Gezegenimizin gerçeklerini görmezden gelerek bir yaşam sürdürmemizin ihtimal dahilinde olmadığını sık sık görüyoruz. Yaşadığımız yerkürede sürdürülebilir gelecek adına adım atmak için bugünün ve geleceğin sorunlarına olabildiğince hakim olmalı, bu sorunlarla baş etmenin yollarını aramalıyız. Global ölçekte dünyadaki tüm canlıları etkileyecek olan ve şimdiden etkilerini hissetmeye başladığımız problemin adı ise iklim değişikliği. İklim değişikliğiyle mücadele, tüm diğer sorunlarda olduğu gibi önce onu teşhis etmekle başlıyor. Ancak bu teşhisin yüzeysel bir seviyede kalmaması için sorunun derinliklerine inmeli, iklim değişikliğiyle ilgili kavramlar hakkında bilgi sahibi olmalıyız.
İşte iklim değişikliğiyle mücadele konusunda farkındalık geliştirmemiz gereken 7 kavram…
İklim Adaleti (Climate Justice)
İklim adaleti kavramı, kısaca iklim değişikliğinin yaratacağı yüklerin adil bir şekilde dağılmasını hedefliyor.
Birleşmiş Milletlere göre iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar; farklı yaş, coğrafya, ırk, cinsiyet, ekonomik durum gibi değişkenlere bağlı olarak adaletsiz sonuçlar doğuracak. İklim adaleti kavramı ise hem iklim değişikliğinin sonuçlarından hem de bu sorunla mücadele ederken sahip olduğumuz yükümlülüklerden tüm canlıların eşit şekilde etkilenmesini hedefliyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gutierres, iklim adaleti kavramı hakkında şu görüşleri dile getirmiş:
“İklim değişikliği, şimdi gerçekleşiyor ve hepimizi etkiliyor. Hiçbir ülke veya kişi bu duruma bağışık değil. Ve her zaman olduğu gibi bu sorunun sonuçlarından ilk ve en çok etkilenenler, yoksullar ve savunmasızlar olacak.”
Pek çok uzmana göre iklim değişikliğinden en çok etkilenenler, bu sorunun ortaya çıkmasında en az sorumluluğa sahip olan coğrafyalar olacak. Sanayi Devrimi sonrası hız kazanan karbon salımlarının iklim değişikliğinin temel nedeni olduğu biliniyor. Aynı zamanda karbon salımları konusunda başı çeken ülkelerin ise ABD, Çin gibi dünyadaki en zengin ülkeler olduğu da bilinen bir gerçek. Ancak iklim değişikliğinin özellikle birincil etkileri; Afrika, Asya gibi kıtalarda yer alan gelişmekte olan ülkeleri hedef alacak.
İklim adaleti kavramı, aslında “iklim adaletsizliği” terimiyle de sıkça dile getiriliyor. Buradaki ayrım, birinin hedeflenen ideali dile getirmesi, diğerinin ise karşı karşıya olduğumuz mevcut durumun tespitini yapması.
İklim Değişikliği İnkarı (Climate Change Denial)
İklim değişikliği inkarı, adından da anlaşılacağı üzere iklim değişikliği sorununun var olmadığını iddia eden, bu konudaki bilimsel çalışmaları tamamen reddeden bir davranış biçimi.
Bu davranışta bulunan kesimler, iklim değişikliği şüphecileri ismiyle de anılıyor. İleri sürülen görüşe göre iklim değişikliği kavramı, “küresel bir komplo” olarak değerlendiriliyor ya da yaşadığımız ekolojik dengesizliklerin doğal bir süreç olduğu, insan faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkmadığı savunuluyor.
Her ne kadar son dönemde bu görüşü savunanların sayısı hızla azalmış olsa da iklim değişikliğini inkar etmek, aslında sorunun çözümü için adım atmanın önünde önemli bir engel.
İklim Erteleme (Climate Delay)
‘Climate Delay’ ya da iklim erteleme yaklaşımı ise aslında iklim değişikliği inkarı kavramının son dönemde ortaya çıkan bir benzeri. Bu yaklaşımda iklim değişikliği sorununun var olduğu kabul ediliyor ancak bu sorunla ilgili aksiyon almak için harekete geçme fikri çeşitli sebeplerle erteleniyor.
İklim değişikliğiyle mücadele etmek için fazlaca geç kalındığı ya da iklim değişikliğinin çok uzun bir süreç boyunca gezegenimizde somut etkiler yaratamayacağı fikirleri gibi bilimsel olarak doğru olmayan düşünceler, bu yaklaşımın temelini oluşturuyor.
Pek çok iklim aktivistine göre iklim erteleme, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda yaşadığımız dönemin en büyük sorunu. Hatta bu yaklaşım, yalnızca bireylerde değil, hükümetlerde ve uluslararası kuruluşlarda da görülüyor.
İklim aktivistleri, iklim erteleme kavramını şu sloganla özetliyor:
“Climate delay is the new denial!” (İklim erteleme, yeni inkar!)
Yeşil Aklama (Greenwashing)
Uluslararası terminolojide ‘greenwashing’ olarak adlandırılan, Türkçede ise ‘yeşil aklama’, ‘yeşil boyama’ ya da ‘yeşil badana’ gibi farklı terimlerle anılan kavram, herhangi bir kuruluşun satışa sunduğu ürünleri çevre dostuymuş gibi pazarlamasını ve bu konuda aldatıcı iletişim çalışmaları gerçekleştirmesini tanımlıyor.
Greenwashing ya da yeşil aklama, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda son derece önemli bir sorun. Bu yaklaşım, iklim değişikliğiyle mücadele hedefiyle gerçekten yapılan çalışmaların itibarını kaybetmesine neden olurken aynı zamanda bu konudaki duyarlı tüketicileri de yanıltarak çevreye zarar vermeye devam ediyor.
İlk olarak 1986 yılında çevre aktivisti Jay Westerveld tarafından dile getirilen Greenwashing kavramı, özellikle son dönemde çok daha görünür bir hale geldi. Sürdürülebilirlik yaklaşımının günümüzde önem kazanmasıyla birlikte greenwashing olarak nitelendirilen dezenformasyonlar, sektör fark etmeksizin artış göstermeye başladı.
Çevreye duyarlı tüketicilerin, gerçekten doğa dostu bir tüketim alışkanlığı sürdürmek için kendilerine sunulan iletişim kampanyalarına karşı şüpheci ve sorgulayıcı yaklaşmaları, bu sorunun önüne geçmemizi sağlayabilir.
Eko-Anksiyete (Eco-Anxiety)
Ekolojik kaygı ya da eko anksiyete, iklim değişikliği başta olmak üzere karşı karşıya kaldığımız ekolojik sorunlar ve doğa olayları karşısında yaşanan sürekli kaygı haline verilen isim. İklim değişikliğine karşı harekete geçmesi gereken kurumların eylemsizliğine duyulan yoğun öfke, bireysel karbon ayak izi kaynaklı suçluluk duygusu gibi belirtileri olan bu durum, günümüzde giderek yaygınlaşıyor.
Amerikan Psikoloji Derneği tarafından “kronik çevresel felaket korkusu” olarak da tanımlanan eko-anksiyeteyle baş etmek için temelde sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarını içselleştirmek son derece önemli. İklim krizi gerçeğini kabullenmek ve bu probleme karşı bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmek, eko anksiyetenin etkilerinden korunmakta faydalı olabiliyor.
İklim Göçü (Climate Migration)
İklim göçü ya da iklime bağlı göç, iklim değişikliğinin yaratacağı ekolojik dengesizlikler sonucunda yaşadığı topraklardan başka bölgelere göç etmek zorunda kalacak kişilerin karşı karşıya kalacağı sorunu tanımlıyor. İklim göçüne maruz kalan veya kalacak kişiler ise iklim mültecisi olarak tanımlanıyor.
İklim değişikliğinin sonuçları arasında su krizi, kuraklık, gıda krizi, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi direkt olarak yaşamı olumsuz etkileyecek pek çok unsur mevcut. Projeksiyonlara göre gezegenimizin bazı bölgeleri, bu iklim felaketlerinden daha büyük oranda veya daha yakın gelecekte etkilenecek. Söz konusu coğrafyalarda yaşayan kişilerin bu felaketler dolayısıyla farklı topraklara göç etmesi ise kaçınılmaz görünüyor.
İklim göçü, iklim değişikliği kaynaklı ortaya çıkması muhtemel sorunlar arasında en tehlikelilerinden bir tanesi. Çünkü bu durum, bir sonuç olmasının yanında aynı zamanda bambaşka sorunların nedeni de olabilir.
Eko-Uyanış (Eco-wakening)
İklim değişikliği ile ilgili bilinmesi gereken kavramlar hakkında bilgi verdiğimiz bu yazıyı okuyor olmanız bile aslında başlı başına bir eko-uyanış örneği. Bu kavram, iklim krizi hakkındaki terimler arasında belki de en umut dolu olanı…
Eko-uyanış, özellikle son yıllarda gelişen farkındalıkla birlikte tüketicilerin sahip olduğu çevre duyarlılığındaki yükselişi tanımlıyor. İlk olarak WWF tarafından ortaya atılan ve yapılan araştırmalarla da desteklenen eco-wakening kavramı, karşı karşıya olduğumuz sorunun çözümündeki ilk aşama olan “teşhis” ya da bir diğer deyişle farkındalık adımında önemli bir yol kat ettiğimizi ifade ediyor.