Eski Bir Yeni Trend: Radyo Tiyatrosu

Eski Bir Yeni Trend: Radyo Tiyatrosu

Kuşaklar boyu hayatımızda olan radyo tiyatroları, görüyoruz ki öyle hiçbir zaman sildirmemişler izlerini. Kimimiz için büyüklerimizden laf arasında işittiğimiz bir kavramken kimimiz içinse bazen çıkılan nostaljik bir yolculuk, bazen de gündelik bir aktivite olmuş. Ama belli ki bir şekilde hep olmuş. Türkiye’de, 1940’lardan televizyonunun yaygınlaşmaya başladığı ve 70’lerin ilk yarısına kadar geçen sürede, biraz da kısıtlı imkanların mecburiyeti içinde oturmuş evlerin en güzel köşesine. Tabi 70’lerde de televizyon öyle hızlı yaygınlaşmamış; senelerce bütün bir apartman aynı eve toplanmış, 1974 Olimpiyatları’nı Çamlıca’nın çocukları aşağı mahalledeki komşunun penceresinden gizlice izlemiş… Anadolu’da çok daha yavaş gelişmiş bu olay. Takdir edersiniz ki televizyonu almak yetmiyor, bir de çekmesi gerek. Haliyle Türkiye’de öyle kolayca kalkmamış radyo oturduğu yerden ve uzun bir süre İstanbul Radyosu’ndaki o tok sesli beyefendinin sesiyle çınlamış bu kelime kulaklarda: ‘’radyo tiyatrosu’’. Peki, radyo tiyatrosu nedir?

‘’Tabii eskiden yapacak hiçbir şey yoktu. Evlerimizde otururduk.’’ derler radyo tiyatrolarının önemini anlatırken. Bu, öyle sanıyorum ki yıllar sonra içinden geçtiğimiz bu süreci anlatırken de kullanacağımız bir cümle olacak. Radyo tiyatrolarının yeniden gözde hale gelmesini biraz pandemiyle, biraz son yıllarda dinleyicisi gittikçe artan ve yavaş yavaş kendi kültürünü oluşturan podcast yayıncılığının oluşturduğu zeminle ve biraz da nostaljinin insanda uyandırdığı kendine has romantizmle açıklamak mümkün. Bu noktada ‘’Bir şeyler dinlemeden uyuyamıyorumcuların’’ etkisini de yok saymamak gerek.

Zaten radyo tiyatrosu yayınları ilgiyi kaybetse bile yapılmaya devam ediyordu. Fakat günümüzde; bu trendle ve teknik imkanların erişebilirliğinin artmasıyla beraber çok daha fazla yeni ve eski kayıt, Spotify ve YouTube’da yerlerini alıyor. İşlerinde profesyonel pek çok radyocunun ve tiyatro sanatçısının kayıtlarının yanı sıra amatör tiyatro gruplarının ve üniversitelerdeki radyo/tiyatro topluluğu gönüllüsü öğrencilerin işlerine de ulaşmak mümkün. Bu ‘’sözümona amatör’’ kayıtlara burun kıvırmayın derim. Zira fazlasıyla keyifli bir zaman vadediyorlar.

Türkiye’de Radyo Tiyatrosu

radyo

Fotoğraf: Brett Sayle

Radyo yayıncılığı Türkiye’de 1927 yılında başladı. Bu diğer ülkeler düşünüldüğünde hiç de öyle geç kalınmış bir tarih değil. Yayınlar, 1927 ve 1936 yılları arasında devlet kontrolünde yapılıyordu. Fakat dönemin koşulları gereği bu yıllarda radyo yayıncılığı konusunda pek de iyi olduğumuz söylenemez. Radyo tiyatrosu, bir format olarak diğer ülkelerde bu tarihlerden önce uygulanmaya başladı. Bu konuda bazı tartışmalar olmasına rağmen genellikle dünyada ilk radyo oyunu; 1924’te yayınlanan Richard Hugs imzalı ‘’Comedy of Danger’’ olarak kabul edilir. Ayrıca bu oyunun BBC kaydına Youtube üzerinden ulaşabilirsiniz.

Türkiye özelinde radyo tiyatrosu; 1936’dan sonra radyonun, PTT kontrolüne geçmesi ile başlar. Bu dönemde süresi yarım saati geçmeyecek tek kişilik güldürüler yayınlanır. 1938’de İstanbul Radyosu’nda spor programından sonra skeçler yayınlanmaya başlar. 1940 yılına geldiğimizde radyo yine el değiştirir ve Matbuat Umum Müdürlüğü’ne devredilir. Bu dönem, İkinci Dünya Savaşı yılları olduğu için radyolar önem kazanır, dinlenirliliği artar ve teknolojik olarak da gelişir. Haliyle bu gelişmelerin yansımaları Türkiye’de de görülür. Bu yıllarda biraz da ülkeyi teskin etmek adına radyo tiyatroları artar, hatta öyle ki kültür-sanat yayınlarının neredeyse tamamını oluşturmaya başlar. Böyle anlatınca gözünüzde büyük bir oluşum canlanmasın. O yıllarda, bu yayınlar için kurulan Temsil Şefliği’nde sadece 7 kişi çalışıyormuş. 1959’dan sonra radyo tiyatroları; Ankara’da Devlet Tiyatro ve Opera, İstanbul’da ise Şehir Tiyatrosu sanatçılarına yaptırılmaya başlanır. 60’lardan sonra radyo tiyatrolarına verilen önemi, o dönemin tiyatro danışmanlığı görevine atanan ismin Adalet Ağaoğlu olmasıyla ve Turgut Özakman’ın da yöneticilik yapmasıyla anlayabiliriz. 70’lerde haftada iki gün tiyatrolar, pazar günleri hariç her gün de Arkası Yarın’lar yayınlanmaya başlar. 70’lerin ikinci yarısından başlayarak radyo tiyatroları önemini bugüne kadar yavaşça kaybeder.

Bugünlerde ise kapitalist düzende ticarileşen ve ticari olarak kurulan radyo kanalları, yayın akışlarını daha çok reklam ve müzik üzerinden tasarlıyor. (Radyo Tiyatrosu TRT’nin çalışmaları hariç) Radyoda geri plana itilen radyo tiyatrosu, tekrar artışa geçen dinleyici kitlesi ile varlığını başka platformlar üzerinden devam ettiriyor ve ileriki günlerde de adından daha fazla söz ettirecek gibi gözüküyor.

BONUS:

Yazar tarafından dinlenilmesi şiddetle önerilen üç radyo tiyatrosu:

  • Ahmet Hamdi Tanpınar’dan uyarlanan “Yaz Yağmuru’’
  • Alexandre Dumas’dan uyarlanan “Kamelyalı Kadın’’
  • Behçet Necatigil tarafından yazılan “Uzun Köprü’’