Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben

Son zamanlarda gezdiğim sergilerde kadınların maruz kaldığı şiddet temasının ağırlıkta olması, belki de benim algımın bu yönde olmasından olabilir. Sanatın, çiçek böcekten çok öte, düşünceye ve düşündürmeye yönelik, rahat kaçırıcı, estetikle cezbedip yakınlaştıkça kafa karıştırıcı olmasını harikulade buluyorum. Fakat yerini buluyor mu, hedefi vuruyor mu? Ben soruların bu kısmında takılı kalıyorum.

İstiklal Caddesi üzerinde halka açık olan ve ücretsiz gezilebilen Salt’ta yer alan İpek Düben’in “Ten, Beden, Ben” isimli sergisi de kadına karşı şiddet temasının ağırlıkta olduğu bir sergi. “Ten, Beden, Ben”, sanatçının 40 yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği üretimden oluşan, bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı sergi.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi

Sanatçının işlerinde sıkça kullandığı kendi beden imgelerinden esinle ortaya çıkan “Ten, Beden, Ben” ismi, bana pandeminin başlarında evlerimize ve içimize kapalı yaşadığımız dönemde tenin kompleks bir görevi ve metaforu olduğundan yola çıkarak yazdığım ‘’Tenimiz İkinci Evimiz’’ isimli kısa makaleyi anımsattı.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: Gazete kupürleri

Belki de tenin bu kompleks temsilinden dolayı kadına erkekler tarafından yapılan fiziksel şiddetin çoğunda öncelikle tene zarar vermek var. Ten yaralanırsa beden de ben de yaralanır. Ben o yarayı kapatmak istese de ‘’ben’’in aynada her ‘’ten’’ ile karşılaşmasında o yara yeniden açılır. Sergide tam da bu konuya ait gazete kupürlerinin olduğu bir bölüm var. Hayatım boyunca üçüncü sayfa haberi olarak gördüğüm bu haberlerin kupürlerini sergide art arda gördüğümde, içimden birkaç damlalık sandık tozu kaçması  da muhtemelen bu yılların birikimidir.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: Şerife (1980-1981)

Sergi, bir desen ve on bir resimden oluşan Şerife (1980-1981) serisi ve kaslarıyla böbürlenen, çıplak gövdesini teşhir etmekten kaçınmayan Adale Adam (1988) üçlemesinin zıtlaşmasıyla başlıyor. Toplumsal cinsiyet temelli beden temsilleri arasındaki eşitsizliğe dikkat çeken bu iki karşıt seri, beni “Bitmedi sanatçıların bu beden üzerinden karşılaştırmaları…’’ diyen iç sesimle serginin devam ettiği ikinci katın merdivenlerine uğurluyor.

Merdivenden çıkarken gözüme takılan sürekli güncellenen kadın ölümü sayacında ise isimsiz olanların yüzümde yarattığı yumruk etkisiyle merdivenlerden çıkıyorum.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: Şiddetten ölen kadınlar için dijital anıt

Giriş katının ardından diğer katları gezip serginin sonuna geldiğimde, giriş katında burun kıvırdığım anları hatırlıyorum. Ritmi ve estetik algısı her adımda yükselen, derinleşen, insanı içine sürükleyen, tetikleyen çok katmanlı şölen tadında bir deneyim yaşamış olarak buluyorum kendimi.

“Ten, Beden, Ben”; ev, sokak, sürgün, bilinçaltı gibi çok farklı mekansal ve duyusal boyutta, kadının her şeye rağmen var olma mücadelesinin baskı ve şiddet perspektifinden çok farklı teknik ve ifade şekliyle sunulduğu 40 yıllık bir üretimin bir araya geldiği sarsıcı bir sergi.

New York’ta yaşadığı 90’lı yıllarda farklı form ve malzemeleri bir araya getirdiği özgürleşme dönemini takip eden 2000’li yıllarda, erkek şiddeti ve zorunlu göç hikayelerine yönelen sanatçının farklı disiplinlerde, farklı malzemeler ve formlar kullanmasına rağmen kendi dilini oluşturmadaki hüneri ve gücü göze çarpıyor.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: LoveGame (1998-2001)

Türkiye ve ABD basınında çıkan kadına şiddet olaylarını derlediği LoveBook [Aşk Kitabı] (1998-2000) ve aynı temel üzerine inşa ettiği LoveGame [Aşk Oyunu] (1998-2001) enstalasyonları, sanatçının giderek artan atmosfer yaratma isteğinin tezahürü olarak yansıyor.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: Farewell My Homeland (2004)

2003 tarihli What is a Turk? [Türk Nedir?], işinde “öteki” olana ulus kimliği üzerinden yaklaşırken Farewell My Homeland [Elveda Yurdum] (2004) ile odağını—din, dil, etnik köken fark etmeksizin—yerinden edilenlere çeviriyor. Sanatçının son yirmi yılda yaşanan sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşümlere dair gözlemlerinden doğan Melekler ve Soytarılar serisi ise bir kesimin yıkıcı kayıplarını görmezden gelerek tüketim aşırılıklarını normalleştirmiş yeni dünyanın çelişkilerini konu ediyor.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben

Sergide gördüğüm eserlerden ziyade, o gördüklerimin beni, sizin okuduğunuz bu satırların çok daha ötesinde düşüncelere sevk etmesi ve sayısız soruyla baş başa bırakması ve tadı dimağımda kalan çok yüksek bir estetik ziyafetle uğurlaması önemli. Sonuçta herkesin sorgusu kendine olmalı. Kendine sormadığın soruların cevaplarını başkasından beklememek gerek.

Ten, Beden, Ben Sergisi | İpek Düben
Ten, Beden, Ben sergisi: Neden dayak yiyorlar?

Sergide dikkatimi çeken bir detaydan bahsedip, size bir dinlence önerisi sunarak yazıyı sonlandıracağım. Ama serginin fikrimde başlattığı kazı devam edecek.

İbarhim Tatlıses’in Asena’yı dövmesi üzerine ana akım medyada yapılan bir haberin başlığı şöyle :  ‘’Neden dayak yiyorlar?’’ Bir yayıncı olarak bu eril ve kadına şiddetin bir formu olarak değerlendirdiğim dil kullanımı en çok dikkat edilmesi gereken nokta. ‘’Neden kadına şiddet gösteriyorlar?’’ yazmak ne kadar zor olabilir? Eylem olarak şiddetin beslendiği yuva söylem değil mi? Dil değişmeden, el değişmez. 

Dinlence Önerisi

İpek Düben’in Evrim Altuğ’un sorularına cevap verdiği Açık Radyo söyleşisinde İpek Düben, benim kafamı kurcalayan bu sorularla ilgili çok detaylı açıklamalarda bulunuyor.

Bu çok keyifli 2 perdelik sohbette Düben, çok yalın ve net açıklamalar yapıyor. Sergiyi, sanat çevrelerinin dışında sokaktaki insan dediğimiz kitlenin gezmesinin kendisi için olan öneminden tutun da ülkede sanat eleştirisinin zayıflığına kadar beyan ettiği tüm fikirlere katılıyorum.

Ben de sergiyi gezerken, bu sergiyi kimlerin gezdiğini, bu sergiyi kimlerin neden merak ettiğini merak ediyorum. Acaba içeride sanatla hiçbir ilgisi olmayan ve sokaktan geçen, hatta önceki gece gece karısına şiddet uygulamış bir erkek ya da sürekli şiddet gören ve ekonomik sebeplerden dolayı buna maruz kalmak zorunda kalan bir kadın, bir adam da var mıdır? Bunları merak ediyorum…

İpek Düben, söyleşide turizm ve kültürün birlikte anılması sorunu hakkında da çok değerli görüşlerini paylaşıyor. Bu görüşlere de katılıyorum.  Kendisine tek katılmadığım konu ise ‘’kültür politikası’’ diye bir şey olmaz düşüncesi. Buna tek bir şartla katılabilirim; o da eğitim politikası sağlam olmayan bir ülkede kültür politikası faydalı olmaz önermesi. Bu söyleşiyi merak edenler aşağıdan dinleyebilirler.