Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Z kuşağı, 1995 yılı ve sonrasında doğan genç nesli tanımlamak için kullanılır. Bu nesil, kendinden önceki kuşaklardan, eğitim, hayat görüşü ve sosyalleşme bakımından oldukça farklı bir çizgide seyrettiğinden “alışılagelmişin dışında” kabul edilirler. Kendilerine en yakın kuşak olan Y ile bile, kesiştikleri noktalar oldukça az; ayrıldıkları noktalarsa oldukça derindir. Y kuşağı, çağın teknoloji koşuşturmacasına şahit olsa da onun tadına bakarak doğmak farklı bir deneyimdir. Tam da bu sebeple, insanlığın en büyük zehri olan “yeni olandan korkma” sendromuna yakalanan bazı geçkin yaşlı bireyler Z kuşağıyla birlikte yaşamakta zorlanmakta ve maalesef ki parıltı karşısında gözlerini kapatmayı tercih etmektedirler. Oysa görülmesi gereken, her birinin kendi ışıltısı olan bu gençlerin, daima kendilerini aşmaya çalışarak ortaya yeni bir şeyler koyma arzusunun gücüdür.
Neden X ve Y’den Farklı Sosyalleşirler?
Her şeyden önce sosyolojik ve toplumsal etkilenmeden bağımsız tutulamayacak “bir arada olma” kavramı, son yıllarda oldukça farkı kalıplar içinde karşımıza çıkıyor. Erken X kuşağı, savaşın etkileri nedeniyle çalışkan ve fedakar olmayı seçerken; bir sonraki X nesli, geçiş dönemini oluşturup, kalıplaşmış fikirlerin sorgulanmasına yol açtılar. Y kuşağı, kısmi olarak teknoloji içinde “gelişti” ve asıl yatırımı Z’ye yaptı. Tüm bu değişim ve gelişim Z kuşağı içinde bireyselleşmenin oldukça artmasına sebebiyet verdi ve fikir belirtmek gerekirse, bizim toplumumuzda bireyselleşme kişiye “kendisi olma” özgürlüğünü tattırdı.
Bireyselleşme, alışılan “beraber, aynı ortamda bulunarak yaşamı sürdürme” normunu yıktığından, ona ön yargıyla yaklaşıldığı inkar edilemezken; sosyalleşme aktivitelerini de kökten değiştirdi. Modern zaman koşuşturmacası içinde dostlar meclisini bir araya toplamak gittikçe imkansızlaşırken, dijital platformlardan toplu görüşmeler yapmaya alışmak, günü kurtarır hale geldi. Kilometrelerce uzaktaki bir sevdiğinize “sarılmak” dijital platformlar sayesinde daha mümkün hale geldi. İnsanların birbirlerine yakın yerlerde yaşam kurduğu “beraber yaşama ütopyası” artık çok eskilerde kaldı. İnsanlar nihayet, kendi hayatları, arzuları ve hayalleri peşinden koşarak daha cesur kararlar alabiliyorlar. Z kuşağının, yani benim neslimin, daha bağımsız ve özgürlükçü yetişmeleri, kendilerine hayal ettikleri dünyayı kurmalarında büyük bir şans faktörü oluyor.
Kuşak Z Nasıl Eğitilmek İstiyor?
Önceki kuşaklardan farklı olarak sadece dinleyerek öğrenme, bizler için doğru öğrenme şekli değil. Bizler yaşanan olayın içinde bulunup, onun bir parçası olarak, deneyimleyerek öğrenmeye eğilimliyiz. Öğrenme sürecinde Z kuşağındaki bireyler aktif rol oynamadıklarında, başarılarının düştüğü ortadayken artık okullarımızdaki müfredatların onlara göre güncellenmesi gerektiğinin farkında olmalıyız.
Kendi neslimin devamı olan daha genç Z kuşağını, ilkokuldan başlayarak, çağımıza uygun, yenilikçi bir eğitimle günümüz dünyasına hazırlamalıyız. Okulda edindikleri deneyimlerin, hayatlarında işlerine yarayacaklarını onlara söylemek yerine, bunu onlara göstermeli ve kendilerinin bunu iç rahatlığıyla kabul etmesini sağlamalıyız. Onlarla iletişim sıkıntısı çekmemek için, onların dilini konuşmayı öğrenmeliyiz çünkü zaman asla geriye doğru değil daima ileriye akıyor. Geç Z kuşağını öyle bir eğitimle yetiştirmeliyiz ki yarın dünyanın neresine gitmek isterlerse gitsinler, orada yaşayabileceklerini biliyor olmanın güveniyle özgürce adımlar atabilsinler.
Umarım bir gün, onlara kalıplaşmış okul anıları yerine, dostlar meclisinde eski günleri yad ederken mutlulukla, özleyerek andıkları, “Beni bu noktaya okulda, küçük yaşta edindiğim şu deneyim getirdi.” diyebilecekleri bir eğitim hayatı yaratmayı başarabilir, kendilerini gerçekleştirmeye çalıştıkları bu yolda onlara kendi doğrularımızı dayatmak yerine, hata yapma özgürlüğünü tanıyarak destek olabiliriz. Kendimizin gerçekleştiremediği hayalleri onların gerçekleştirmesini beklemekten vazgeçmeli, onları beklentilerle kuşatmak yerine oldukları kişi olmalarına izin vermeliyiz.