Lale Çavuldur’un son dönem işlerinden oluşan Filler Neden Öfkeli? başlıklı kişisel sergisi, 13 Nisan 2024 tarihine kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi ev sahipliğinde sanatseverlerle buluşuyor. Sergi metninden hareketle gösterinin odağına aldığı meseleyi özetlemek gerekirse;
“(…) Filler Neden Öfkeli? sorusu üzerinden doğanın ve insanın birbiriyle olan etkileşimini, güç dinamiklerini ve bu dinamiklerle oynayan insanın çevresini tahakküm altına alma hırsının sonuçlarına yakından bakılıyor.”
Fakat böylesi derin okumalara gebe bir gösteri için basit özetlerden kaçınmak çok daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum. İyisi mi biz sergiyi beraberce şöyle bir gezelim…
İlk olarak Yanlış giden bir şeyler var başlıklı iş ile karşılaşıyoruz. Burada el yapımı pamuklu kağıtlar üzerine çizilmiş bazı “semboller” var; mermi, alyans, DDT, anahtar, deney hayvanları, savaş jeti, dikenli tel, atom bombası, bankamatik tuşları, nükleer santral, TOMA ve daha nicesi…
Sergiye girer girmez “doğal olan” ile “insan” tarihine ilişkin olan arasındaki ikililik oldukça sert bir biçimde yüzümüze vuruluyor. Sembolik oluşlarıyla aynı zamanda bir tür evrensellik edinen bu imajlar, hem kavram hem de tarihsel bir olgu olarak insanın doğa durumundan ayrışmasını distopik bir dünya manzarası olarak görünür kılıyor. İsmiyle müsemma bu ilk karşılaşma ile birlikte sergiyi deneyimledikçe daha anlamlı hale gelecek “yanlış giden bir şeyler var” hissine kapılıyoruz.
Daha sonra plastik poşetlerden ve sanatçıdan bir “yaşam sembolü” olarak sıkça görmeye alıştığımız yumurta kabuklarından oluşan İsimsiz başlıklı bir yerleştirme ile karşılaşıyoruz. Sönmüş “yaşamların” plastik poşetler içerisinde ve hatta taşarak bir kenara yığıldığı bu yerleştirmenin son derece yalın bir anlatıya sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Görünen o ki açız ve doymak bilmiyoruz… Bu enstalasyonla beraber sanatçının, ilk karşılaşmada fikir sahibi olmaya başladığımız “ikililik” özelindeki insanın pozisyonuna dair ahlaki konumlanışını görebilmeye başlıyoruz. Bu ahlaki konumlanış merdivenlerden indiğimizde çok daha hissedilir bir biçimde vuku bulacak.
Alanın bir duvarına diğer tüm işlerin karşısında olacak şekilde atık inşaat tahtaları ve plastik boya ile yapılmış BİZ başlıklı iş yerleştirilmiş. Öfkeli fillerin, tabiatın ve tabii olanın karşısında bedensel yada ruhsal olarak sakatlanmış, kimliksiz, amorf bir birlikteliğe rağmen birlik intibası uyandırmaktan çok uzak silüetleriyle biz…
Sergi metninde yer alan “insanın çevresini tahakküm altına alma hırsı” bahsinden hareketle düşündüğümüzde hırsın kaynağı için hem psikolojik hem sosyolojik pek çok etmen sayabiliriz. Fakat tahakkümün pratiğine baktığımızda izleyebileceğimiz yol tekilleşiyor. Önce antroposantrik bir bakış açısıyla insan, çemberin üzerinden alınıp merkezine yerleştiriliyor ve böylece onun çevresini kuşatan, onun için bir şeyler ifade ettiği mühletçe anlamlı olan bir “çevre” inşa edilmiş oluyor.
Bu manzarada insan ve doğa kati çizgilerle birbirinden ayrılmış durumda. Artık doğal bir “kaynak” gözüyle bakılıp araçsallaştırılan çevre, vicdanları tatmin etmek maksadıyla üzerine yüklenmiş sınırsızlık, cömertlik gibi safsatalara yaslanılarak sömürülebiliyor. Sürdürülemez, kısa vadeli ve doğası gereği sınıfsal “karlılıklar” uğruna ve elbette “sakatlanmak” pahasına…
Diğer tarafta ise diğer eserlerin yanında üzerine konuşmaya oldukça hevesli olduğum bir iş yer alıyor. Kadın saçı, plexiglass ve bazalt kaldırım taşlarıyla yapılmış olan bu çalışma ise Dipsiz Kuyu olarak isimlendirilmiş.
Sanatçının doğa ve kadın nosyonları arasında ne denli tinsel bir bağ gördüğünü bilmediğim için tabiri caizse bir aşırı okuma mağduru olmak istemiyorum. Fakat yine de kendimi bu esere ekofeminist bir pencereden yaklaşmaktan alıkoymayacağım. Öyle ki kadına ve doğaya yönelik şiddeti aynı noktada temellendirebiliriz. Burada şiddetin faili olarak aynı unsurları görmekten ziyade şiddetin biçimi ve motivasyonları açısından kurulabilecek bir benzerlikten bahsediyorum.
Ataerkil tarih boyunca ve kültür tarihi özelinde de rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz bir şekilde bilinmezlikleri, öngörülemezlikleri ve ıslah edilmeye muhtaçlıkları kabulleriyle kadın ve doğa her zaman özdeş görülmüştür. Aynı biçimlerde araçsallaştırılmış, sömürülmüş, “flu” sınırları belirlenerek tahakküm altına alınmaya çalışılmış ve şiddete maruz bırakılmıştır. Hatta ilk bakışta masum görülen fakat şiddeti kendi içerisinde yeniden üreten söylemler özelinde bile kadın ve doğaya yöneltilen sözlerde biçimsel bir benzerlik görebiliyoruz.
Şiddete maruz bırakılan bir kadın için sıkça duyduğumuz “O da birinin anası, bacısı…” ve kesilen bir ağaç için işittiğimiz “Bizlere meyve veriyor, gölgesinden istifade ediyoruz…” söylemlerine bakalım. Ataerkil tarihte ‘’insan’’ diye bahsedilen şeyin çoğunlukla beyaz heteroseksüel avrupalı erkek olduğu düşünüldüğünde doğa ve kadının benzer bir biçimde “erkeğe” sağladığı fayda üzerinden okunduğunu ve kendilerine içkin kıymetlerinin yok sayıldığını görebiliyoruz.
İklim krizi, kadına yönelik şiddet ve insan eliyle vuku bulan çevresel felaketlerin yol açtığı yıkımın etkisini her an daha fazla hissettiğimiz bu zamanlarda şiddetin doğasına ilişkin pek çok anlamlı düşünce egzersizine gebe olan böyle bir sanat sergisini, salt sosyolojik bir done olarak da fazlasıyla anlamlı bulduğumu söylemeliyim. Bu sebeple Lale Çavuldur’un Filler Neden Öfkeli? başlıklı sergisini sadece sanatseverlere değil, bu çağı paylaşan herkese tavsiye ediyorum.
Lale Çavuldur Kimdir?
1983-1986 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nde başlayan sanat eğitimini Almanya’da sürdürdü. 1987-1991 Karlsruhe Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde aldığı Resim ve Heykel eğitiminin ardından Yüksek Lisans derecesiyle mezun oldu. 1994-1996 Leipzig Güzel Sanatlar Akademisi’nde yüksek lisans programına devam etti. 1997 yılında Türkiye’ye döndü ve bağımsız sanatçı olarak dans performans, yerleştirme, heykel ve resim alanlarında üretimlerini sürdürdü. 2005 yılında Anadolu Üniversitesi’nde akademik alanda çalışmaya başladı. Kâğıt Yapım Atölyesi’nin kurulmasına önayak oldu ve atölye dersleri verdi. 2010-2011 İTÜ Ayazağa yerleşkesinde ders verdi. 2007-2021 FMV Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde kurduğu kâğıt atölyesinde öğretim üyesi olarak görev yaptı ve kâğıt sanatı ve tasarım dersleri verdi. 2012-2018 Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde doktora programına devam etti. Yerleştirme, resim ve heykel alanında ürettiği eserlerinde ağırlıklı olarak kâğıt kullanmakta, kendi malzemesini üreten ve dönüştüren bir yöntemle çevre ve kâğıt sanatını birleştiren bir tutum izlemektedir.
Sergiye Nasıl Giderim?
Adres: Maçka Caddesi No: 35 Teşvikiye Şişli/İstanbul
Milli Reasürans Sanat Galerisi’ne Osmanbey metro istasyonunu kullanarak, kısa bir yürüyüşle rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Galeri pazar ve pazartesi günlerinde kapalı. Geri kalan günlerde ise 11.00-18.30 saatleri arasında ziyarete açık.
Kapak Fotoğrafı: Filler Neden Öfkeli? sergisinden genel görünüm.