Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Güven Cem Çullu depremden sonra Kahramanmaraş’ta doğan ve bir afet markası olan Los Chullos’un kurucusu. 27 yaşında kendi ifadesiyle sıradan bir yaşamı olan bir avukat olan Güven Cem, depremde kaybettiği ailesinden yadigar kalan tekstil atölyesinin kalbi olduğu bir dayanışma girişiminin de öncüsü…

Los Chullos markasının hikayesini Güven Cem Çullu’ya sorduk…

Los Chullos’dan önce bu hayatta bir idealin var mıydı? Vardı ise değişti mi? Değiştiyse şimdi hayalin nedir?

Depremden önce avukatlık yapıyordum. Kendi halinde bir hayat yaşıyordum ve pek bir idealim yoktu. Aslında depremden sonra da kendimle ilgili bir şey hayal etmiş değilim. Bu yaptığımız işi biraz mecburiyetten yaptık. Yani insanların barınma, su, yemek gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını, yardımların yetersiz kaldığını, bir organizasyonun olmadığını görünce biz eğer bir şey yapmazsak burada hayat yeniden başlayamayacak ve bu ıstırap, bu çile büyüyerek devam edecek diye düşündük. Bu noktada da yapacağımız şeyin bize, üreticiye yaraşır olması gerektiğini düşündük. 

Ucuz işçiye, çocuk işçiliğine sebep olan çok yıkıcı bir sistem var. Tahrip edici bir sistem… Bu sistem içerisinde üretime devam etmek mi, yoksa yeniden bir şeye başlamışken daha etik, daha adil, daha ahlaklı bir şey yapmak mı? Bu ikilemdeydik ve bizim için doğru olanı seçmek istedik.

Yaptığımız şeyin bir örnek teşkil etmesini istiyoruz. Başka bir üretimin, başka bir iş modelinin mümkün olabileceğini göstermek istiyoruz. İnsanlar, bunu anladıklarında zaten kendi yollarını çizebileceklerdir. Kendimizi kesinlikle üretici hakları savunucusu gibi konumlandırmıyoruz. Herkes kendi hakkını savunsun. Biz sadece başka bir modelin mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Peki, bu model buraya nasıl geldi? Altyapı var mıydı?

Babamın ve annemin çok sevildiğini biliyorum. Çevrelerinin çok geniş olduğunu biliyorum. Babam adil bir adamdı; dışarıya iş verir, yaptırırdı ve ben beraber çalıştığı hiçbir insanın babam hakkında kötü bir söz söylediğini duymadım. Hep güzel sözlerle andılar. Aslında bu, annemin ve babamın yaptığı, ancak adını koymadığı bir şeydi. Ben sadece onların başlatmış olduğu şeyi sürdürüyorum.

Annenle babanın işleri tekstil miydi?

Annem kamu görevlisiydi. Devlet çalışanıydı. Babam tekstilciydi. Ama annem babamın işlerini hep toparlardı. Hep destek olurdu babama. Çok yatay bir ilişkileri vardı o konuda. Yani bence annem babamın ortağıydı aslında. Bizim ailede para herkesindi. Hiç hesabı kitabı tutulmazdı açıkçası. Öyle çok paramız da yoktu zaten… (Gülüşmeler.)

Annem ve babam ortaktı. Babam ticari hayatında belki de 30 defa batıp çıkmıştır. Ama hep yeniden kuruluşlarda annemle birlikteydi. Son 5-6 yıldır her şey çok güzel gidiyordu. Güzel bir atölye kurmuştu, 70 işçi olmuştu. Mülteci entegrasyonu programı* ile çalışıyordu. Çırak ve eğitim öğrencileri vardı. Örnek bir atölye olmuştu yani… Bu sefer batmayacaktı galiba… Ama 3-4 yıl sonra emekli olmayı planlıyordu. Bana da söylemişti. Ömrü yetmedi… 

*İstihdam İçin Mesleki Eğitim Programı (İMEP).

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Peki, bu adil model tam olarak nedir?

Aslında üretici ile pazarlık edilmeyen bir model. Üretici işine bir bedel tayin ediyor. Örneğin markete gittiğimizde ‘’Ben bu çikolatayı yarı fiyatına alsam olur mu?’’ diyor muyuz? Diyemiyoruz… Peki asıl katma değeri ortaya koyan üretici ile nasıl pazarlık edebiliyoruz? 

Yani çok çirkin bir rekabet ortamı var ve üreticiler yok pahasına iş yapıyorlar. Özellikle dikim atölyelerinin para kazandığını hiç düşünmüyorum. Bu noktada üretici ile pazarlık etmemenin yanı sıra üreticiden de bazı beklentilerimiz var; çocuk işçi olmasın, iş etiği standartları olsun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iş kanunlarına ve iş hukuku mevzuatına uyulsun… Çok da bir şey istemiyoruz… Bunun karşılığında da siz ne kadar istiyorsanız o kadar ödeyelim. Hatta yapabiliyorsak daha fazlasını ödeyelim. Bu zaten fazlasıyla yeterli olacaktır. 

Bizim gibi hacimsiz, küçük bir marka, küçük bir organizasyon bile bunu yapabiliyorsa dev organizasyonlar bunu yaptığında neler olabileceğini düşünün. Eğer dev organizasyonlar bunu kendi rıza ve iradeleri ile yapmıyorlarsa biz onları buna zorlayabiliriz. Yani üreticilerin birlik olduğu bir sistem düşünün… Büyük firmalar Türkiye pazarını bırakıp gidecekler mi? Hepsi Pakistan’a, Bangladeş’e mi gidecekler? Oralarda yapsın… Ne farkı var? Bence asıl katma değeri üreticiler ortaya koyuyor ve satış pazarlamacılarının üreticiye mecbur olduğunu üreticilerin anlaması gerekiyor.

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Ben de tamamen sana katılıyorum. ‘’Örgütlenme’’ lafını insanlar günümüzde yanlış anlıyor. Ama aslında bu, üreticilerin kendi aralarında örgütlenemediği, kendi sistemlerini kuramadığı ve kendi içlerinde dayanışma modelini oluşturamadıkları için de böyle… Biraz tabandan piramidin tepesine doğru yol almak gerektiğini düşünüyor musun?

Bu bir farkındalık aslında… Ben bunu ideolojik bir şey olarak görmüyorum. İnsan yaptığı işin değerinin farkında olmalı. Bu farkındalık, işin değerinin karşılığını almasına yeterli bence. 

Yani öyle muhteşem, dev bir dayanışmaya ihtiyacımız yok. Farkında olmamız yeterli. Çünkü dayanışma içerisinde olduğunda ideolojik davrandığını düşünebiliyor insanlar ve bazı insanlar da gerçekten ideolojik davranmak, o türden bir yapılanmaya girmek istemiyorlar. Kimse de onları buna zorla sokamaz… Ancak insanlar sadece yaptıkları işin değerinin farkına varırlarsa bu değerin onlara ödenmesini isteyebilirler. Fakat istemediklerinde kimse onlara bir değer ödemeyecek. 

Özellikle büyük firmalar, ürünü ucuza mal etmenin peşindeler ve bunun için her türlü hileyi yapıyorlar. Artık buna karşı bir duruş başlatmazsak hayatlarımız arasında çok büyük uçurumlar olacak. Dünya başımıza yıkıldı bizim… Orayı yeniden inşa etmek istiyorsak, varlığımızın ve ürettiğimiz şeylerin kıymetini bilmemiz gerekiyor. 

Sadece farkındalık bence… Öyle muhteşem ve büyük bir dayanışmaya gerek yok.

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Tabii burada tüketiciye de bir rol düşüyor. Bunu seninle Green Up Meetings’te de konuştuk. Ben en ufak bir alışverişin bile çok politik bir eylem olduğunu düşünüyorum. Aslında oyumuzu sistemdeki bir oluşum, marka, kurum veya fikir üzerine kullanmış oluyoruz. Bu noktada oyumuzu iyiden yana kullanmak için farkındalık ötesi bir şey gerekiyor bence.

Bu vicdani bir mesele bence… Yine herkesten politize olmasını bekleyemiyorsunuz. İki tane tamamen aynı olan ürün arasında ben tercihimi üreticinin sunduğundan yana kullanırım. Bu benim için tamamen vicdani bir mesele… Ben ahlak olarak böyle yetiştirildim, böyle eğitildim. 

Ama herkesten aynı bilinci ve ahlakı bekleyemiyoruz. 

Tüketiciye anlatmamız lazım. Tüketiciye deneyimletmemiz lazım. Tüketiciye üretimhanelerimizi ziyaret ettirmemiz lazım gerekirse… Yani bu ürünleri üreten kişilerin birer insan olduğunu, bu insanların hata yapabileceğini, bu insanların da gönüllü ilişkilerinin olduğunu, hayallerinin ve düşlerinin olduğunu anlatmamız lazım. Alışverişini yaparken buna fayda sağladığını gördüğünde bir şeyler değişir. 

Esasen ben alışverişi politik bir konu olarak nitelendirmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki vicdanlı alışveriş yapabilirler. Bu çok kıymetli bir noktaya getirir. Bence ülkece korkunç bir dönemden geçiyoruz. Ya tamamen politize olmuş insanlar var ya da hiç politik olmayan insanlar var. Hiç ortası yok… Bence biraz yavaşlayıp vicdanımızın sesini dinlememiz lazım. 

Herkes birbirine bağırıyor, kızıyor… Benim de son iki aydır kızıp öfkelenmek için çok sebebim oldu. Ama kızıp öfkelenmekle hiçbir noktaya varamadığımı gördüm. Durup sakinleşip vicdanımızın sesini dinleyip doğru tercihler yapmamız gerektiği bir dönemdeyiz. Çünkü son zamanlarda çok ciddi bir delilik hakim oldu ve bu böyle gitmemeli…

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Peki, insanlar vicdanlarını nasıl bu kadar susturdular ve ahlak nasıl bu kadar yok sayılıyor? Yani gerçekten şu an senin anlattığın sistem, benim de uygulamaya çalıştığım sistem… Bana herkes kendi işim için ‘’Ya, sen gerizekalı mısın!? Böyle para kazanamazsın. Böyle büyüyemezsin…’’ diyor. Yani başarı, agresif büyümeler, büyük kar marjları… İnsan yiyeceğinin, yatacağının, ihtiyacının dışındakini gözden çıkarabileceği bir noktaya niçin gelemiyor?

Çok zor bir soru… (Gülüşmeler.)

Bende cevabı yok bu sorunun… Keşke böyle olmasa… Bize öğretilen bazı değerler var. Mesela erdem, ahlak, sevgi, saygı…

Acıdan Doğan Umudun Markası: Los Chullos

Paylaşım…

Dostluk… Çok genişletilebilir bu kavramlar. Bunların karşısında araba, ev, tatil, ‘’story’’, vücut estetiği… Maalesef böyle abuk subuk şeyler değer kazanmaya başladı. Bunun bir sonu yok ve yapmakla da bir tatmine ulaşamadıklarını görüyorum. Daha derin bir anlamsızlıkla karşılaştıklarını görüyorum. İnsan bence anlam arayışında ahlakı, erdemleri vs. kovalamalı. Hayatını daha anlamlı kılmak istiyorsa daha doğru tercihler yapmalı. Bu tüketim çılgınlığının bir sonu yok.

Her ürünün, her sebzenin ve meyvenin yetişebildiği bir toprak türü var ya… Ben de ahlakın yetişebileceği toprak türünün -eğer toprağımız anne ve babamızsa- sevgi olduğunu düşünüyorum. Vicdan ve ahlakın olmadığı, genelde madde, para ve statünün değer gibi kodlandığı yer aslında sevgisizlik toprağı olmuş oluyor.

Buna tamamen katılıyorum.

Sen kendini realist olarak kodluyorsun.

Samimi bir şey söyleyeceğim. Ben insandan umudumu kestiğim için ideolojik bir şey beklemiyorum. Yalnızca basit bir farkındalık bekliyorum.

Ben de insanlardan umudumu kestim. Ama insandan değil… Sen bir umutsun mesela…

Çok teşekkür ederim. Bana da umut veren bir sürü insan ve hikaye var. Ama sanki biz, sadece kendi küçük hayatlarımızda bazı değişiklikler yapabileceğiz. Daha fazlasını da asla beklemiyorum; ‘’Ben dünyayı değiştireceğim.’’ falan… Böyle bir tutumum yok. Böyle tutumları da itici buluyorum açıkçası. 

Herkes kendi küçük hayatında doğru tercihler yapar, küçük değişiklikler yaparsak zaten dünyayı da değiştiririz. Ben basit bir avukatım. Şu anda da tekstilciyim. İşimi iyi yapmaya çalışıyorum. İşimi yaparken doğru tercihler yapmaya çalışıyorum. Bu bana fazlasıyla yetiyor. 

Meslektaşlarımı da bu konuda ikna etmeye çalışıyorum. Tekstil sektöründe eğer bir değişiklik yapabilirsek ne mutlu bize. Bu farkındalığı etrafımızda da hissettirebilirsek, duyurabilirsek belki de onlar da bir şeyler yapmış olurlar. Bütün maksadım, gayretim, gayem bu… Ne ilerisi ne daha azı…

Markaya dönecek olursak, ben seni tanımadan önce Los Chullos’u tanıdım. Her yerde bu ismi görmeye başladım. Çok hızlı yayıldı ve havalı da yayıldı aslında… Yani Türkiye’nin gündemini bilmeyen birisi dışarıdan ‘’Aa, yeni bir marka doğuyor! Ne kadar umutlu…’’ diyebilir. Çünkü çok pozitif bir enerjiyle markayı çıkardın bu kadar acının içerisinde… Marka nasıl doğdu?

Biz kardeşimle aileme Los Chullos derdik. İspanyolca ‘’arkadaşlar, dostlar’’ anlamına geliyor. Argoda da başka bir anlamı var. Fakat çok uzak bir anlam o… Soyismimize de çağrışım yapıyor. 

Dediğim gibi, biz mecburduk bir şey yapmaya… Bir ekonomik model ile sıcak para girişi sağlamaya mecburduk. İnsanların hayata yeniden başlamaları için bir şey yapmaya mecburduk. Bunu da en iyi şekilde yapalım istedik. Benim tek başıma yapabileceğim bir şey değildi. Ne teknik ne bilgi ne de donanım olarak… 

Çok gönüllü desteğimiz oldu. Hukuki destekten teknik desteğe… Yazılımdan brandinge ve tasarıma kadar çok ciddi destekler aldık. Memleketimde de aynı şekilde… 

Babamın ve annemin manevi mirası bizi çok destekledi. Kime gittiysek kapısı açıldı bize. Sadece bir tweet attığımı hatırlıyorum ben… Bir tweet, bir de Instagram hesabı açıp orada paylaşım yaptık. Ondan sonra inanın ben hiçbir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. 

Asla acıyı, dramayı çağrıştıran şeyler yapmak istemedik. Pozitif, minimal ve ahlaklı olsun istedik. Henüz istediğimiz şeyleri başarabilmiş değiliz. Hatta yolun %1’ini bile katetmiş değiliz… 40 gün oldu… Belli bir miktar satış yaptık ve bir miktar sıcak para girdi. Üreticilerimizin de cebine belli bir miktar para girdi. Ama hedeflediğimiz sürdürülebilir olan şey şu ki, bütün üretim zincirine başka bir iş modelinin mümkün olduğunu gösterebilmek… 

Örnek olarak… ‘’Şekil-1A: Los Chullos. Bakın böyle üretiyor… Siz de yapabilirsiniz.’’ demek ve yerel markaların ortaya çıkmalarını teşvik etmek… Burada sadece tekstil üretimini kastetmiyorum. Yani bir zeytinyağı üreticisi de, köy ürünleri üretenler de böyle bir model kurabilir. Neticede süt aldığımız markaların sütleri köylerden geliyor aslında ve hayvanların eziyet gördüğü yerlerden geliyor. Daha doğalı, daha güzeli, daha ahlaklısı olabilir. O yüzden yolumuzun çok başındayız. Uzunca bir süre çalışmamız ve bir şeyler yapmamız gerekiyor. Başka bir modelin mümkün olduğunu gösterebilmemiz gerekiyor. 

Bu noktada irtibat içinde olduğumuz insanlar da var. Örneğin Gaziantepli bir hanımefendi ile irtibattayız. Köy ürünlerinin pazarlanması için bir proje başlatıyor ve ona teknik destek vereceğiz. Bizim bütün teknik altyapımızı ona sunacağız. Ama bu başka bir proje olacak. Böyle şeylerin dağınık olması gerektiğini düşünüyorum.

Ama model aynı…

Evet.

Herkes o modeli alacak ve model üzerinden farklı ticari kuruluşlar işlemeye devam edecek. Çok güzel… Peki şu anda Los Chullos’un destek olabileceği neler olabilir? Örneğin çok sayıda üniforma yaptırması gereken oteller olabilir. Çocuklar için yumuşacık, sağlıklı kumaşlardan okul formaları yapabilirsiniz. Bakalım aklımıza daha neler gelecek…

Los Chullos’a muhteşem paslar attınız. Teşekkür ederim. Söylediklerinizin yanı sıra promosyon giyim dediğimiz şeyler yapılabilir. İşçi giyimleri vs.

Futbol takımları mesela?

Evet, onlar da sipariş geçebilirler. Bunların hepsi bizim için çok kıymetli ve faydalı olur. Los Chullos dışında da sosyal medyayı dolaşarak örneğin mutfak ihtiyaçlarını deprem bölgesinden giderebilirler. Bunların çok ciddi faydası oluyor.

Local Makers zaten bu anlamda müthiş bir şey yaptı. Yağmur (Çoban) muhteşem bir insan ve bana da çok ilham verdi. O yüzden son Green Up Meetings’i birlikte yaptık. Siz zaten Local Makers’ın deprem dayanışma ağında da varsınız. Size buradan, sitenizden ve Instagram hesabınızdan da ulaşabilirler. Peki, bir mühlet tişört ile kısıtlı mı kalacak?

Sweatshirtler ve şapkalar da olacak. Daha değişik modellerde tişörtler de olacak. Biz %100 pamukluya takıldık… Daha kalın tişörtler beklendiği söylendi. Bu noktada %100 pamukludan taviz verip vermeme tartışmasındayız. Ben taviz vermemekten yanayım… Şortlar, gömlekler olacak…

Zıbınlar olabilir…

Evet, bebek giysileri olacak. Yöresel şapkalarımız da olacak. Bizim markamızın sembolü de benim dedemin şapkası aslında…

Lütfen Los Chullos’u takip edin ve sipariş verin. (Gülüşmeler.)

Ben teşekkür ederim.

Los Chullos’un Instagram hesabına buradan erişebilirsiniz.