Güncelleme Tarihi: 9 Temmuz 2024
Geçtiğimiz günlerde Panama’da iki çevre aktivisti tabanca ile vurularak öldürüldü. İlk bakışta rastlanır bir şiddet olayı gibi görünen bu vahim olayın çevre aktivizminin sosyolojik ve politik algısındaki bir kırılma noktası olduğuna inanıyorum. Fakat önce yaşanan olayın detaylarına yakından bakalım…
Bakır Madenini Protesto Ediyorlardı
Panama Hükümeti, ülkede bulunan ve Orta Amerika’nın en büyük açık ocak bakır madeni olan kaynağın en az 20 yıl daha işletilmesi için Kanadalı bir firma ile anlaştı. Anlaşmanın üzerine ülkedeki çevreciler örgütlenerek yaklaşık üç haftalık bir süreçte bir dizi eylem gerçekleştirdiler. Madenin çevre açısından hassas bir bölgede son derece yıkıcı sonuçlara gebe olduğunu savunan aktivistlerin son eylemi de başkent Panama City’nin batısındaki Chame bölgesinde gerçekleşti.
Eylemcilerin yolu trafiğe kapattığı esnada 77 yaşındaki Amerikalı hukuk profesörü Kenneth Darlington, arabasından inip belindeki tabancayı eline alarak eylemcilerle tartışmaya başladı. Tartışmanın üzerine elindeki tabancayı ateşleyen Darlington; Abdiel Diaz’ın olay yerinde, Ivan Rodriguez’in ise kaldırıldığı hastanede ölmesine sebep oldu. Tüm bunların üzerine kan dondurucu bir soğukkanlılıkla yoldaki barikatları kaldırmaya çalışan saldırgan, olay yerine gelen güvenlik görevlilerince tutuklandı. Kenneth Darlington yasa dışı silah bulundurma ve cinayetle suçlanıyor.
İki kişinin ölümü ile sonuçlanan bu olayı etraflıca analiz etmek için takvim yapraklarını bir yıl kadar geri sarabiliriz. Geçtiğimiz sene bu aylarda dünya gündemi, sanat eserlerine saldıran iklim aktivistlerinin eylemleri ile meşguldü. Mayıs ayında Mona Lisa tablosuna yönelik pastalı saldırının ardından tüm dünyaya mal olmuş pek çok eser, domates çorbalı ve boyalı eylemlerden nasibini almıştı. Kendilerini müze duvarlarına tutkallayan eylemciler de cabası…
Her ne kadar kamuoyundaki popülaritesini yitirse de sanat eserlerini hedef alan eylemler bugün de devam ediyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Londra’daki Ulusal Galeri’de gösterilen Diego Velazquez’in Aynadaki Venüs tablosuna çekiçli saldırı düzenlendi. Tabii bu haberin ülkemizdeki bazı kaynaklarca tablodaki kadın figürünün sansürlenerek servis edilmesi de apayrı bir tartışma konusu… Fakat şimdilik oraya hiç girmeyelim.
Eserler Zarar Görmüyor
Geçtiğimiz günlerde Londra’da gerçekleşen bu son eylem gibi geçen sene boyunca gerçekleşen pek çok eylem de İngiliz merkezli çevre örgütü Just Stop Oil tarafından üstlenildi. İçiniz rahat olsun, hiçbir eser zarar görmedi… Zaten Just Stop Oil oluşumu da yaptıkları her açıklamada ve yayınladıkları her basın metninde niyetlerinin bu olmadığını, yalnızca oluşan sosyal medya etkileşiminden faydalanarak dikkat çekmek istediklerini yineliyorlar. Aslına bakarsanız bu bağlamda haksız da sayılmazlar. Çünkü hükümetin fosil yakıtlarla ilgili verdiği lisansların iptal edilmesini sağlama misyonunu üstlenen oluşumun onlarca başka eylem ve çalışması olmasına rağmen hiçbir aksiyonları sanat eserlerine yönelik eylemleri kadar dikkat çekmiyor. Bu anekdotun da yapılan eylemlere yönelik tartışmaların temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Daha detaylı bir inceleme için buradan yazımıza ulaşabilirsiniz.
İklim Aktivizmi ve Protesto Yöntemleri
Biz konumuza geri dönelim…
On yıllardır çevre aktivistlerinin Greenpeace ve benzeri oluşumlar marifetiyle belki binlerce eylem gerçekleştirdiğine tanıklık etmişizdir. Fakat her geçen yıl bu eylemlere duyarlılık ile yaklaşan insan sayısının artışına rağmen eylemlerin sansasyon etkisinin ve dönüştürücü gücünün azalıyor oluşu da bir gerçek… Buna sebep olarak pek çok etmen sıralanabilir; tüketim toplumlarının davranış paternleri, sosyal medyada gündemin hızla tüketiliyor oluşu, postmodernizm sonrası tüm dünyanın tek bir hikayeyi takip etmesi yerine hemen her şeyin kendi ufak kitlesini var eden küçük hikayelere dönüşmesi, tüm dünyada kitle iletişim araçlarının kendi önem sıralamalarını önemseyen ve pek çok farklı sektörde ‘’iş’’ yapan sermaye gruplarının eline geçmesi ve daha nicesi…
Günün sonunda çevre örgütleri de gündemde biraz daha fazla yer tutabilmek için ‘’mecburen’’ sınırlarını zorluyor.
Sanat eserlerine yönelik eylemler bir yana lüks markaların dükkan vitrinlerine saldırmak ve bir spor müsabakasında sahaya atlayıp kendini kale direğine kelepçelemek gibi pek çok olaya şahitlik ediyoruz. Yaşananlar çok daha geniş kitlelere ulaştıkça bir yandan olumlu veya olumsuz bakan taraftarların sayısı artıyor bir yandan da oluşan kutuplaşma giderek derinleşiyor. Tüm bunlar yaşanırken son zamanlarda çevre aktivistlerinin bir eylem metodunun daha ön plana çıktığını söyleyebiliriz;
Yol kapatma…
2022 yılının sonunda kendilerini Letzte Generation (Son Kuşak) olarak isimlendiren bir grup aktivistin -ki isimlerine bakarak iklim krizi meselesini ne denli önemsediklerini anlayabiliriz- Münih kent merkezindeki işlek caddelerde düzenledikleri oturma eylemleri oldukça ses getirmişti. Oturma eylemleri sırasında göstericiler, tıpkı müze eylemlerindeki gibi ellerini yola tutkallamışlardı. Yaklaşık iki ay kadar önce Lahey’de parlamentoya giden ana yolu kapatarak fosil yakıtların kullanımının sonlandırılması için eylem yapan aktivistler, Hollanda polisinin sert müdahalesine maruz kalmış ve yaklaşık iki bin kişi gözaltına alınmıştı. Fakat ne yazık ki yol kapatma eylemlerine yalnızca güvenlik güçleri müdahale etmiyor…
Yaşanan eylemlerde trafikte kalan vatandaşların arabalarını göstericilerin üzerine sürmelerinden tutun eylemcilerin sivillerce darp edilerek yoldan uzaklaştırılmasına kadar pek çok vahim olaya tanık oluyoruz. Bu şekilde eylemleri gerçekleştiren aktivistlerin en azından orada bulunan insanlar için çevre felaketlerini günlük hayatın bir meselesi kıldıkları aşikar…
Fakat bir yandan da toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği de yadsınamaz. Bu kutuplaşmanın oldukça çarpıcı sonuçlarından birine de Panama’da rastladık…
Görgü tanıklarının ifadesine göre Kenneth Darlington’un saldırıdan önce ‘’Bu iş bugün, burada bitecek.’’ demesi, öyle sanıyorum ki meseleyi ne denli kişiselleştirdiğini ortaya koyuyor.
Gelelim yazının başında bahsettiğim ‘’kırılma noktası’’ hususuna…
Üzülerek söylüyorum ki dünyanın hemen her yerinde iklim aktivistlerinin güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kaldıklarını ve kilit rol oynayan bazı aktivist ve gazetecilerin tabiri caizse ‘’işlerine çomak soktukları’’ için bazı sermaye sahiplerinin karanlık yöntemleriyle ‘’susturulduklarını’’ görüyor/duyuyoruz. Bir kısım vatandaşların da bu gibi eylemlerde göstericilere karşı takındıkları düşmanca tavır da yabancısı olduğumuz bir şey olmasa gerek… Fakat herhangi bir sivil vatandaşın, üstelik yüksek öğrenim görmüş bir bireyin sokak ortasında iki iklim aktivistini büyük bir rahatlıkla öldürmesi öyle sanıyorum ki pek de sıradan bir olay değil.
Bu cinayetlerde; iklim aktivistlerinin eylemlerini haberleştiren yazılarda kullanılan dilin, hükümetlerin aldığı tavırların ve iklim krizinin bir yalan olduğu paranoyasını sosyal medyada rahatlıkla dile getirenlerin ne kadar etkili olduklarını da en az eylemcilerin metodları kadar tartışmak gerekiyor diye düşünüyorum. Yoksa yakın zamanda tüm insanlık olarak kucağımızda, insan hayatına kast etmeye varan sonuçlarıyla nur topu gibi yeni bir kutuplaşma belası olacak gibi görünüyor. Nitekim katil zanlısı Kenneth Darlington baskılı kıyafetler satışa çıktı bile…
Kapak Fotoğrafı: Kenneth Darlington saldırısını düzenlemeden önce.