arzu kaprol röportaj

Arzu Kaprol ile “Yaşam Şekli Olarak Sürdürülebilirlik” Üzerine Bir Söyleşi

Güncelleme Tarihi: 14 Aralık 2021

PlumeMag ile Sürdürülebilir Sohbetler serimizin bugünkü konuğu moda dünyası sayesinde yakından tanıdığımız moda tasarımcısı Arzu Kaprol. Bugün Arzu Kaprol ile sadece moda üzerine değil, yaşam şekli olarak sürdürülebilirlik üzerine de konuştuk. Siz de yaşam şekli olarak sürdürülebilirliği benimseyenlerden veya benimsemek isteyenlerdenseniz bu podcast size yeni fikirler verebilir! Keyifli dinlemeler ve okumalar…

Sürdürülebilirlik senin için ne ifade ediyor?

Sürdürülebilirlik, günümüzde oldukça popüler bir kelime. Özellikle pandemi sonrasında herkesin “sürdürülebilir” olarak karşımıza çıkması ve özellikle benim de içinde bulunduğum moda sektörünün kendini hızlıca buna uyarlamaya çalışmasının ardından “sürdürülebilirlik” moda hâline geldi. Yani, modanın şu anki var olma prensibine çok uyan, popüler kültüre hizmet eden bir kavram halini aldı sürdürülebilirlik. Benim için bu kavramın bu derece yaygın olması hem iyi hem kötü şu an için. İyi olmasının sebebi sürdürülebilirliğin daha bilinir hâle gelmesi; kötü olmasının sebebiyse sadece popülerlik adına varmış gibi görünmesi riski. Fakat özünde iyi olduğunu söyleyebilirim. Sürdürülebilirlik benim için yaşama dair, insanlığa dair ve hatta belki üzerine okullarda konuşmamız gereken bir kavram. 

Sen işin ve konumun gereği tekstilin hem üretildiği hem tüketiciyle birebir sıcak temas tarafında bulunabiliyorsun. Sence sürdürülebilirlik kavramı Türkiye’de gerçekten ne kadar anlaşıldı, insanlar bunu benimsemek konusunda ne kadar samimi?

Aslında en çok tüketici kısmını konuşmak lazım. Son kırk yıldır, insan ırkını yaşam kazançlarımız üzerinden tüketici olarak tanımladık. Tüketicinin ihtiyaçları bunlardır, tüketici bunları ister gibi noktalar üzerinden hareket ediyoruz. Dolayısıyla büyük bir değişim için mutlaka tüketici değişmeli. Tüketici değişecek ki üretici değişsin ve yine üretici değişecek ki tüketici değişsin. Bu yüzden aslında tüketici kelimesi üzerine biraz konuşmak lazım. Tüketici kavramını aslında zihnimizde değiştirmek gerek.

Sürdürülebilirlik kavramının üstüne tartışıldıkça ve konuşuldukça mı bu konuda ilerleme kat edebileceğimizi düşünüyorsun?

Buna dair bir ümidim var, evet.

Senin başladığın günden bu yana sürdürülebilirlik kavramı kendi evrimin içinde nasıl yer alıyor? Arzu Kaprol kadınlarıyla olan ilişkini de dahil ederek tabii…

Çok temel bir prensip üzerinden ilerliyorum aslında. İlk günden bugüne kadar tasarladığım her kıyafetin uzun süreli giyilmesi fikriyle yola çıktım. Tabii bunun hem avantajını hem de dezavantajını yaşıyoruz çünkü kıyafetlerimiz o kadar dayanıklı ki eskimiyor! Bir müşterimiz geliyor, ürünü alalı altı yıl olmuş, “Şurasına bir şey mi eklesek burasını değiştirsek mi?” diyor fakat üründe bir değişiklik yok, eskimemiş… Bu da bana şu güveni veriyor: Gururla, yaptığım tüm tasarımların arkasında durabilirim.

Kumaş demişken… Gazeteci olarak davet edildiğim bir moda okulunun mezuniyet projesine gitmiştim ve orada kumaş olarak polyester kullanıldığını gördüm. Bu konuda bir eleştiride de bulundum. Polyester kullanımı hakkında sen düşünüyorsun?

Polyesteri bilinçli olarak kullanmak lazım, bilinçten kastım şu: Öyle sistemler var ki mesela pet şişeyi geri dönüştürmüş ve bundan giysi üretmiş. Yani, dönüştürülmüş ve sürdürülebilir kumaştan bahsediyorum. Polyesteri “bilinçli” şekilde kullanıyorsan bununla hiçbir sorunum yok. Hatalı olanlar özen göstermeden ve bilmeden yapılan seçimler. Kısaca nesneyi “hayata geri kazandırılmış” şekilde kullanıyorlarsa bu tip çalışmalara yüzde yüz katılıyorum.

Şu an için “hızlı moda markası ucuz moda markasıdır”, “Türk tasarımcıları pahalıdır” şeklinde bir algı var. Fakat aslında senin kullandığın kaliteli kumaşlardan çok daha uygun ürünlerin olduğunu ben biliyorum ama insanlar bunu bilmiyorlar. Bu noktada Türk tasarımcıların halkı bilinçlendirmek için planladığı bir çalışma var mı?

Türk moda tasarımcılarının şu an hayatlarını sürdürebilme sistemi özel kıyafetler dikmek şeklinde. Dolayısıyla bu, her kıyafeti neredeyse haute couture hâline getiriyor. Fakat neredeyse her biri terzilik usulüyle üretilen ve tek olabilecek kıyafetler hazırlayarak ve bu servis sistemine çalışarak hayatlarına devam edebiliyorlar çünkü böyle bir talep var. Dolayısıyla servis sistemi bunun üzerine kurulu ve bu sistem, ürünü doğal olarak daha pahalı hâle getiriyor. Bu bağlamda “Türk tasarımcıları daha pahalıdır.” demek doğru olmaz ama Türk tasarımcılardan alınan servisin farklı bir bedeli olabilir.

Senin hayata bakışının yalınlaşmasıyla ve artık belli bir doygunluğa gelmenle tasarımlarında minimalizmin öne çıktığı ve neredeyse markadan çok, kumaşlarla birlikte onu giyen kadının ön plana çıktığı bir tasarım dünyasına geldin diyebilir miyiz?

Bilmiyorum geldim mi ama hayat beni yalınlaştırdı. Dolayısıyla yaşadığımız her şeyin ifade dili bende tasarıma döndüğü için -çünkü yaşamı sürdürme şeklim bu- orada ne oldu bilmiyorum fakat bu hâl, bakış açımın sorumluluğunu almamı sağladı. 

Fotoğraf: Harper’s Bazaar Türkiye

Bir tane de tuzak soru sorayım: Senin dolabının yüzde kaçı Arzu Kaprol’dur?

Galiba %99’u Arzu Kaprol’dur diyebilirim.