Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı

Kadıköy’ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı

Güncelleme Tarihi: 27 Ocak 2022

Her zaman söylenen sanata alan açma konusunda, ismiyle ve cismiyle konunun hakkını veren ALAN’ı ve mekanın arkasındaki fikirleri, Kadıköy Belediyesi  Kültür Müdürü Alişan  Çapan ile görüştük.

Alan’dan yola çıkarak kültür sanat politikaları, günümüz üniversite gençliği ve kültür ve sanatın Türkiye’de gördüğü ilgiyi, şiirin aslında ne büyük bir toplumsal ve kişisel ihtiyaç olduğunu konuştuk. 

Alan projesinden ve projenin hedeflerinden bahseder misiniz?

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı
Alan Kadıköy: Alişan Çapan

Alan Kadıköy, Kadıköy Belediyesinin kullanıma açtığı yeni kültür merkezi. Koşuyolu’nda yer alıyor. Uzun süredir hazırlıklarına devam edilen bir mekân. Her şeyden önce burası bir tiyatro salonu. Nasıl bir tiyatro salonu sorusunu da sormak gerekir. Burada, Türkiye’de örneklerine yine Kadıköy’de rastlanan modüler bir sistem var. Bu teknik, dünya tiyatrosunda uzun zamandır kullanılıyor. Sahneyi farklı şekillerde kullanmamıza imkân tanıyor. Tabii bu sistemin de bazı olumlu ve olumsuz yönleri var. Çok fazla olanak sunması ve yaratıcılığı desteklemesi olumlu kısmı fakat uygulama anlamında bir birikiminiz yoksa sizi zorlayabilecek bir sistem. 

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı
Alan Kadıköy tiyatro salonu

Bizim burada istediğimiz; Alan’ın bir arayış içinde olan tiyatro sanatına katkıda bulunacak çalışmalara ev sahipliği yapabilmesi. Sadece tiyatro mekanı olarak kalmamasını, aynı zamanda burada konserler de verilmesini istiyoruz. Salon, buna da imkân sağlıyor. Bunun yanı sıra tiyatro salonunda bir balkon göreceksiniz. Burada “Gençler ayakta!” sloganıyla indirimli biletler satıyoruz. Ayakta oyun seyretmek de sıklıkla deneyimlenen bir şey dünya tiyatrosunda. Dolayısıyla biz de gençleri gözeterek bunu yaygınlaştırmak istiyoruz. 

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı
Alan Kadıköy: Alişan Çapan ve Öner Kocabeyoğlu

Bir de alt katta, şu an galeri olarak kullandığımız sergi alanımız var. Bunun da farklı modüler sistemlerle farklı toplantıları yapmaya yatkın olduğunu düşünüyoruz. Fakat biz bu alanı plastik sanatlar sergilemek üzere kullanmak istedik. Plastik sanatları, 2020’nin şartlarıyla halka sunmak istedik. Bunun için de Metin Deniz’den yardım aldık. Burayı bir galeri olarak değerlendirmeyi düşünürken şu anda düzenlemiş olduğumuz sergiyi yapma ihtimalimiz belirdi. Böylece Öner Kocabeyoğlu ile bağlantı kurduk ve birlikte çalışma şansımız oldu.

Bu sergi neye hizmet ediyor?

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı

Bir yandan plastik sanatlar alanı olarak mekanın alt katını kullanmamıza hizmet ediyor, öte yandan da aslında belki bir belediye olarak kültür politikasının ne olması gerektiğiyle ilgili de Kadıköy Belediyesinin görüşünü ortaya koyuyor. Rıfat bir yazısında şöyle diyor; “Bizim en büyük eksikliğimiz; topluma, şiirin ekmek gibi su gibi temel bir ihtiyaç olduğunu anlatamadık.” Bu yüzden toplumun kültürü nasıl anladığı, kendini nasıl algıladığı, ne kadar tanıdığı, bu algılama için nasıl bir yol izlendiği sorularını cevaplayarak ilerlenmesi çok önemli. Belediyelerin, kültür-sanat politikaları dinamik bir şekilde değişebilir.

Ülkenin ve yerel ölçekte çoğu belediyenin kültür sanat politikasının olmamasının topluma yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Perulu, Nobel Ödülü almış yazar, Mario Vargas Llosa, Venedik Bienali’nden yola çıkarak sanat kollarında verilen eserlerin içlerinin boşaldığını düşündüğünden bahsediyor. Klasiklerin olmazsa olmaz olduğundan söz ediyor. Bütün bunların bir şova dönüşmesinin sanatın içini boşaltacağını aktarıyor ve bunun nedenini de şöyle açıklıyor; din diye bir olgu vardır ve ölüm üzerine kurulur. Ölüm kaçılmayan bir şey olduğu için ve ölümden sonrası için din birtakım vaatler sunduğu için rakipsiz olduğu düşünülür. Fakat aslında durum böyle değildir, dinin rakibi vardır ve bu rakip; sanattır. Çünkü sanat, insana ölümsüz hissettirir ve başka türlü bir varoluş temeli koyar. Eğer bunun içi boşaltılırsa bu denklem çöker ve o zaman çok büyük bir çürüme başlar. Sanatın içinin boşaltılması bu noktada yozlaşmanın önüne geçer, diyor. Maalesef sanatla ilişki kurulamamış. Bir tablonun ekmek gibi su gibi temel bir ihtiyaç olduğu benimsenilmediği için hep bir yabancılaşma yaşanmış. 

Her şeyin romantize edilip gerçek bağlamından koparılması da buna sebep olmuş olabilir mi?

Evet, sanatla hayat arasındaki bu realite kurulamamış. Bu nedenle bu realiteyi kurmak gerekiyor. Sanat eseri ne kadar ulaşılabilir olursa o kadar sıradanlaşacak. Böyle olursa romantize edilme durumu kırılacak. Dolayısıyla kültür ve sanat ile uğraşan herkesin bir amacı, bir kaygısı olması gerekiyor. Asıl önemli soru; bu ilişki kurulurken ne yapılabilir?

Peki, siz Kadıköy Belediyesi olarak izleyicinin ilgisini çekmek için ne yapıyorsunuz? Alan’a gösterilen ilgi ne durumda? Kendinizi, izleyicinin ilgisini çekme noktasında yetersiz hissettiğiniz noktalar var mı?

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı

Tabii var, çalıştığımız her alanda eksik hissetmek bir sağlık göstergesi aslında. Bir kere halkın ilgisi fena değil. Oldukça tuhaf bir dönemden geçmemize rağmen gelenlerin hayran olduğu bir sergi haline geldi burası. Örneğin; tiyatro oyunu izlemeye gelenler de oyundan önce sergiyi geziyorlar. Bunun dışında ocak ayında birtakım konserler organize etmeyi planlıyoruz, doğal olarak konsere gelecek kişiler de öncesinde sergiyi ziyaret edebilecekler. 

Son iki yıldır, buraya gelen kitleyi daha detaylı inceleme fırsatı buluyoruz. Bu inceleme sonucunda da gençlerin bu alana oldukça fazla ilgi gösterdiğini görüyoruz. Caz festivali ve Kalamış Yaz Festivali’nde gördüğümüz şey bu. Kadıköy, bir yandan yaşlı bir nüfus barındırıyor, onlar halihazırda belli bir kültürel tüketim alışkanlığı olan bir kitle. Örneğin tüm bu pandemi sürecinde en çok dolan yer Süreyya Operası. CKM de görece yaşça büyük insanların gittiği bir yer gibi görünüyor. Bunun tersine festivallere, içeriğine doğrudan bizim organize ettiğimiz etkinliklerde yoğunlukla genç bir kitle bulunduğunu görüyoruz. Zaten Alan Kadıköy de bu genç kitleye hitap etmeye çalışıyor. Birlikte büyüyüp gelişmeyi hedefliyor. 

Alan projesinin özel sektöre ait bir imajı var diyebilir miyiz?

Kadıköy'ün Yeni Kültür Sanat ALAN’ı / Alişan Çapan Röportajı

Aslında Alan Kadıköy, daha önce tecrübe edinilmemiş bir deneyim. Çünkü bir taraftan özel sektöre ait bir imaj var fakat aslında bu işi yapan belediye. İşin en anlamlı tarafı bu. Bir yandan da olası rakiplerle benzer bir yoğurt yiyişi olacak fakat onlardan farklı birtakım durumlar da var. Bu nedenle de özel sektöre kıyasla süreç daha yavaş ilerleyebilir fakat burası klasik kamu kurumundan uzak bir imaja sahip olacak. 

Alan’ın organize edeceği bir çalışma var; Mehmet Baydur retrospektifi. Bu serinin bir başlangıcı.  Şubat ayının sonunda başlamasını planlıyoruz. Oyuncu, sanatçı ve yönetmen retrospektifleri yapılabilir, belki bir yerli bir yabancı şeklinde ilerleyebilir.

Sergide seçilen koleksiyon da tesadüf değil, birtakım kavramları barındırıyor. Hem tarihsel olarak hem de bir noktaya parmak basması açısından önemli.

Sergideki sanatçıların tümü ülke dışında yeşermiş entellektüeller. 

Evet, enteresan bir şey. Çünkü ülke dışında yetişmiş ama burada kök salmış. Bir kısmı alaylı, bir kısmı okullu. Okullu olan kısım, atölyelerden geliyor, orada eş zamanlı Avrupa kültürünü yaşamış oluyorlar. CHP’nin yurt gezisi programlarıyla belli şehirlere gönderiliyorlar. Bu ressamların hemen hemen hepsi, (Sabahattin Eyüboğlu, Halikarnas Balıkçısı gibi isimler) çeviri bürosundaki entelektüellerle de iletişim içinde. Yüksel Arslan’ı lanse eden Adalet Cimcoz, Maya Galerisi. Cimcoz, yine Eyüboğlu ile ahbap. Bunlar İstanbul Üniversitesinde akademisyenler. Yine Ahmet Hamdi de onların arkadaşı ve resimle ilgili yazıları var. Bu toplum bir modernleşme sürecine girmiş, biz hep bu süreçle kavga etmişiz fakat ancak şimdi gerçek anlamda küreselleşmeyi yaşıyoruz. 

Dünya müthiş anlamda kriz içinde. Biz burada şunu anlatmaya çalışıyoruz; kendinize güvenin. Bu insanların hiçbiri kontenjandan devlet sanatçısı olmuş insanlar değil fakat bu devlet, modernleşme projesinde iyi kötü bir insan tipi yaratmaya çalışmış. Böylece Türk sanatçısının, dünyadaki diğer sanatçılarla birlikte söyleyecek sözü olmuş. 

Romantize etmekten bahsettiğim de tam olarak buydu. Bizde olaylar, konular tamamen romantize edilerek verildi, fikir üzerine tam olarak eğilemedik sistemde. Toplumu, fikir üzerinde tartışmaya sevk etmek veya meraklandırıp tartışmayı başka bir boyuta taşımak gerekmiyor mu sizce?

Tartışmayı başka bir boyuta taşımaktan ziyade mümkünse hep o boyutun var olmasını sağlamak ve Türkiye gibi bir yerde bundan da mutsuz olmamak gerekiyor. Bu topraklarda en zor şey; kendiniz olabilmek. 

Bir akademisyen olarak gençliğin üniversiteye hangi donanımla geldiğini söyleyebilir misiniz? 

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi köklü bir fakülte. Buraya, Anadolu lisesinden, orta düzey kolejlerden ve üst düzey kolejlerden gelen öğrenciler oluyor. Genellemek gerekirse üst düzey kolejlerden gelen öğrencilerin başarıları beklenenin altında. Orta düzey kolejlerden ya da Anadolu liselerinden gelenler daha başarılı görünüyor. Bunun sebebi de oldukça basit; üst düzey kolejlerdeki öğrencilerin çoğu yurt dışına yöneliyor. Oradaki imkanlarla mühendislik ya da tıp okumak istiyorlar. Hukuk böyle değil, oldukça yerel bir şey. Dolayısıyla hukuk fakültesine gelen öğrenci oldukça disiplinli geliyor. Hukuk fakültesi, diğer fakültelerden çok daha farklı çünkü bu fakülte direkt meslek kazandırıyor. Fakat bunun dışında da aslında toplum küçülüyor. 1930-1960 ve 2021’deki bir insanı karşılaştırdığınızda arada inanılmaz bir fark olduğunu göreceksiniz, elbette bunun da çeşitli sebepleri var. O zamanki öğrencilerle şu anki öğrenciler arasında da fark var. Özellikle odak değişiyor. Artık bir öğrencinin odağı neredeyse sadece sekiz dakika. Şu anki öğrenciler, öncekilerden daha iyi. Her dönemin kendine özel zorlukları var. 

Türkiye’nin genel bir kültür-sanat politikası olmadığı için, iş biraz da yerel yönetimlere mi kalıyor?

Burada da şöyle bir şey var; aslında burası da bir iktidar. Bundan 40-50 sene önce belediyeler böyle işlerle uğraşmazdı. Bu şundan da olmadı; Türkiye büyüdü, yerel yönetimlerde deli gibi bütçe var gibi bir şey de değil. Tam tersine bir yoksullaşmanın, kısıtlama ve baskının sonucu. Toplumun üstüne sürekli bindirilen baskının sonucu belediyelerin üzerine kalmış bir sanat politikası var. Bu iktidarın nasıl yönetileceğine dair kafa patlatmamış bir düzen var. Aslında karşınızda kültürel anlamda doyurulmayı bekleyen bir toplum var fakat sen ne kadar doyurulmuşsun da doyuracaksın, bu belli değil. Yönetilmesi gereken bambaşka bir durum var. O yüzden Alan’dan yola çıkarak cevapladım fakat aslında bir belediyenin kültür-sanat politikasının nasıl yönetileceğine dair kimsenin yekten söyleyebileceği çok bir şey yok; bu yüzden sürekli çalıştaylar yapılıyor. 

Ekim ayında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılımıyla gerçekleşen 2021 Türkiye Kültür Stratejisi Forumu’na katıldınız. Bu çalıştaydan faydalı sonuçlar elde edildi mi?

Çalıştaylarda elbette beyin fırtınası yapılıyor fakat bu böyle yapılacak bir iş değil. Global anlamda değerlendirmek gerekir. Kültür-sanat politikasının ne olması gerektiğine global anlamda bakılarak üzerine kafa yormak gerekir. Şu an bizim hedefimiz; yaptığımız işi iyi yapmak. 

Durumuna göre kısıtlanmış bir yönetim içinde yerel yönetim olarak bir şey yapmaya çalışıyorsunuz. Çok kısıtlı bir alan. Bunu tabandan vermeye çalışıyorsunuz, buradaki en önemli şey yurttaş desteği. Yurttaş sizi desteklemezse istediğiniz kadar politika oluşturun. 

O anlamda Kadıköy Belediyesi çok başka. Buradaki insan zaten talepkar, gerçekten de “Kadıköylülük” diye bir şey var. Burada, vatandaşla belediye arasında olumlu bir bağ olmuş. Burası çok uzun zamandır bir kültür-sanat merkezi aslında. Hatta sanatı yapanların burada yaşadığını söyleyebiliriz. Bugün Kadıköy Belediyesini kültür-sanat hayatından çıkarırsak büyük bir eksiklik oluşabilir bana sorarsanız.