İstanbul’da Sanat: Sürdürülebilir Bir Kültürel Sistem Mümkün mü?

İstanbul’da Sanat: Sürdürülebilir Bir Kültürel Sistem Mümkün mü?

Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021

“İstanbul’a Sürdürülebilir Bir Kültürel Sistem Önerisi…’’  başlığıyla posta kutuma düşen bir bültenle başladı her şey. Bu sürdürülebilirlik lafı da her yerde diye düşündüm ilk olarak. Merak ettim. Apartman 52’yi görünce daha da merak ettim. Yeni bir galeri mi acaba diye sordum kendime. Bir iletişimci olarak sevdim bu bültenin girişini. Hemen serginin iletişimini yapan Flint’ten Naz Hanım’ı aradım ve “Ben sergiyi sergi başlamadan gezebilir miyim?” diye sordum. Nasıl yani? Ama sergi başlamadan sergiyi nasıl gezecektim? Küratörlerle sergiden önce mekanı hissetmek istiyorum dedim.  İlginç bir şekilde bu isteğim kabul edildi. Sağ olsunlar hem Flint hem de Lara ve Tuba beni bir serginin en sancılı aşaması olan kurulum aşamasında Apartman 52’de ağırlamayı kabul ettiler. İyi ki de serginin kurulum aşamasına gitmişim.

Randevumuz saat 14.00’te idi. 15 dakika gecikme ile verilen adrese gittim. Bir de baktım ki adresteyim ama adreste bir şey yok. Daha doğrusu 52 numaralı apartman bir şantiye alanı. 

Ben küratörlerle röportaja geldim diyorum ve bana yukarı çıkıp beklememi söylüyorlar. Ben de katları çıkmaya başlıyorum. Apartman yılların tüm izlerini yüzünde taşıyan ama en güzel yıllarının ışığını da hala koruyan asil bir kadın gibi çekici ve merak uyandırıcı. 

Apartman sergisi

Katları çıktıkça eskiden kapılarla yaşam alanlarına bölünmüş 5 katlı binanın, içinde yaşayan sakinlerinin çıkmasıyla zincirlerinden kurtulmuş ve katsızlaşmanın yeniden ilk inşa edildiği tek bedene dönmenin özgürlüğünü ilan ettiğini hissediyorum. Her kat sakinlerinden arta kalan detaylarla olduğu gibi saklanmış. Yaşanmışlıkların izleri hatta çok iyi dinlersek sesleri de insana eşlik ediyor adeta. Tabii katları gezerken, tüm camları açık binadan hasret kaldığım komşu balkonlarına dikkatim takılıyor. Çocukluğumun buruk huzuru ve neşesi burnumun direğini sızlatıyor. Ah diyorum kentsel dönüşümün balkonsuz yapılarıyla nasıl da insanları kimliksizleştirdiler. Nasıl da birbirimizden koptuk. Artık yaşadığımız binalarda komşular yerine tanımadığımız insanlarla bir aradayız. Tek iletişim, tadilat gürültüleri gibi konulardan çıkan kavgalar.

Her katta uzun uzun pencerelerden etraftaki balkonlara bakıyorum. Bu balkonlar komşuların sahneleri.  Hepsi birbirine yakın olan ve insanların diğer komşulara bilinçli ya da da bilinçsiz olarak göstermeyi seçtikleri yaşam kesitleriyle başım dönüyor.

Tüm bu duygusal coşkumdan yola çıkarak, sanatsal bir aktivite için seçilen mekanın organik olmasının ne kadar da kafa açıcı olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki Zeki Müren sanat güneşimizse bu tarz mekanlar da bence sanat oksijenimiz.

Apartman no 52

Uzun lafın kısası ortada harika bir mekan, özenle bir araya getirilmiş sanatçılar, idealist bir mimar ve müstakbel bir sanat alanı mevcut. Mutlaka görülesi cinsten. Ben gereğinden uzun bir giriş yaptıktan sonra  şimdi sizi serginin küratörleri Lara ve Tuba ile yaptığımız küçük söyleşiyle baş başa bırakıyorum.

Biz şu an Apartman’dayız, peki ya hangi apartmandayız, kimleyiz? 

Tuba: Yel Değirmeni’nde Nemlizâde Sokağı, numara 52’deyiz. Burası aslında Haydarpaşa Garı yapılırken Alman-İtalyan mühendislerin kendilerine lojman olarak yaptıkları düşünülen binalardan bir tanesi. Kendine özel bir dokusu var sizin de izlediğiniz gibi her katın farklı yaşanmışlık izleri mevcut. Bizler de içerisine çok müdahale etmeden sanatçılarla birleştirmenin yollarını aradık aslında. Burada Lara ile beraber düşüncelerimizi çarpıştırıp sonrasında da 23 sanatçıdan oluşan bir sergi meydana getirdik. Aslında burada daha çok izleyicinin mekanla bir olacağı, bütün olma hissini yaratmak istedik. Apartman kelimesini etimolojik kökeninden ayırmak ve parçalara bölmenin aslında bir yandan da tam tersi olan bütün ve birlikte olmayı nasıl inşa edebileceğimizi de araştıran yönleri var.

Peki siz kimsiniz? Siz nasıl bir araya geldiniz? 

Tuba: Aslında bizim romantik bir öykümüz var. Ben mantık ve his ikileminde daha çok hisleriyle hareket eden, olaylara sezgisel yaklaşan bir insanım. Lara’nın pandemide -özellikle evde- otururken okumaları, enerjisi ve sesinden çok etkilenerek tanışmak istedim. Sanat ortamında şöyle bir mesele vardır; hep aynı kişiler dönüp durur. Aynı insanlar proje yapar, aynı insanlar önsöz yazar sanki aynı insanların haricinde artık yeni nesilden kimse yok gibi. Burada Lena ile birlikte enerjilerimizi birleştirirsek güzel bir şey ortaya çıkarabileceğimizi düşündük.  

Lara: Farklı yerlerden geliyoruz aslında. Tuba 10 seneyi aşkındır bu işin içinde. Mamut gibi daha oturaklı ve kurumsal bir yapıda ve her şeye hakim. Ben daha deli fişek, etrafı dolaşıp bağımsız işler yazan, yazıp çizen bir taraftayım. O yüzden güzel dengeledik birbirimizi, bence eksiklerimizi doldurduk. Klişe bir ikililik de olmadı, daha yaratıcı bir düalite oldu.

Tuba: Bir araya gelmemiz tatlı oldu tabii. Sonrasında kolları sıvadık, ne yapabiliriz diye düşündük. Bu apartman Bedia İkiz, Sevim Kaya gibi sanatçıların atölyelerine ev sahipliği yapan bir yerdi.  Ben buraya normalde sanatçı dostlarımı ve atölyelerini ziyarete gelirdim. Her şey sonrasında burayı satın alan mimar Hayri Ödensoy ile birlikte “Bina renove edilmeden önce bütün apartmanı bir sergi alanına dönüştürsek nasıl olur?” fikriyle başladı. Fikirler evirilerek bulunduğumuz zamana böyle bir güzel bir proje ile geldi. Şunu da mı yapsak, bunu da mı yapsak diyerek aslında o heyecanla birlikte inşa ettik. Bir yandan da herkes çok sıkılmıştı. İnsanların, sanatçıların, bizim, bağımsız olarak küratörlük yaptığımız alanlarda biraz oyun oynamaya ve esnek olmaya ihtiyacımız var. 

Lara: Sürdürülebilir bir şey yapmak istiyoruz aslında. İkimiz de öyle bir şey istediğimiz için bir anlamda bir araya geldik çünkü organizasyon yapmak artık; ben seni tanıyorum, onu tanıyorum hadi bir şey yapalım diyerek oluyor. İki üç tane isim var ve bu isimleri ortaya koyarak yapıyorsun. Ben, “Daha sürdürülebilir bir model nasıl olabilir?” sorusunun peşindeydim. Az önce sizinle sohbet ederken de değindiğimiz gibi mesele bu kentsel dönüşümün aslında kültürel  pencereden nasıl uyarlayanabileceği.  Şimdi bir sürü dönüşüme girecek bina var, hepsinde senede on tane sergi yapılsa bu konseptte, aslında başka bir çarkta dönmeye başlayacak. Beni bu durum çok heyecanlandırıyor.

Tuba: Çoğu sanatçıyı dinlediğimizde ortak olarak görünürlük alanında büyük sıkıntıları olduğunu görüyoruz.

Lara: Üretmek için bir prodüksiyon gerekli.  Belli materyale, atölyeye, boyaya, baskıya, çerçeveye ve türlü malzemeye ihtiyaç var. Bunlar o kadar büyük şeyler ki insanlar üretiliyor ve bitiyor sanıyor.  Aslında ondan sonra başlayan bir süreç var. Yani burada da sanatçılarla bu sürece bir şekilde dahil olduk. 

Tuba: Burada kısıtlı bir sanat eğitimi olan, yurt dışında eğitim imkanı bulamayan -bu klişe olacak belki ama – kendi gençlerimize karşı bir adaletsizlik var. 

Lara: Temelde sosyolojik etkenler de var. Kavramların da artık yeniden yazılması ve üzerine düşünülmesi gerekiyor. Nasıl yirminci yüzyılda Empresyonistlerin ardından Marcel Duchamp bir anda pisuvar koyuyor ortaya ve tüm sanat anlayışı değişiyor. Burada aslında düşünsel ve kavramsal bir değişim oluyor. 

apartman sergisi yeldeğirmeni no 52

Burada felsefe ve tarih bilgisi de çok önemli. İnsanlar sanat tarihi bilmeden en önemlisi düşünmeden sanatçı olmak istiyor. Bir dertleri yok, idealsiz, dertsiz sanatçı olur mu? 

Tuba: Estetik kaygıyla yapılanların alkışlandığı platformlar da var, bunlar üzerine sabahlara kadar konuşulacak konular.

Türkiye Sanat çevresinde eğitimli ve alaylı sanatçılar arasında bir dengesizlik var mı?

Lara: Alaylı ve okullu olma ayrımına çok katılmıyorum, hele ki Türkiye gibi bir coğrafyada. Bu ne kadar geçerli bir garanti emin değilim. Saygınlık ve değer vermekle alakalı bir sıkıntı var. Ne kadar değer veriyorsun yaptığın şeye? Sanata ve onun getireceği dünyaya ne kadar değer veriyorsun? 

Tuba: Ben de eğitime çok önem vermiyorum açıkçası. Gruptan sıyrılmış insanların çok daha başarılı şeyler yaptığını görüyorum. Bu dinozor mantalitesindeki algıları kırmak o kadar zor ki. Küstahlıksa pozitif küstahlık, söylediğinin arkasında durabilme ve bireysel duruş çok eksik. Duruşunun arkasında olan ve bunu devam ettiren her sanatçı bir politik duruşa sahip. Hayatıyla, kendiyle üretimiyle buna sahip çıkan ve bunun arkasında olarak sürdürebilen, bize samimi bir dille bunu aktaran “mış” gibi yapmayan ön plana çıkıyor. 

Apartman sergisi

Siz burada sanatçıları seçerken nasıl bir yol izlediniz? 

Tuba: Tabii biraz burada kurduğumuz his çerçevesinde üretimleri toparlamaya çalıştık. Biraz daha denge olarak medyum dengesini de düşündük. 

Lara: Aslında auradan devam ettik. Ortak aurayı nasıl yakalayabiliriz diye düşündük. Örneğin yeni isimlerin yanında Hakan Gürsoy gibi tanınan isimler de var. Orada bir bütünlük enerjisi çıkması bizim için daha önemliydi. Birleştirdiğinde ayrıksı durmayacak bir parça çıkarmak istedik. Aslında oldu da zor bir şeydi fakat oldu. 

Tuba: Benim de Lara’nın da daha önceden çalıştığımız, bildiğimiz sanatçılar var.  Daha çok Mamut’tan diyebilirim. Sanatçıyla aranda onu hissetmek çok önemli bir şey. Bir fikir gelir aklına ve o kişi bunu çok iyi yorumlar dersin. Sanatçı da aranan kelimeyi o boşluğa yerleştirir.

Lara: Odalara yerleştirmek aslında kavramsal olarak bizi zorlayan bir süreçti. Kimleri aynı odaya, hatta aynı kata koyacaksın. Bazen hiç konuşmayıp bakışlarla anlaştığımız günler oldu. Bu bence kişisel anlamda da eğitici bir süreçti. Öyle birkaç oda var anlamsal olarak çok iyi bir bütünlük yakalayan. Bedia mesela, bir Yaşar Kemal alıntısı koymuştuk. Rafında da o kitaba rastladım. Bu tarz rastlantılar, onun bu kadar bütün olması tüylerimi ürpertiyor. 

apartman sergisi balkon

Apartmanın bütünsel olarak ele alışınızda artık bir katsızlık var. Bana da şunu hatırlattı etrafa bakarken, yeni yapılarda artık balkon yok. Balkonlar aslında bizim kültürümüzde ilişki açan uyarıcılarımızdı. Şimdi aslında iyi de kötü de saklı, yanımızdaki insanları bilmiyoruz. Ben şimdi Gayrettepe’den geliyorum sanki bir dönemden başka bir döneme geçiş yaptım. Komşuluğu tamamen kaybetmişiz.

Lara: Moderniteyle bunun kaybolduğunu düşünüyorum. İnsanlar jilet gibi ayrışmaya programlanmış.

Burası bana daha yaşayan bir yer gibi geldi. 

Tuba: Ben matbaadan geliyorum, az önce çocukları sokakta top oynarken gördüm. bir an “Neredeyim ben?” dedim ve buraya gülümseyerek geldim. Artık bunu bile görebileceğimizi düşünmüyorum. 

Apartman sergisi cam tavan

Burada insanı kaplayan bir ruh var. Aşağıdan yukarıya doğru geliyorum birinci kapı açık, ikinci kapı açık. Her katın boyası farklı ama aslında hepsi bir olmuş, bir birlik duygusu var.

Tuba: Hep merak ederiz, ben kendi apartmanımda bile bir yukarı kata çıkınca bakıyorum başkaları aynı planda nasıl bir hayat kurmuş diye. Aslında senin düzlemin çok farklı, yaşadığın hayat çok farklı. Aynı ev ama başka bir dünya. Burada da izleyici her katta başka bir ruh başka bir yaşam görüyor. 

Serginiz ne zaman açılıyor?

26 Nisan Pazartesi günü açılıyor. 

Şimdiden bol şans diliyorum. Sorgulayabiliyorsak, unuttuğumuz, normalde konuşmayacağımız bir konuyu konuşuyorsak, işte bunlar hep sanat. Bu kadar farklı sanatçının bir araya geldiği bir yerde duygu kendiliğinden coşuyor zaten. 

Tuba: Bu da çok önemli, bu sergiye girişmeden önce herkes o kadar ezber sistemlere alışmıştı ki sergi fikrimiz insanlar tarafından yargılandı. Maalesef hiç yapıcı tarafta değiliz. “Hayır artık biz bir şeyler yapmak istiyoruz!” dedik.

Lara: İşin garip yanı destek olacağını düşündüğümüz insanlar da buraya gelip benzer tavırlar sergilediler. 

Tuba: Hazırcıyız,  ben bunu Portfolyo Günleri’nde de söylüyorum. Her şeyi kurumlardan ve sistemlerden bekliyoruz. Sen yap, sen ortaya bir şey çıkar. Evet zor ama mücadeleni ve motivasyonunu ortaya koyduğunda sanat yeşermeye başlıyor.

Lara: En eksik olan şey bu, yani sohbet. Ben bir senedir sanat felsefesi ve eleştirel düşünme dersleri veriyorum. Katılımcıların hepsinin en sevdiği şey konuşmak. Elli kişi Zoom üzerinden fikrini anlatmayı ve yapılanlarla alakalı soru sormayı istiyor. İnsanlar iletişimi özlemiş.

Adını Türkçede “ayırmak, parçalara, hisselere bölmek” anlamına gelen ‘appartire’ kelimesinden alan sergide, farklı teknik ve materyallerle üretim yapan Ali Kanal, Z.Ayşe Hatipoğlu, Bedia Ekiz, Cansu Yıldıran, Cins, Dila Yumurtacı, Dinçer İşgel, Eşref Yıldırım, Gaye Su Akyol, Gökhan Deniz, Gökhan Deneç, Gökhun Baltacı, Güler Güçlü, Hakan Gürsoytrak, İris Ergül, Kıvılcım Güngörün, Leman Sevda Darıcıoğlu, Meltem Sarıkaya, Mustafa Horasan, Özgür Can Taşcı, Sevim Kaya, Tayfun Gülnar ve Zeynep Özkanca dahil olmak üzere 23 sanatçının yakın dönem eserlerinin yanı sıra sergiye özel ürettikleri yeni eserleri de yer alıyor. 

Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle sanatçı, sanatsever, kent meraklısı gibi şehir kahramanlarını bir araya getirmeyi hedefleyen “Apartman” sergisi, 14 Mayıs 2021 tarihine kadar Yeldeğirmeni, Apartman No.52’de ücretsiz olarak görülebilir.