Oksijen, dünyadaki canlılar için en kıymetli bileşiklerden biri. Canlıların büyük bir bölümünün yaşamı, aslında doğrudan oksijene bağlı. Öte yandan bazı canlılar oksijen tüketirken bir kısmı da oksijen üretiyor. Dünyanın oksijen kaynağı olarak ise çoğu zaman ormanlar işaret ediliyor. Peki, bu kapsamda duyduğumuz “Dünyanın akciğerleri ormanlardır.” sözü ne kadar doğru? Dünyanın oksijen kaynakları nelerdir? Gelin, bu sorulara cevap arayalım.
Oksijen Üreten Canlılar Hangileri?
En sonda söyleyeceğimizi ilk başta söyleyelim ve çoğunlukla yanlış bilinen bir kanıyı düzeltelim. Ağaçlar ve dolayısıyla ormanlar, tabii ki oksijen üretiyor ancak atmosferimizdeki en büyük oksijen üreticisi onlar değil. Aslında Dünya’daki oksijenin büyük bir kısmını okyanuslarda yaşayan fitoplanktonlara borçluyuz.
Dünya’da oksijen üreten canlıların dağılım oranları şu şekilde:
- Fitoplanktonlar ve denizel bitkiler: %50 – %85
- Ormanlar, ağaçlar, çimler ve diğer karasal bitkiler: %28
- Diğer kaynaklar: %2
Fitoplankton ve Zooplantkon Nedir?
Oksijen üreten canlılar arasında en büyük paya sahip olan fitoplanktonlar, aslında denizlerde yaşayan binlerce farklı mikroorganizma seviyesindeki bitkiyi tanımlamak için kullanılan bir terim. Gezegenimizdeki sayısı milyarları aşan bu canlı grubu, okyanus yaşamının %95’ini oluşturuyor.
Öte yandan bitkisel olmayan, hayvansal yapıda planktonlar da mevcut. Bu tür canlılar ise zooplankton olarak adlandırılıyor.
Fitoplanktonlar ve zooplanktonlar, yalnızca atmosferimizdeki oksijen üretiminin çok önemli bir kısmını üstlenmiyor. Aynı zamanda bu canlılar, karbondioksit tükettikleri için su kütlesindeki karbondioksit miktarının azalmasını da sağlıyor. Bu süreç de su kütlelerinin azalan karbondioksiti yeniden doldurmak için atmosferden karbondioksit emmesine yol açıyor. Yani bir diğer deyişle planktonlar, karbon döngüsü için de hayati öneme sahip.
Öte yandan bu canlılar, okyanus canlılarının önemli bir bölümü için besin kaynağı olarak da görev görüyor. Deniz anaları veya salyangozlar gibi pek çok canlı, fitoplanktonları tüketiyor.
Peki, asıl soruya dönecek olursak… Fitoplanktonlar nasıl oksijen üretiyor? Aslında bu sorunun yanıtı da son derece basit. İlkokul yıllarımızdan aşina olduğumuz bir süreç ile: Fotosentez!
Oksijen Nasıl Üretiliyor? Fotosentez Nedir?
Oksijenin temel üretim mekaniği fotosentez sayesinde gerçekleşiyor. Fotosentez, genellikle bitkisel canlıların karbondioksitten besin üretmesini sağlayan kimyasal bir tepkime.
Canlılar, bu tepkime için gerekli enerjiyi güneşten gelen ışınlardan karşılıyor. Tepkime sonrası ise atık madde olarak oksijen ortaya çıkıyor. Sanılanın aksine bu işlem yalnızca bitkiler tarafından yapılmıyor. Fotosentez yapan birçok mikroorganizma da bulunmakta.
Fotosentez, doğanın dengesinin korunması için önemli çünkü oksijenli solunum yapan canlılar ile fotosentez yapan canlılar arasında bir denge bulunuyor. Oksijenli solunum yapan canlılar, oksijen tüketip karbondioksit açığa çıkarırken fotosentez yapan canlılar karbondioksit tüketip oksijen açığa çıkarıyor. Bu sayede atmosferimizdeki oksijen-karbondioksit oranları dengede kalıyor.
Görülebileceği üzere tükettiğimiz oksijenin birçoğunu denizde yaşayan bu canlılara borçluyuz. Dünyaya en çok oksijen veren canlı olan ve fitoplankton adı verilen mikroorganizma grubu, aynı bitkiler gibi denizdeki karbondioksit ile fotosentez yapıyor.
Öte yandan diğer denizel bitkiler de büyük bir oksijen kaynağı. Denizlerin, karalara oranına bakarsak okyanusların dibinde ne kadar fazla denizel bitki olabileceğini fark edebiliyoruz.
Ağaçların Oksijen Üretimindeki Yeri
En başta sorduğumuz soruya dönersek bu oranlar bizlere açıkça gösteriyor ki ağaçların dünyanın oksijen kaynakları arasındaki önemi sanıldığı kadar büyük değil. Sıkça unutulan bir diğer bilgi ise ağaçların da oksijenli solunum yapan canlılar olduğu gerçeği.
Gece olduğu zaman ağaçlar da aynı bizler gibi oksijen tüketerek karbondioksit üretiyor. Bu sebeple ağaçlar, gündüzleri ürettiği oksijenin önemli bir kısmını gece tüketiyor. Yine de araştırmalar gösteriyor ki ağaçların ürettiği oksijen, tükettiği oksijenden 10 kat daha fazla!
Kısaca özetlemek gerekirse ağaçların faydaları saymakla bitmeyecek kadar fazla ve gezegenimizdeki oksijen üretiminin de kayda değer bir bölümünü onlara borçluyuz. Ancak söz konusu oksijen üreten canlılar olduğunda en önemli aktörün okyanus canlıları olduğunu unutmamak gerekli.
Atmosferdeki Oksijen Dengesi
Doğanın her alanında olduğu gibi atmosferdeki oksijen için de bir denge söz konusu. Acaba atmosferimizde daha fazla oksijen olmasını ister miyiz? Cevap; kesinlikle hayır!
Oksijen, yanma tepkimeleri için en önemli maddedir. Atmosferdeki oksijen oranı çok fazla artarsa dünyanın her yanında yangınlar baş gösterir. Yapılan birçok çalışmada bu kanıtlanmıştır.
Daha önce de bahsettiğimiz oksijenli solunum-fotosentez döngüsü, atmosferdeki oksijen dengesi için büyük bir önem arz ediyor. Bugün biliyoruz ki oksijen üreticileri tarafından atmosfere salınan oksijenin %99.99’u yine canlılar tarafından tüketiliyor. Bu sebeple atmosferdeki oksijen oranı çok ufak miktarlarda artıyor. Bu artış, çok ufak gözükse de atmosferimizde bulunan oksijen fazlalığının kaynağı.
Dünyada yaşamın başladığı andan itibaren milyonlarca yılda biriken bu fazlalık, atmosferimizde %20.9 civarında artık oksijene sebep olmuş.
Deniz Yaşamı, Gezegenimizin Yaşam Kaynağı
Besin döngüsü, karbon döngüsü, oksijen üretimi ve çok daha fazlası… Pek çok farklı açıdan değerlendirildiğinde okyanuslar ve denizlerdeki yaşamın, gezegenimizdeki yaşam döngüsü için kritik öneme sahip olduğunu görmek mümkün. Öte yandan tüm bu gerçeklerin yanında bir de iklim değişikliği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ne yazık ki mavi sulardaki yaşam, iklim değişikliği ve çeşitli ekolojik dengesizliklerden fazlasıyla etkileniyor.
Deniz yaşamını korumak için gerçekleştirilen çalışmalar, temiz denizlere ve sürdürülebilir bir ekosisteme sahip olmamızı sağlayabilir. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde mavi sulardaki yaşamın sürdürülebilirliği doğrultusunda önemli çalışmalar gerçekleştiren DenizTemiz Derneği/TURMEPA ve Garanti BBVA iş birliğiyle başlatılan Mavi Nefes Projesi de bunlardan bir tanesi.
Proje kapsamında önce Marmara Denizi, ardından Adrasan Koyu ve şimdi de Van Gölü olmak üzere ülkemizdeki göl ve denizlerdeki doğal yaşamı tehdit eden atıkları toplama çalışmaları gerçekleştiriliyor. Deniz süpürgesi adı verilen atık toplama tekneleri ile tonlarca atık ve müsilajın toplandığı proje dahilinde aynı zamanda temiz denizler konusunda farkındalık çalışmaları da yürütülüyor.