İklim Mültecileri Nedir? İklim Mültecisi Kime Denir?

Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2021

Bizler bugün iklim krizinin etkilerini daha uzun süren yaz ayları ve kurak geçen kış olarak deneyimlesek de dünyanın her yerinde durum böyle değil. Krizin etkileri, farklı coğrafyalarda farklı şekillerde kendini hissettiriyor. 

Kutuplarda eriyen buzullar, batı Amerika’da ve Avustralya’da aylarca dinmeyen yangınlar, Türkiye’de hortum çıkması, göllerimizin kuruması, ‘barajlardaki yüzde 20 doluluk sebebiyle İstanbul’un şu kadar günlük suyu kaldı’ gibi kuraklık haberlerine mutlaka rastlamışsınızdır. İklim değişikliğinin etkilerini yok saymak için artık oldukça geç. Harekete geçilmediği ve fosil yakıtların kullanımı bu denli devam ettiği takdirde ekstrem hava durumları ve kuraklık sorunu her geçen yıl artacak. 

Başta su kıtlığı, sel ve buzulların erimesine bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi gibi nedenlerden dolayı yakın gelecekte milyonlarca insanın yaşadığı yeri terk etmesi gerekeceği tahmin ediliyor. Mülteci; ırk, din, milliyet gibi belirli bir sosyal gruba mensubiyet veya siyasi görüş nedeniyle zulme uğrama korkusu nedeniyle uluslararası sınırı geçen kişi olarak tanımlanır. İklim koşullarına bağlı olarak evlerini ve hayatlarını geride bırakıp çevre ülkelere veya şehirlere göç etmek durumunda kalan insanlar ise yeni bir ifade yaratarak ‘iklim mültecileri’ olarak adlandırılıyor. Kıyı şeritlerinin su altında kalması, sık sık yaşanan sel olayları, aşırı nem veya kuraklığa/yağışa bağlı olarak normalde ekilen tarım ürünlerinin artık ekilememesi gibi birçok nedenden ötürü insanlar bulundukları yerlerden ayrılmak zorunda kalıp iklim mültecisi haline geliyor. 

Yoğun hava kirliliği, tsunami ve dev gelgit dalgaları yüzünden özellikle birçok ada ülkesinin ve şehrin yaşanmaz hale gelmesi söz konusu. Ada ülkelerinde aileler, tuzlu suyun tarlalarda ekinleri kurutması, içme suyuna deniz suyu karışması ve dalgaların evleri sürüklemesi gibi sebeplerle göç etmek zorunda kalıyor. Bu insanlar yaşamlarını normal bir şehirliye göre çok daha düşük karbon ayak izine sahip yaşıyor olmalarına rağmen iklim değişikliğinin en sert etkilerine maruz kalıyorlar. Yani gelişmiş ülkelerin ürettiği sera gazı küresel ısınmaya sebep olurken, bu durumdan daha çok zarar gören güney yarımkürede yaşayan insanlar oluyor. Yoğun göç ile birlikte insan hakları ve ekonomi açısından da birçok soru işareti doğabiliyor. Çünkü göç eden insanların barınma, gıda, su, hijyen ve daha sonrasında da eğitim, iş imkanı gibi birçok ihtiyacının karşılanması gerekiyor.

Endonezya, Filipinler, Bangladeş, Kiribati takımadaları iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden. 2050 yılına kadar güney yarımkürede 17.000 kadar adanın su altında kalacağı tahmin ediliyor ve deniz seviyesine yakın ülkelerde kıyı şeritlerinde yaşayan yaklaşık 40 milyon kadar insanın sel ve deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak yer değiştirmek zorunda kalacağı düşünülüyor.

Afrika ve Orta Doğu’da Kuraklığa Bağlı Göç

Yalnızca 2018 yılında 148 ülke ve bölgede doğal afetlerle bağlantılı 17,2 milyon kişinin yer değiştirdiği kaydedildi (IDMC). Kuraklık sorunu ise Somali, Afganistan ve diğer bazı ülkelerde 764.000 kişiyi göç etmek zorunda bıraktı.

Kuzeyde ise durum pek farklı değil. 2100 yılına kadar ise Miami, New York, Boston gibi şehirlerde de kıyı şeritlerinin deniz seviyesinde yükselmeye bağlı olarak sular altında kalacağı öngörülüyor. Şimdilik sahil kenarlarına yüksek duvarlar inşa etmek veya deniz suyu tahliye planlaması hazırlamak hükümetler için yeterli çözüm gibi görünüyor.

Kulağa felaket senaryoları gibi geliyor olsa da bilim üstüne düşeni yaparak yaşanabileceklerin modellerini bizlere sunuyor. Bugün küresel ısınmayı yavaşlatmak için atılabilecek adımlara yoğunlaşmak, önümüzdeki on yılların getireceği problemlerle savaşmaktan daha kolay olacaktır.