Güncelleme Tarihi: 25 Temmuz 2022
Konu iklim değişikliği olunca anlatılanlar hemen hemen benzerdir. Parçalanmış buzulların üzerinde tek başına oturan kutup ayıları, yükselen su seviyeleri, fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar, gaz çıkaran inekler, nüfus fazlalığı, sürekli konuşulan ozon tabakasındaki o büyük delik ve niceleri. Fakat iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini görebilmek için kutuplara ya da ozon tabakasına kadar gitmemize gerek yok.
Yiyecek içecek, kıyafet gibi temel ihtiyaçlardan hayatımızı kolaylaştıran aletlere, uçaklara, arabalara, kadar her şeyin üretim ve tüketim şekli, çevreye gözle görülür zararlar veriyor. Verilere göre sera gazı salımından sorumlu en büyük sektör enerji sektörü. Elektrik, ısı ve ulaşım için üretilen ve tüketiken enerji, salınımın %73.2 sini oluştururken tarım, hayvancılık ve ormancılık %18.4 ünü kapsıyor. Bunu sektörleri salınımın %5.2 lik kısmından sorumlu olan endüstriyel işlemler takip ediyor. Son olarak %3.2 lik zararı atıklar veriyor. Bu oranlar her yıl değişse de verdiğimiz zarar ne sabit kalıyor ne de azalıyor. Her sektörün kendi içinde kesin ve hızlı bir şekilde çözüme kavuşması gerekiyor. Bizlerse bu yüzdeler içinde kayboluyor, canavarlaşmış üretim- tüketim döngüsü içinde kendimizi bir şekilde dünyamıza geri dönüşü olmayan zararlar verirken buluyoruz.
İklim değişikliği ve çevre sorunları üzerine çalışan Norveçli Psikolog Per Espen Stoknes’ın dediğine göre bu zararın karşısında duyduğumuz suçluluk, bizi problemlerin üzerini örtmemize, suçluluğu azaltmak için onları elimizde olmayan faktörlere bağlamamıza itiyor.
Birçok insan, iklim değişikliğini uzak bir problem olarak görüyor. Problemi buzullara ve uzak geleceğe öteliyor, suçu sadece gelişmiş ülkelere ve şirketlere atıyoruz. Peki bu sorunlar bütününün altında ezilen biz ne yapabiliriz? Birey olarak, iklim değişikliği üzerinde ne kadar etkiliyiz? Karbon ayak izi kavramı işte burada karşımıza çıkıyor.
Fotoğraf: Maxpixel
Karbon ayak izi, aktivitemiz dolayısıyla atmosfere salınan, başta karbondioksit olmak üzere sera gazlarının miktarını ifade eder ve nerede yaşadığımız, ulaşımda hangi araçları tercih ettiğimiz, ne yediğimiz, kısacası tükettiğimiz her şey, karbon ayak izimizi etkiler. Aslında karbon ayak izine çevreye verdiğimiz zararın reçetesi de diyebiliriz. Karbon ayak izinizi hesaplamak istiyorsanız buraya tıklayarak sizin için hazırladığımız yazıdan faydalanabilirsiniz.
Hadi karbon ayak izimizle küçük bir deney yapalım…
Diyelim ki ortalama büyüklükte bir apartman dairesinde yaşıyorsunuz. Ulaşım için çoğunlukla arabayı tercih ediyor, her yıl iki kere uçakla seyahat ediyorsunuz. Haftada birkaç kez kırmızı et, her gün ise tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünlerinden en az birini tüketiyorsunuz. Alışverişi seviyor ve her ay en az bir kere yeni bir parça kıyafet ya da eşya alıyorsunuz. Bu koşullarda, sadece siz yılda yaklaşık olarak 6,5 ton karbon salınımından sorumlusunuz. Bu ağırlık, yaklaşık 18 kambur balina ağırlığına eşit. Şimdi de bu salınımı günlük seçimleri değiştirerek ne kadar azaltabiliriz ona bakalım.
Araba yerine toplu taşıma, bisiklet ve yürüyüş tercih ettiğiniz, tatile hızlı tren ve otobüs kullanarak gittiğiniz, hayvansal gıda tüketmeyi bıraktığınız, her ay alışveriş yapmak yerine ikinci el ya da geri dönüştürülmüş sürdürülebilir kıyafetler kullandığınız bir yaşam sürmeye geçtinizi düşünelim. Yaşadığınız yer, çalıştığınız iş ve sosyal aktivitelerinizde bir değişiklik olmadan bu alternatif senaryoda karbon salınımınız yılda yaklaşık 2,9 tona düşmüş durumda. İki durum arasında 3 tondan fazla fark var.
Her ne kadar bu veriler koşuldan koşula değişse de gündelik seçimlerimizin bile karbon salınımı üzerinde fazlasıyla etkili olduğu ortada. Bu deneyde seçimlerimizde radikal değişikliklere giderek 3 tondan fazla fark yarattık. Milyonlarca insanın istikrarlı olamasa bile yapabildiği her an sürdürülebilir alternatifleri tercih ettiği ve 1 tonluk farklar yarattığını düşündüğümüzde karbon ayak izini ciddiye almamız gerektiğini görüyoruz.
Fotoğraf : Hasan Zahra
Pekala seçeneklerimizi gözden geçirdik ve her adımımızda sürdürülebilir alternatifleri düşündük diyelim. Bu, yıkıcı üretim-tüketim zincirini günahlarından arındırmak için yeterli mi?
Çoğumuz belki de tam da bu noktada sıkışıyoruz. Umutsuzluğa kapılıyor ve üretimin arkasındaki belki de en önemli etken olan “talep” kavramını gözden kaçırıyoruz. Hitap edilen kitleye ve trendlere göre anında değişebilen ve çeşitlenebilen üretim ve tüketim şekilleri aslında tüketicilerin bu alanda ne kadar söz sahibi olabildiğinin bir göstergesi. Hızla değişen dünyada canavarlaşmış sektörler bile günümüze ve çağın yeni taleplerine ayak uydurmak zorundalar. Sadece ekonomik dengeler değil, politik dengeler bile artık belirli bir arz- talep ilişkisi içinde. Politik bir konuda verilen oy bile çevreci bir karaktere sahip olabilir.
Sonuç olarak sürdürülebilir kararlar her an ve her yerde verilebilir. Karbon ayak izi kavramına çok daha geniş bir perspektiften bakarak seçimlerimizi yaparsak tonlarca fark yaratmaya gram gram başlayabiliriz.
Kapak Fotoğrafı: Paddy O Sullivan