Suyumuz Musluktan Gelmiyor!

Güncelleme Tarihi: 10 Şubat 2021

Suyumuz musluktan da akıyor ama gerçekte nereden geliyor hiç düşündünüz mü? Su kaynaklarımızdan, sulak alanlarımızdan…

Su, doğanın bu gezegene ve bize en büyük armağanı, gezegenimizdeki yaşamın kaynağı, can suyumuz. Su olmazsa hayat da olmaz. Yaşamın kaynağı olan su musluktan değil; sulak alanlardan, nehirlerden, göllerden, tatlısu kaynaklarından geliyor.

Gezegenimizin erişebilir tatlısu kaynakları, tüm su varlığının yalnızca %1’ini oluşturuyor ve bu %1’lik tatlısuyun kaynağı sulak alanlar. Bununla birlikte sulak alanlar sadece su kaynağı değil, aynı zamanda büyük ekosistemler. Pek çok yaban tür, sulak alanlarda barınıyor. Sulak alanlar bulundukları bölgede ve kaynağından soğuk denize döküldükleri yere kadar geçtikleri bölgelerde tarımı ve yaşam gereçlerimizi üretebilen sanayiyi mümkün kılıyor. 

Buna karşın ülkemizdeki sulak alanların yarısı son 50 yılda ekosistem işlevini yitirdi. Bu, üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alanı kaybettiğimiz anlamına geliyor. Dünyada ise bu oran çok daha yüksek. Tatlısularda yaşayan canlıların ise üçte biri tehdit altında.

Gelin, bir nehrin, nelere hayat verdiğini, neleri mümkün kıldığını, Ege’nin cansuyu Büyük Menderes Nehri’ni izleyerek daha iyi anlamaya çalışalım.

Ege’nin Can Suyu: Büyük Menderes

Fotoğraf: Andrei Prodan

Büyük Menderes, Anadolu’nun en eski nehirlerinden biri. Çağlar boyunca medeniyetlere ve pek çok canlıya ev sahipliği yapmış, Ege’ye cansuyu olmuş. Pamuğu, zeytini, inciri beslemiş, Avrupa’da yalnızca 3.500 çift kaldığı düşünülen tepeli pelikana, Meksika’dan Büyük Menderes’e her yıl uzun bir yolculukla yaşamını sürdüren yılan balığına, endemik bir tür olan dişli sazancığa ve pek çok endemik bitkiye barınak ve besin sağlamış.

“Aydın’ın dağından yağ, ovasından bal akar.” sözüne konu olan zeytin ve incirleri, ülkemizde tekstil ürünlerinin ham maddesi olan pamuğu ve tekstil yaşam gereçlerimizin önemli bir üretim havzası olan Denizli’yi, ilk filozof kabul edilen Thales’in memleketi olan Milet Antik Kentini, Bafa Gölü’nü, bir pamuk havzası olan bereketli Söke Ovasını, ülkemizin en önemli ve en ilginç doğal yapılarından biri olan Kaklık Mağarasını, canlı çeşitliliği ile ilham veren Büyük Menderes Deltasını şekillendirmiş. Büyük Menderes Nehri, Büyük Menderes Havzası denen Ege’nin bu büyük alanının resmen mimarıdır. Tıpkı Anadolu’nun diğer nehirleri gibi…

Büyük Menderes olmasaydı, bölgede su olmayacaktı. Dolayısıyla da tarım, yani pamuk, zeytin veya incir bu bölgede yetişmeyecekti. Tepeli pelikan, flamingo, yılan balığı, hatta Akdeniz foku bölgeye uğramayacak, yerel sakinler için geçim kaynağı büyük bir sorun olacaktı.

Suyun Yolculuğu

Fotoğraf: WWF-Türkiye

İklim krizi nedeniyle Büyük Menderes havza sularının bu yüzyılın sonuna doğru %50 azalması öngörülüyor. Nehir aynı zamanda kirlilik ve aşırı kullanım baskısı altında. Eğer tarımda su kullanımımızı değiştirmezsek, tekstilde zararlı girdileri azaltmaz ve sanayide su kullanımını iyileştirmezsek, Büyük Menderes’i kaybedeceğiz. Onunla birlikte Büyük Menderes’in canlılarını da…

Yeniden bahsetmek gerekirse, suyumuz musluktan gelmiyor. Su, su kaynaklarından geliyor. Bu nedenle suyumuzun kıymetini bilmeli, sulak alanlarımızın iyi yönetilmesini talep etmeliyiz. Bu su, geçmiş çağlar boyu akan nehirlerin ve geleceğimizin cansuyu. O olmazsa, bildiğimiz anlamıyla yaşam da olamayacak. Sulak alanlarımızı kuraklığa, yanlış yönetim ve aşırı kullanıma kurban vermemeliyiz. Ülkemiz, gelecekte su kıtlığı çekecek ülkeler arasında ve 10 kentimiz, yüksek riskli olarak görülüyor.. 

Suyun yolculuğuna tanık olmak, bireysel olarak suyumuz ve sulak alanlarımız için neler yapabileceğimizi daha iyi anlamak için, Suyun Yolculuğu’na katılabilir ve Büyük Menderes Nehri’nin kaynağından doğduğu ve Ege’ye döküldüğü yere kadar dokunduğu ve hayat verdiği her şeyin hikayesine dijital bir yolculukla tanık olabilirsiniz. Su Koruyucusu olabilirsiniz. Çünkü, su biterse herkes susar.