarak, biçim fetişizmine karşı özün ön plana çıkarılması fikriyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Yani kısacası minimalizm, esasın usule öncelenmesidir.

Tabii minimalizmde esas olanın ön plana çıkarılması; özün parlatılmasından ziyade usulün, yöntemin yahut biçimin bir bakıma değersiz kılınmasıyla yapılıyor. İşte bu savın, bir bütün olarak minimalizmi anlamanın anahtarı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin gemi figürlü güzel bir yağlı boya tablo düşünelim. Bu tabloda sergilemeyi arzuladığımız şey, fırtınada kalmış bir geminin verdiği korku hissi olsun. Bu noktada yağmurlu hava, dalgalı deniz ve gemi dışındaki hemen her detay vazgeçilebilirdir. Mesela geminin ne bandıralı olduğu artık pek de önemli değildir.

İşte bu örneği, bütün tüketim alışkanlıklarımıza rahatlıkla uyarlayabiliriz. Arzularımı ne şekillendiriyor? Satın aldığım bir metayla ilişkilendirdiğim ihtiyacım tam olarak nedir? Birey olarak tüketim faaliyetlerimdeki tatmin olma noktam neresi? Tüketim alışkanlıklarım hangi esaslara dayanıyor?…

Minimalizm Ne Olmasa Gerek?

Ekolojik Krizle Minimalist MücadeleFotoğraf: James Frid

Minimalizmin kendi içerisindeki sürdürülebilirliğini ve minimalizmin sürdürülebilir hayat üzerindeki rolünü anlayabilmek için minimalizmin ne olmadığına karar verebilmek de oldukça önemli. Ne de olsa her türlü dışlama bir tür belirlemedir.

Tüketim kavramı üzerinden gidecek olursak minimalizmin kapitalist sistem karşısındaki konumlanışına ayrıca bakmamız gerekiyor. Kapitalizm, kendi varlığını devam ettirebilmek için sürekli tüketim eğilimi içerisindeki kitlelere ihtiyaç duyar. Bu eğilimin devamlılığı da tüketim çılgınlığı olarak tabir edebileceğimiz şeyin; normal, doğal ve hatta içgüdüsel olduğu inancının pompalanması ile mümkün kılınıyor. Bu uğurda tüketim hızının artırılması ve alanının genişletilmesi için arzu nesnesi haline getirilmiş metalar, bir ihtiyaç olarak pazarlanıyor.

Minimalizm ise bu anlayışın taban tabana zıttı olarak karşımızda duruyor. Temel olarak bu kavram, ihtiyacını hissettiğimiz şeylerin daha az şey tüketilerek karşılanması diskurundan yola çıkıyor. Yani tüketim özelinde minimalizm; yoksunluk hissinin normalleştirilmesi değil, arzuların gerçekçi tavırlarla doğal sınırlarına çekilmesi ve ihtiyaçlardan mahrum kalınması değil, daha az şeyle ihtiyaçların karşılanması manasına geliyor.

Tüm bunların yanı sıra minimalizmin, zihinsel tatmin hevesiyle bir tür beyaz yakalı fantezisi haline indirgenmemesi de fazlasıyla önemli. Çünkü böylesi bir tavır; bir yandan başka alanlarda devam eden aşırı tüketim alışkanlıklarının olumlanmasına, bir yandan da minimalizmin kapitalizm içerisindeki bir “pazar” olmasına sebep olacaktır. Özetle yüzlerce metrekarelik bir evde iki kişi yaşarken hafta sonu kaçamaklarını yaptığınız bir “tiny house” sahibi olmanız, hayata karşı tavrınızı minimalist kılmayacaktır.

Andre Gorz’un önerdiği türden bir küçülme ile kitlesel bir şekilde geçtiğimiz minimalist yaşam tarzları, ekoloji üzerindeki olumsuz insan etkisinin büyük bir oranda kırılmasına fayda sağlayabilir. Sürdürülebilir yaşam için ekolojik krizle mücadele etmek zorunda olduğumuz gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, kendi hayatlarımız özelinde pratik edebileceğimiz köklü değişiklikler üzerine düşünmek son derece önemli gözüküyor.

Doğa sömürüsünü, yağma kültürünü, insan-dışı varlığın yalnızca insan hayatı için var olduğu yanılgısını ve doğanın sınırsızca kullanılabilen bir sermaye olduğu sanısını alışkanlıklarımızın dışına itmemiz gerekiyor. Bunun için de alışkanlıklarımızı minimalist bir bakış açısıyla yeniden düzenlemeyi düşünebiliriz.

Kapak Fotoğrafı: Min An