Sürdürülebilirlik kavramıyla hayatımızın birçok alanında karşı karşıyayız. Sürdürülebilir tekstil, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir gelecek… Giderek önem kazanan sürdürülebilirlik anlayışı, özellikle gelişmiş toplumlarda her alanda çalışmaların temelini oluşturmaya başlıyor, daha iyi bir hayat ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için yeni projeler ortaya konuyor.
Sosyal sürdürülebilirlik kavramı bu yeni nesil anlayışın en az konuşulan ve tanımlanan taraflarından biri. Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınmayı temeline alan bu yaklaşım aslında diğer tüm sürdürülebilirlik alanlarıyla bağlantılı. Gündemde açıklaması eksik kalan sosyal sürdürülebilirlik anlayışı belki de daha iyi bir toplum ve daha iyi bir hayat için anahtar.
Sosyal Sürdürülebilirlik Ne Demek?
Şimdiki nesil ve gelecek nesillerin daha yaşanabilir bir toplumda var olması için yaratıcı güçlerini ve potansiyellerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmak tüm resmi ve gayri resmi sistemlerin esas hedefi olarak sosyal sürdürülebilirliğin temelinde yer alıyor. Eşitlikçi, demokratik, çeşitliliğe özen gösteren ve uyum içinde yaşanan bir toplum sosyal sürdürülebilir bir toplum olarak adlandırılıyor. Batı Avustralya Sosyal Danışmanlık Servisi (WACOSS) tarafından en açıklayıcı tanımı yapılan sosyal sürdürülebilirlik ekonomik, kültürel, politik ve ekolojik sürdürülebilirliği hedeflerken toplumu ve doğayı bütünleyici bir yaklaşımla ele alıyor.
Geleceğin belirsizliği karşısında var olan küresel ısınma, kalkınma, aşırı tüketim gibi problemlerin günümüzde belirgin hale gelmesi ve yakın zamanda çalışmaların artması tesadüf değil. Nüfus artışıyla beraber ortaya çıkan çevre kirliliği problemi ekolojik toplumlar yaratmak için insanın ekolojik kaynaklara yönelmesi gerektiğini hatırlatırken politik ve ekonomik belirsizlikler belki de kişisel hayatımızın önüne geçiyor ve birçok alanda gerilemeye sebep oluyor. Özellikle gelişmemiş ülkelerde var olan problemlere bakıldığında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle alınmaya çalışılan tedbirlerin yetersiz kaldığı aşikar. Hukukun koruyuculuğu toplumsal normlar karşısında yetersiz kalabiliyor, ayrımcılığa maruz kalan kesimler haklarından faydalanamıyor. Sosyal sürdürülebilirlik anlayışı bu kavramların yaşam kalitesini etkilediği ve çözümün var olan sistemin içinde olmadığını gösterirken kapsayıcılığı temeline alarak her insanın iyi bir yaşam hakkı olduğunu savunuyor.
Nobel ödüllü Amartya Sen tarafından sosyal sürdürülebilirlik için gerekli boyutlar eşitlilik, çeşitlilik, bileşiklilik, yaşam kalitesi, demokrasi ve olgunluk olarak tanımlanıyor. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırmaksızın tüm insanların haklarına saygı ve korunmayı hak ettiğini, yasalar önünde herkesin eşit olduğu bir düzenin toplumun tüm sistemlerince benimsenmesi gerektiği vurgulanıyor. İnsanların kendilerini gerçekleştirirken refah düzeyini yükseltmeyi ve doğayla uyumlu bir biçimde yaşaması gerektiği de sosyal sürdürülebilirlik kavramıyla beraber tekrar ele alınmış.
Eşit bir toplum, ekolojik bir yaşam ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi ütopik bir hayal gibi gelse de sürdürülebilirlik anlayışının var olan sıkıntılara bir pencere açtığı kesin. Gelecekte sürdürülebilirlik adına yeni çalışmalar yapılması da sürpriz olmayacak.
Sosyal Sürdürülebilirliğin Toplum Üzerindeki Rolü
Sosyal sürdürülebilirlik, sadece çevresel veya ekonomik sürdürülebilirliğin bir parçası olarak değil, toplumların uzun vadeli refahı için vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Bu yaklaşım, toplumların dayanıklılığını artırarak, gelecekte karşılaşılacak zorluklara karşı daha dirençli hale gelmelerini sağlıyor. Sosyal sürdürülebilirlik, toplumsal eşitliği ve adaleti sağlama hedefiyle, herkesin yaşanabilir bir çevrede, sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürmesini mümkün kılıyor. Bu anlayış, toplumlar arasında barışı ve uyumu pekiştiren bir güç olarak da önemli bir rol üstleniyor. Özellikle toplumsal farklılıkların ve çeşitliliğin kabul gördüğü, her bireyin haklarının korunduğu bir düzen, sosyal sürdürülebilirliğin temel taşlarını oluşturuyor.
Sosyal Sürdürülebilirliğin Küresel Boyutları
Sosyal sürdürülebilirlik, sadece yerel düzeyde değil, küresel çapta da büyük bir öneme sahip. Günümüz dünyasında, küreselleşmenin getirdiği hızlı değişimler ve artan nüfus baskısı, toplumsal yapıları da derinden etkiliyor. Bu bağlamda, sosyal sürdürülebilirlik kavramı, dünya genelinde daha adil ve eşit bir düzenin inşası için kritik bir araç olarak değerlendiriliyor. Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal sürdürülebilirlik, toplumsal kalkınma ve insan haklarının korunması açısından hayati bir rol oynuyor. Küresel ekonomik dengesizlikler, politik istikrarsızlıklar ve çevresel sorunlarla mücadele eden bu toplumlar için sosyal sürdürülebilirlik, daha kapsayıcı ve dayanıklı bir gelecek kurmanın anahtarı olarak öne çıkıyor.
Geleceğe Yönelik Sosyal Sürdürülebilirlik Stratejileri
Gelecek nesillerin daha adil, demokratik ve kapsayıcı bir dünyada yaşaması için sosyal sürdürülebilirlik stratejilerinin sürekli olarak geliştirilmesi ve uygulanması gerekiyor. Bu stratejiler, toplumların sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmelerine, toplumsal eşitsizlikleri azaltmalarına ve bireylerin potansiyellerini en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı oluyor. Aynı zamanda, bu stratejiler, toplumların sosyal adalet, insan hakları ve demokratik değerler çerçevesinde daha bilinçli ve sorumlu bir şekilde hareket etmelerini sağlıyor. Gelecekte sosyal sürdürülebilirlik adına atılacak adımlar, sadece mevcut sorunların çözümüne değil, aynı zamanda daha sürdürülebilir ve barışçıl bir dünyanın inşasına da katkıda bulunacaktır.
Sosyal Sürdürülebilirlikte Teknolojinin Rolü
Teknolojinin hızlı gelişimi, sosyal sürdürülebilirlik alanında yeni fırsatlar ve çözümler sunuyor. Dijital platformlar, eğitim ve bilgilendirme kampanyalarıyla toplumsal farkındalığı artırma potansiyeline sahipken, yenilikçi teknolojiler, toplumsal katılımı ve eşitliği teşvik edebilecek araçlar sunuyor. Özellikle dijitalleşmenin, sosyal sürdürülebilirlik stratejilerinde önemli bir yer edineceği öngörülüyor. Bu bağlamda, teknoloji, toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler sunarak, sosyal sürdürülebilirliğin gelecekte daha da güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Toplumlar arası dijital uçurumu kapatma çabaları ve teknolojiye erişimi artırma girişimleri, sosyal sürdürülebilirliği destekleyen önemli adımlar olarak kabul ediliyor.