Vahap Avşar’dan Müdahaleler Sergisi

Vahap Avşar’dan Müdahaleler Sergisi

Vahap Avşar’ın Müdahaleler başlıklı sergisi, 26 Mart 2022 tarihine kadar Yapı Kredi bomontiada’da görülebilecek.

BüroSarıgedik işbirliği ile küratörlüğü Ahmet Ergenç tarafından üstlenilen sergi, sanatçının 30 yılı aşkın üretim sürecinden örnekler barındırıyor. Galeri ve dördüncü kattaki bölüm olmak üzere iki ana kısımdan oluşan seçkide fotoğraf, video, resim ve enstalasyonlar mevcut.

“Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı dünyayı katlanılmaz kılardı.”

-Bernard Shaw

Sergi alanından ayrıldıktan sonra ve takip eden uzun otobüs yolculuğum boyunca, onunla müsemma serginin ismi hakkında düşündüm. Müdahale kelimesi, kendi anlam sahasının sunduğu geniş iklimle pek çok zaman etik bir tartışma, bir tür iktidar organı, akışa tahakküm ve hatta varlığın ta kendisine, şey’liğine tahakküm olarak vuku bulabilir. Ya da bazen sadece salt estetik, yahut estetik-politik bir kaygı ile pürüzlerinden arındırmak adına görünür olanın üzerine bir tül perde örtmektir müdahale. Gerçeği çekilir kılma aksiyonu olarak sanat, bu bağlamda başlı başına bir müdahale olarak düşünülebilir pek tabii.

Tüm bunlardan hareketle zihnimde müdahalenin iki düzlemine rastlıyorum; benim şeylere ve şeylerin bana müdahalesi. Belki bunu maruz bırakmak, maruz kalmak ve etkileşimin geçişken atmosferi olarak da düşünebiliriz.

Vahap Avşar’ın işlerinde hayatı boyunca maruz kaldığı müdahaleleri ve sanatçının şeylere müdahalesini bir arada görüyoruz. Bu bir aradalığın sunduğu geçişkenlik öylesine yoğun ki bilinçli olduğunu düşündüğüm bir belli belirsizlikle Avşar’ın müdahale mefhumunun bizzat kendisine müdahale ettiği ufak düzlüklere rastlıyoruz.

Yazının bu noktasına kadar çok fazla “müdahale” dediğimin farkındayım. Fakat bu deneyimi daha farklı bir şekilde anlatabilmemin mümkün olmadığını düşünüyorum. Hadi biraz da sergide bizi bekleyen manzaralardan bazılarına bir göz atalım;

Vahap Avşar’dan Müdahaleler Sergisi
Müdaheleler: Saray, Vahap Avşar

Serginin Galeri bölümünde sanatçının I Hate America, America Hates Me başlık bir video enstalasyonunu ve Ludwig Wittgenstein’in Tractatus Logico-Philosophicus adlı kitabının sayfalarından oluşan Konuşulmayanın Sessizliği başlıklı enstalasyonu görüyoruz. Ayrıca buradaki camlarda sanatçının, serginin üst katındaki camlarda da rastladığımız Ellerimin Derisi isimli bir işi var. Avşar’ın üniversite yıllarında gerçekleştirdiği performatif bir işin tekrarı olan bu çalışmada sanatçının ellerinin çekildiği fotokopilerin camlara yapıştırıldığını görüyoruz. 

İsmet Özel, Sevgilim Hayat şiirinde “…polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda patronları kudurtan gazeteler satarlardı.” der. Burada o gazeteleri satan, o bildirileri dağıtan ellerin; bildirinin bizzat kendisine dönüşmesini gözlemliyoruz. Sergi alanının imkanlarını zorlayan bu eser, binanın dışından, hemen karşı taraftaki tenteye yapıştırılan afişlerle bakıştığı sokaktan da deneyimlenebiliyor.

Serginin dördüncü katında devam eden bölümde, hazır nesne halıların kombin edildiği İmgelerin Kardeşliği, militarizmin tek tip kimliksizliğine şahit olduğumuz 12 adet büstten oluşan Kamuflaj ve zorunlu askerliğin gündelik doğasına çay bardakları ile yapılan sarkastik bir gönderme olan Şan ve Şeref Dolu 550 Gün gibi işleri seyrediyoruz.

Burada serginin genel tabiatı ve sanatçının işleri adına tabiri caizse özet niteliği taşıdığını düşündüğüm için iki işe ayrıca değinmek istiyorum. Bunlardan birincisi sanatçının Son Damla isimli bir enstalasyonu. Bu sergide, 2010 yılında yeniden üretilen versiyonu ile karşılaştığımız çalışmanın ilk örneği, 1995 yılında Ankara’daki Gar Sergisi’nde gösterilmiş. 

Daha sonra ‘’yetkililer’’ tarafından insanlara terörü ve ölümü hatırlatması gerekçe gösterilerek imha edilmiş. Bu olayda ‘’yetkililerin’’ en az terör realitesinin kendisi kadar toplumdaki algısına da müdahale ettiğini bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Ne de olsa sözgelimi terörle mücadele noktasında ‘’yetkilileri’’ tartışmaya açabilecek bir algı, çok daha hızlı bir müdahaleyi gerektirir.(!)

Değinmek istediğim ikinci iş ise sanatçının Son Uyarı başlıklı bir düzenlemesi. Bu çalışma, 1979’da Avşar ailesinin Malatya’daki evlerinin taşlanması ile başlayıp ailenin iki günlük bir kamyon yolculuğu ile İzmir’e göç etmek zorunda kalmaları ile sonuçlanan vahim bir olaydan doğuyor. Eser, o dönem bölgedeki Alevilere yönelik ırkçı şiddet eylemlerinin ve nefret ikliminin bütün soğukluğunu ve olay biraz evvel yaşanmış hissi veren sıcaklığını çarpıcı bir şekilde yüzümüze vuruyor.

Son Uyarı’nın karşısında dururken kimliğinizin, kökenlerinizin ve hızla yön değiştiren politik rüzgarla beraber verdiğiniz kararların, fikir dünyanızın sizi birden ‘’öteki’’ kılabileceği hatta evinizin taşlanabileceği, kapınızın işaretlenebileceği ihtimalinin dehşetini deneyimliyorsunuz.

Kapak Fotoğrafı: Hotel Europa, Vahap Avşar