Güncelleme Tarihi: 31 Ocak 2021
Yaşamlarımızı maddi manevi gözden geçirdiğimiz bu günlerde, sahip olduklarımıza dönüp baktığımızda en büyük lüksün yaşamak ve zaman olduğunu görmüyor muyuz?
Gerisi biraz teferruat. Belki mesleğimden, belki sürekli marka yönetiminin içinde olmamdan dolayı ben de bu dönemde marka ve insan ilişkisini sorguluyorum. Bu kaotik günlerde, markaların vaatleri müşterilerinin kalplerine ne derecede ulaştı? diye kendi kendime soruyorum. Marka sadakati benim için tıpkı evlilikte olduğu gibi, “iyi günde ve kötü günde’’ birlikte olmayı simgeliyor. Bu sebeple iyi günde kendi büyümesi için harcadığı eforu, kötü günde müşterisinin faydasına kullanması gerektiğine inanıyorum.
Markalar ne söyler, müşteriler ne anlar?
Müşterilerin gönülden bağlı olduğu lüks markalardan beklentileri neler peki? İlk sırayı güven ve hayırsever tavır paylaşıyor diyebiliriz.
Bu algıyı, güveni ve desteği sağlamayan lüks ya da orta segment markalar bu dönemden büyük zararla çıkacaklar kanaatindeyim.
Markaların duygusal etkileşimi önemli
Evlerimizde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde büyük bir değişimin içindeyiz. Ne iş dünyasında ne de özel yaşantımızda hiç bir şey eskisi gibi olamayacak gibi gözüküyor. Son zamanlarda vazgeçmediğimiz dijital dünyada uzmanlık alanları olmayanların yakın vadede doğal bir şekilde elimine olacağı gerçeği bu günlerde daha da belirginleşti. Yaratıcı markalar, müşteri sadakati ve müşterileriyle duygusal etkileşim konusunda önemli adımlar atarken, birçok marka da bunları kopyaladı. Markalar ve şirketlerin işbirliği yaptığı diğer markalar ve insanlar ile ilişkisi tekrar sorgulanacak gibi gözüküyor.
Hayırsever marka ne demek?
Biz marka stratejistleri ve hikaye anlatıcıları , her markaya bir insan olsa, nasıl bir karakter olur diye bakıyoruz ya, işte bu noktada ayrışmalar başlayacak. Kendini tekrar eden ve güven vermeyenler, kolayca elenecek. Bu günlerde sıkça sorguladığım bir diğer konu ise “hayırsever” markalar.
Ekonomiye sağladığı katkının yanı sıra, girişimcilik alanında örnek teşkil eden ve yaşanan toplumsal olaylara fırsatçılık perspektifinden değil tamamen fayda sağlamak amaçlı bakan markalardır diyebiliriz.
Kendi büyümesini ön planda tutmak yerine, ortak faydanın peşinde tüm kaynaklarını kullanma yetisini gösterendir. Benim hayırseverlik olarak nitelendirdiğim olguyu siz sosyal sorumluluk olarak da nitelendirebilirsiniz. Özünde bu markalar müşterilerinin ve çalışanlarının gözünde, diğer ticari odaklı markalardan farklılaşarak olgunlaşan ‘’Aşk Marka’’larıdır.
Güç Birleştirir
#güçleribirleştir
Dünyanın dev markası, Fransa’nın en köklü aile şirketi, lüksün diğer adı “LVMH” Louis Vuitton Moët Hennessy’nin başkanı Bernard Arnault’un proaktif kararı ve kesin talimatıyla LVMH’ın Fransa’da bulunan parfüm ve kozmetik fabrikaları yüksek adette hidroalkolik jel yani dezenfektan üretmeye başladı ve üretim hala devam ediyor.
Christian Dior, Givenchy ve Guerlain fasiliteleri, ilk aşamada, 12 ton dezenfektan jel üretti ve Paris hastanelerine teslim etti.
LVMH hızlı kararlarını alırken tüm devlet otoriteleri ile yakın temas içinde bulunup gerekli sağlık koşullarına uygunluğunun onaylarını da almayı ihmal etmedi.
Önümüzdeki haftadan itibaren de tıbbi ve günlük kullanıma yönelik 40 milyon adet maske yapımını tamamlamayı hedefliyor.
Bu operasyon için yaklaşık 5 milyon Euro harcayacak olan LVMH’ın duyuru için kullandığı “güçleri birleştir” hashtag’inin bundan sonra bütün markalara ve dünyaya ilham olacağını düşünüyorum ve umut ediyorum. Türk markalarından da bu yolda olanları da ayakta alkışlıyorum.