Aykırı Tiyatro Yazarları: Melih Cevdet Anday

Aykırı Tiyatro Yazarları: Melih Cevdet Anday

Modern edebiyatta adı geçen tiyatro yazarlarının birçoğunu Fransız, İngiliz veyahut Alman sanarız. Aslında çok değerli yazarlara sahip olduğumuz gerçeğini neredeyse her zaman unuturuz. Bugün tiyatroyla ilgilenen ve post modern yaratımları beğenen çoğu kişi Melih Cevdet Anday’ın oyunlarını okumamıştır. Şairliği ile öne çıkan ve dünyadaki absürt akımının Türkiye yansıması “garip” akımının kurucularından Melih Cevdet Anday, aslında çok başarılı bir oyun yazarıdır. Peki Melih Cevdet Anday kimdir?  Bu adamın klasik sanat ile derdi ne? Neye sitem olarak “aykırı” yazıyordu? 

Melih Cevdet Anday’ın Hayatı

Türk Şairleri

Fotoğraf: Pophaber

Melih Cevdet Anday, 1915 yılında Çanakkale’de dünyaya geldi. Doğumundan kısa bir süre sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Çocukluk yılları karakterini oluşturan ve yazın yaşamında büyük izleri bulunan İstanbul’un Kadıköy ilçesinde geçti. Ergenlik yaşına geldiğinde Ankara Gazi Lisesine başladı. Burada uzun süreler dost kalacağı iki diğer usta şair Oktay Rıfat ve Orhan Veli Kanık ile tanıştı. Grup olarak daha lise yıllarında şiirler yazıyor, birbirine şiirler okuyor ve dergiler çıkarıyorlardı. Bu dönemde tiyatroya olan ilgisi de arttı. Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine kayıt oldu fakat öğrenimini yarıda bıraktı. 

Bu dönemlerde yazdığı şiirler çeşitli dergilerde yayımlanıyordu. Ne kadar hece vezni ile yazılmış şiirler olsa da yenilikçi bir hava taşıyorlardı. Türk şiirinde bir yenilik arayan arkadaşları ile 1941 yılında Garip adlı kitabı çıkardı. Üç şairin eserlerinin toplandığı bu kitap, edebiyat çevrelerinde çok sert bir şekilde karşılandı. Çünkü yıllardır süregelen hece vezni yöntemine tamamen karşı çıkan, yıkıcı bir sanat içeriyordu. Orhan Veli Kanık’ın Garip adlı şiiri, kitapta yer alan şiirlerin kelimenin tam anlamıyla “garip” olması sebebiyle kitaba isim olarak seçildi.

Melih Cevdet Anday, hayatı boyunca pek çok kurumda memurluk yaptı. Sayısız dergi ve gazetede şiirleri, denemeleri, eleştiri yazıları yayımlandı. İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümünde diksiyon dersleri verdi. Çoklu organ yetmezliği sebebiyle 28 Kasım 2002’de vefat etti. Ardında 40’tan fazla şiir, roman ve tiyatro kitabı bıraktı. UNESCO tarafından Tolstoy, Cervantes, Dante seviyesinde bir yazar olarak kabul edildi. 

Melih Cevdet Anday’ın Sanat Anlayışı

sanat

Görsel: Geralt

Garip Akımı avangarde bir çağrıdır. Aynı absürt tiyatro gibi dadaizmden doğmuştur. Tüm kalıpları yıkmak ve kişinin benliğini, sanatsız ve sade bir şekilde anlatmayı şiar edinir. Aynı şiirleri gibi Melih Cevdet Anday’ın oyunları da gariptir, yani absürttür.  Her oyununda insana dair derin sorgular bulunabilir. Çoğu Melih Cevdet Anday oyunu zamansız, mekansız yaratımlarda geçer. Zaman kavramı Melih Cevdet Anday için bir hayli ilginçtir. Zamanı anlamlandırmak için bir mekana ve oluşa ihtiyaç vardır. Zifiri karanlık veya kelimenin tam anlamıyla durmuş bir odada zamanı ölçemeyiz. O halde zaman, insanlığın doğayı daha rahat anlaması için uydurduğu bir kavramdır. Yalnızca bireyin çevresinde sürekli olan bir oluş vardır. Biz insanlar ne zamanda ilerleriz ne de geriye döneriz. Aynı Melih Cevdet Anday’ın dediği gibi biz sadece bekleriz. Zaman içimizden geçip gider. Bu anlayışa göre Melih Cevdet Anday, karakterlerini tam anlamıyla “eylemsiz” olarak kurgulamıştır. Durgun ve amacı olmayan, yalnızca bekleyen karakterler…

İnsan benliği de Anday için büyük bir muammadır. Oyunlarında benliklerini, hafızalarını yitirmiş, varoluşlarını sürekli sorgulayan karakterler bulunur. Bulunduğu ortamdan soyutlanan karakter yaratımlarıyla, insanın aslında yalnız olduğunu vurgular. İnsan öyle yalnızdır ki kendi yalnızlığıyla boğuşurken diğer insanlarla iletişim kuramaz. Kendi benliğimizi hatıralarımız olmadan doğrulayamadığımız gibi, hatıralarımızı da bir başka insan olmadan doğrulayamayız. Baba, öğrenci, 23 yaşında bir kadın, falanca kişinin eşi… Biz hangisiyiz? Gerçekten bir benliğimiz var mı yoksa yalnızca başka insanların tanımlamalarından mı ibaretiz? Yaşadığımız komünite birbirinden çok uzakta olan çukurlardan ibarettir. Kendi benliğimizi doğrulamak ve yalnızlığımızdan kurtulmak için sürekli bir şeyler anlatırız, dışarıdan iletişim kuruyor gözükürüz. Ancak yaptığımız sadece ne kadar yalnız olduğumuzu bağırmaktan başka bir şey değildir. Ne bir başkasının derin çukurlarına bakabiliriz ne de kendi çukurumuzun sonunu görebiliriz. Yalnızca kendimize ait derin çukurda sonsuza kadar düşeceğimizi biliriz. 

Melih Cevdet Anday karakterleri, modern insanın dertlerinin yansımasıdır. Tüm varoluşumuzun olasılıklar silsilesinden ibaret olduğu gerçeğiyle savaşımız hiç bitmez. Her köşe başını döndüğümüzde düşük ihtimale sahip bir olasılıkla hayatımıza devam edeceğimizi düşünürüz. İnsanı yaşama bağlayan umut, düşük ihtimalli pozitif olasılıklardır. Ama her seferinde hayat, köşe başında yüzümüze acımasızlığını ve absürtlüğünü çarpar. 

Melih Cevdet Anday’ın Ünlü Oyunları:

Yarın Başka Koruda:

Oyun, bir kadın ve erkeğin 13 yıl önce yaşadıkları bir anıyı tekrar yaşamak amacıyla bir pansiyona gelmesiyle başlar. Kadın, geçmişte yaşanan şeylerin bugün de birebir yaşanması için çaba harcamaktadır, erkek ise geçmişte yaşananlara dair şüphelidir. Geçmişin yükünü üstünde taşıyan, karamsar bir ev sahibi ve 20 yıldır doğum gününü kutlamak isteyen yaşlı bir adamın hikayeye girmesiyle olaylar gelişir.

Oyundaki karakterler kendilerini tamamlamaya çalışır. Sonraları öğreneceğimiz üzere erkek, yıllar önce hafızasını kaybetmiştir. Kadın ise onu mutlu etmek için geçmişle ilgili hikayeler uydurmaktadır. Geçmişini, yani Anday’ın anladığı haliyle benliğini yitirmiş olan erkek, kadının sahte anılarına inanmak zorundadır. Aynı benliğimizin diğer insanlar tarafından tanımlanması gibi manipüle edilebileceğini görürüz. Yaşlı adam ise 20 yıldır her gün doğum gününü kutlamak istemektedir. Çünkü insan, zaman içinden akıp giderken varlığını hatırlatabilmek, kendini tamamlayabilmek için durak noktaları arar. Yarın Başka Koruda oyununu sevdiyseniz Charlie Kaufman’ın yönettiği Eternal Sunshine of the Spotless Mind ve I’m Thinking of Ending Things  filmlerine bakmanızı öneririz.

Mikado’nun Çöpleri:

Anday, Mikado’nun Çöpleri adlı oyunu 1967 yılında kaleme aldı. Sanatçı, oyunu yazarken soğuk bir İstanbul gecesi dolaşırken rastladığı bebekli bir kadını evinde misafir etmesinden ilham aldığını belirtmişti. Aynı yaşadığı olaydaki gibi bir adam sokakta bir kadına rastlar ve onu evine alır. Erkek ve kadın birbirine hikayelerini anlatır. Bu hikayelerini anlatırken Mikado’nun Çöpleri adlı oyunu kullanırlar. Kimliklerini değiştirerek anlattıkları hikayeler gece boyunca sürer. 

Mikado’nun Çöpleri, Modern Türk Tiyatrosu’nda absürt tiyatro esintilerinin en çok hissedildiği oyunlardan biridir. Melih Cevdet Anday, çoğu oyununda olduğu gibi bu oyunda da bireyler arası iletişimsizlik, kimlik ve bellek sorunu gibi konuların üstünde durmuştur. Ayrıca dilin iletişimdeki yetersizliğini vurgulamıştır. Erkek, kadını eve aldığında sorduğu ilk sorulardan biri “Aç mısın?” olur. Kadın ise “Hayır, evliyim ben.” cevabını verir. Bu yalnızca karakterlerin birbirini anlamadığını ve dinlemediğini gösteren, grotesk repliklerden değildir. Erkek sorusunda kadının yemek yiyip yemediğini sorarken, kadın ise “Açıkta mısın, hayatında birileri var mı, eşin dostun var mı?” sorusuna cevap verir. Aynı Garip akımında olduğu gibi bazı cümleler ve kelimeler, gündelik anlamlarından dışarı çıkarak daha farklı bir anlama bürünür. Bu durum oyunda iletişimsizliği vurguladığı gibi aynı zamanda oyuna estetik bir dil katar. 

Melih Cevdet Anday’a göre insan, yalnız ve kimliksizdir. İki karakter yalnızlığını gidermek için tüm gece boyunca birbirlerine hikayeler anlatır. Oynadıkları oyun sebebiyle anlattıkları hikayeler gerçek olsa da kendilerinin hangi karakter olduğu belli değildir. Mesela erkek, evlatlık olduğu için sınıftaki diğer çocukların alayına maruz kalan çocuk ile ilgili anlattığı hikayede, kendisini alay eden çocuk olarak tanıtmışken aslında evlatlık çocuktur. Erkeğin hikayelerinde bireylerin ezilmişliklerini, hafızalarıyla yeniden oynayarak değiştirmesi vardır. Kadının hikayeleri ise tam anlamıyla umutsuzluğu anlatmaktadır. Oyun daha iyi bir dünya ideası düsturuyla iki karakterin “pencereden sızan maviliğe” hayran şekilde bakmasıyla sonlanır. İki karakter de kendilerini tamamlamıştır. Tüm imkansızlıklara rağmen insan, bazen çevresindekileri anlayabilir. Yalnızlığına bir nebze olsun çare bulabilir.