Güncelleme Tarihi: 23 Ağustos 2023
Büyüklerimizden mutlaka, eskiden satın aldıkları ürünlerin çok daha dayanıklı, şimdikilerin ise birkaç kullanım veya yıkama sonrasında yıprandığını hatta kullanılamaz hale geldiğini duymuşuzdur. İşte bu durumun sebebi 1980’li yıllarda ABD’de ortaya çıkan 2000’lerde ise deyim yerindeyse pik yapan, birçok markanın tutkunu olduğu ‘hızlı moda’ akımı. Tüketim ve üretim alışkanlıkları son 20-30 yılda büyük bir değişim geçirdi. 1980’lerde büyük markaların üretim merkezlerinin ucuz iş gücünün fazlalığı sebebiyle Asya’ya taşınmaya başlamasıyla beraber üretim arttı ve ürünlerin fiyatlarında düşüş yaşandı. Böylelikle bugün, moda sektörünü dünyanın en büyük üçüncü sektörü haline getiren ‘hızlı moda’ (fast fashion) kavramı ortaya çıktı.
Hızlı Modanın Çevresel Boyutu
Düşük maliyetli seri üretim, düşük fiyatlı ürünler demektir. Bu durumda daha fazla ürün satmak isteyen markalar tüketicileri mağazalarına çekebilmek için aylar süren tasarım ve tedarik süreçlerini geride bırakıp kısa sürede yeni trendler yaratarak tüketicilerin bu değişim ve trendlere uyum sağlaması ve devamlı olarak mağazalarını ziyaret etmesi için koleksiyon sayılarını artırdı. Ucuz iş gücü ve daha az kaliteli materyaller ile seri üretim yapan markalar eskiden genellikle İlkbahar-Yaz, Sonbahar-Kış olmak üzere yılda 2 koleksiyon hazırlarken bugün ara koleksiyonlarla beraber bu sayıyı 20’ye kadar çıkarabiliyor. McKinsey’e göre 2000-2004 yılları arası ortalama bir tüketicinin satın aldığı kıyafet sayısı yüzde 60 oranında artarken insanların bir kıyafeti kullanmaya devam etme süresi 15 yıl önceye göre yarı yarıya azalmıştır. Hızlı moda kavramıyla tüketicilere ‘kullan-at’ tüketim alışkanlığını kazandıran moda endüstrisi, her yıl binlerce kıyafet üretip arkasında adeta dev bir çöp yığını bırakarak petrol sektöründen sonra kirliliğe en çok sebep olan ikinci sektör haline gelmiştir. Ayrıca bu dev endüstri küresel karbon birikiminin yaklaşık olarak %10’undan sorumludur.
İş Gücünün Kaynağı
Hızlı modanın en büyük dayanaklarından biri elbette ucuz iş gücü. Moda endüstrisi, küresel çapta çoğu kadın olmak üzere yaklaşık olarak 60 milyon insanın istihdam ettiği 2.4 trilyon dolarlık bir sektördür. 1990’larda moda markalarının Çin’deki iş gücü sömürüsüne dayalı üretim modelini protesto etmek için pek çok eylem gerçekleştirdi. Protestoların sonuç vermesiyle birçok marka şartları iyileştirme ve daha şeffaf olma sözü verdi. Ancak bu durum üretim merkezlerinin alternatiflerinin bulunmasına yol açtı.. Çin’deki çalışma şartlarının iyileşmesi ile beraber işçilerin maliyeti arttı, çalışma süreleri azaldı dolayısıyla üretim yavaşladı. Daha ucuz ve hızlı üretim için markalar Bangladeş, Hindistan, Vietnam, Kamboçya gibi üçüncü dünya ülkelerine yöneldi. Hala bu ülkelerdeki konfeksiyonlarda yaşları 5 ila 14 arasında değişen çocuklar uygunsuz koşullarda çalıştırılmaktadır. İş gücünün fazla olması, denetimin yetersiz olması, sendikalaşma olmaması gibi sebeplerden ötürü bir konfeksiyon işçisi yaklaşık olarak günde 15 saat çalışıp ayda sadece 50 Euro kazanıyor.
Kayıtsızlığın Acı Sonu: Rana Plaza Olayı
2013 yılında Bangladeş’te, birçok önemli marka için üretim yapan Rana Plaza’nın çökmesi sonucunda 1133 tekstil çalışanı hayatını kaybetti, 2000 işçi ise yaralandı. İşin en can alıcı kısmı ise tekstil işçilerinin binanın içinde çatlaklar olduğuna dair yetkilileri defalarca uyarması ve bu uyarıların hiçbiri dikkate alınmadığı için facianın göz göre göre yaşanmış olması.
Sürdürülebilirlik ve Yavaş Moda
Doğaya, insanlara ve hayvanlara uzun veya kısa vadede zarar vermeden üretimi savunan ‘yavaş moda’ terimi ilk olarak Sürdürülebilir Moda Merkezi’nde yer alan Kate Fletcher tarafından ortaya atılmıştır. Yavaş moda, tüketicileri yüksek kalitede ürün almaya, uzun süre kullanmaya ve az ürün satın almaya teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Birleşmiş Milletler sürdürülebilir modayı üç temel taslak üzerinde açıklamıştır;
- Çevreye zarar vermeyen adil ticaret.
- Organik ve geri dönüşümlü pamuk kullanılması.
- Eko markalı ve geri dönüşümlü materyaller kullanarak ürün kullanımının ömrünün uzatılması
Birçok büyük marka son yıllarda tüketicilerin bilinçlenmesi ve yeni arayışları doğrultusunda sürdürülebilirlik ve yavaş moda adına çalışmalar yapmaktadır. Örneğin H&M, hızlı modanın sembol markalarından biriyken en az %50 oranında geri dönüştürülmüş kaynaklardan üreterek hazırladığı Conscious koleksiyonu ile sürdürülebilir moda adına bir adım attı. Ayrıca marka 2030 yılına kadar tüm ürünlerini geri dönüştürülmüş ve sürdürülebilir kaynaklar ile üretme sözü verdi.
Covid-19 Etkisi
Covid-19 salgını yaşam tarzımızı etkilemenin yanı sıra birçok markanın da tedarik ve üretim zincirinin durumunu da etkiledi. Pandemi nedeniyle Çin ve Bangladeş’teki bazı büyük tedarik zincirlerinin kapanmasıyla birçok perakendeci satışlarında düşüş yaşadı. Korona virüsün tüm dünyayı etkisine aldığı Mart ayından bu yana Zara, Bershka gibi markaları içinde bulunduran İspanyol grup Inditex, satışlarında %24.1 ‘lik düşüş yaşadığını açıkladı. Çin hala giyim ihracatında ilk sırada yer almaktadır. Ancak salgın ile birlikte markalar üretim ve tedarikte sorunlar yaşamaya başladı. Bazı perakendeciler yerel tedarik zincirleri kurmak zorunda kalarak karbon ayak izlerini azaltıyor. Elbette hızlı moda kavramı Covid-19’dan sonra da varlığını devam ettirebilir. Ancak, bu sorunlar düşük maliyetli tedarik yöntemleri ve işçilere bağımlı olan moda endüstrisinin yeniden şekillenmesi gerekliliğini açık bir biçimde ortaya çıkardı. Salgınla beraber hızlı moda sektörü işçi haklarına ve çevresel konulara önem veren ‘yavaş moda’ modeline yönelerek kekendini değiştirme fırsatına sahip oldu.