Pandemi ile Hayat Durdu ama Sanat Her Koşulda Ayakta!

Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021

Serkan Bozkurt ile pandemi döneminin aralık ayında Sofya’ya yaptığı ziyaret ve orada gerçekleştirdiği sanatsal etkinlikler üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…


Böyle bir zamanda sizi Sofya’ya götüren neydi?


Sofya’ya büyük ve ısrarlı bir çağrının çekimi ile gittim. Sofya’da açılan, yeni bir sanat ve kültür merkezi olan Orfeus -Kendini Tanıma- merkezinin ilk eğitmeni olarak atölyeler verdim ve merkezin sanat çalışmalarının sergilendiği “Art TV” televizyon programında bir gün süreyle, tek konuk olarak dans gösterileri gerçekleştirdim. İkinci ve üçüncü gün Sema ve mistik koçluk atölyeleri düzenledim. Son günde yapılan röportajla aynı kanalda sanatsal kariyerim, yazdığım kitap ve bunlara bağlı mistik yönüm üzerine astroloji odaklı bir röportaj yaptım. Beni Sofya’ya götüren işte bunlardı!

Bize biraz mistik yönünüzden bahsedebilir misiniz?


Evet, aslında mistik yönlerimin hep farkında idim. Ama hep biraz öteledim ve yaşlanınca bu yönümü ortaya koymayı düşündüm. Sufizm ve Sema üzerine tezimi hazırlarken sema dönme deneyimi elde ettim. Tezimi bitirirken aynı zamanda Viyana konservatuarını da bitiriyordum. Ve okul bitirme tezimin son cümlesi şuydu: “Dans benim için bir ibadet!” 

Dans sizin için ne ifade ediyor?

Sevindiğimde, üzüldüğümde, hastalıkta, sağlıkta kendimi ifade etmek ve öze yakınlaştığım bir hareket örgüsü benim için dans. Dans ederken ve eğitim verirken aynı zamanda birçok insana şifa olduğumu da deneyimledim. Danshane’ye dans etmeyi öğrenmeye gelenler sadece dans değil aynı zamanda da benimle zaman geçirerek terapi gördüklerini hissettiklerini ve şifa bulduklarını söylerlerdi. Sofya gezimde beni davet edenler bunu dışarıdan daha net görebildiler. Bu alanda benden eğitim almak istediler. Sofya deneyimlerim sonrası mistik eğitmenlik koçluk yeteneğimi artık bilinçli bir görev haline getirmeye karar verdim.

Sofya’da ne tür gösteriler yaptınız?


Sahnede, Türkiye’yi tanıtan bir beden dili oluşturdum diyebilirim. Ege zeybekleri ve Trakya Roman halk danslarına geniş bir yelpazede bir dans gösterisi gerçekleştirdim. Ayrıca Mevlevi semaları üzerine de iki ayrı ritüel gerçekleştirdim.


Zeybekten sufiye bu kadar farklı ruh ritmini nasıl taşıyorsunuz içinizde? Çok renkli ve zengin bir performansınız var. Bu noktaya nasıl ulaştınız?


İki-dört yaş arasında dans etmeye başladım. Yedi yaşında, herkes beni dansçı kimliğimle tanıyordu. İlkokulda halk dansları, Latin dansları; ortaokuldaysa tiyatro hayatıma girdi. Lisede Türkiye’nin önemli derneklerinden biri olan Oyun Derneği’nde nerdeyse Türkiye’nin bütün bölgelerinden yerel dansları öğrendim. Aynı zamanda okulun tiyatro grubunda Okan Yalabık gibi birçok ünlü isimle çalıştım. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde yer aldım ve Mimar Sinan Modern Dans Bölümü’nde okudum. En son Viyana’da konservatuvarda bu eğitimlerimi Dans Pedagojisi bölümünde iyice pekiştirme ve sunma şansım oldu. Ancak hiçbir zaman kendimi sadece profesyonel bir dansçı olarak görmedim. Birçok dansçı arkadaşım sadece sahnede dans ederler. Ben dünyanın en önemli sahnelerinde de kendi yazdığım oyunlarla yer aldım, sokaklarda da dans ediyorum. Belki de bu samimiyetle dansları ayırmamam da bu akıcı geçişleri sağlamamda önemli rol oynuyordur.

Pandemi döneminde böyle bir gösteri sergilemek ve gezi sizin için zor olmadı mı?


Evet zor bir süreçti. Aslında Türkiye’den Sofya’ya gelmek bile stresli idi. Ancak geniş önlemlerin alındığı THY’de ve sürekli bir güvenlik alanı içinde yer aldığım için kendimi konforlu ve korunaklı hissettim.


Gösteriler karşısında seyircilerin tepkisi nasıldı?


Avrupa seyircisi her zaman çok saygılı ve katılımcı olmuştur. Bunu Avusturya Viyana Konservatuvarı’nda okuduğum senelerde de görmüştüm. Gösteri sonrasında birçok tebrik aldım. Birçok seyirci de devam eden günlerdeki atölyelerime katıldılar. Bu beni ayrıca mutlu etti. Performansımdan çok etkilenmişlerdi.


Ne tür eğitimler verdiniz? Eğitim verdiğiniz dans türleri nelerdi? Koçluktan bahsettiniz, onu da biraz açabilir misiniz?


Verdiğim eğitim programı toplamda iki gün ve on iki saat sürdü. Atölyeler otuz senedir deneyimlediğim birçok dans ve kişisel gelişim çalışmasını içeriyor. Merkezin adından da anlaşılacağı gibi kendini tanıma merkezinde katılımcılarla adım adım kendi yolculukları üzerinde hareket ve beden odaklı çalışmalar gerçekleştirdik. Bu çalışmaların içerik alt yapısını Sufizm ve Sema üzerinden oluşturdum. Sema ile beraber modern dansın yaratıcı doğaçlamaları, Türkiye halk danslarının ritim ve figürleri, Şaman ayinlerinden ritüeller, yaratıcı drama çalışmaları ve psikoterapik hareket atölyeleri de eğitimlere dahil idi.


Bize yazdığınız kitaptan biraz bahseder misiniz? Nasıl bir içeriği var ve sizi bu kitabı yazmaya iten neydi?


Kitabımın ismi Sufizm ve Sema. Kitapta Sufizm, özellikle Mevlevilik ve Sema ritüeli incelikleri ile anlatılıyor. Aynı zamanda Sufizm ve Sema’nın geçmiş ile günümüz arasında trans ve mistik açıdan değerlendirilmesi de yer alıyor. Aslında bu kitabı Viyana Konservatuvarı Dans Pedagojisi bölümünü bitirirken bitirme tezi olarak hazırlamıştım. Sonrasında Almanya’daki bir akademik yayınevi bu tezi Viyana Konservatuvarı kitaplığından buldu ve iki sene boyunca ısrar etmeleri sonucunda kitabın basılmasını kabul ettim.

Sufizm ve Sema kitabınızı Türkiye’de de bulabilir miyiz?


Kitabı ne yazık ki Almanca yazmıştım ama Sofya gezim sırasında öğrencilerle daha rahat paylaşmak için İngilizceye çevirdim. Bu motivasyonla beraber ocak ortası gibi kitabı Türkçeye de çevirmek istiyorum. Umarım bir yayınevi ile beraber bu kitabın üçüncü baskısını da artık Türkçe yapabileceğiz.

Kitabı neden şimdiye kadar Türkçe yazmadınız. Şimdi yazmanızın nedeni nedir?


Türkiye’de Sufizm ve Sema üzerine çok fazla yayın olduğunu düşündüğüm için şimdiye kadar bu yayını Türkiye’ye getirmeyi istememiştim. Ama şimdi bir dansçının gözünden bakarak yazılan bir kitabın özellikle birçok dervişin deneyimlerini paylaştığım röportajlarla beraber semayı deneyimlemek isteyen insanlara cesaret vereceğini düşünerek kitabı Türkçe olarak da yayınlamaya karar verdim.

Sofya geziniz sırasında başınızdan geçen ilginç bir olay oldu mu?

Aslında geziye çıkarken biraz heyecanlıydım. Özellikle on iki saatlik ders programı bana biraz uzun gelmişti. Ama otuz senelik birikimim çok daha uzun ders yapabileceğimi bana gösterdi. Öğrencilerimle çok derin ve yoğun bir zaman geçirdik. Bir yandan beden ve hareket, diğer yandan da mistik bir rehber olarak kendimi çok yönlü bir eğitmen olarak görevli hissettim.
Ayrıca bir dansçı ve eğitmen olarak bir TV programına tek konuk olarak davet edilmek beni onurlandırdı. 


Şu anki süreçte nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz? Bulgaristan geziniz size neler kattı?


Şu an Kültür Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen iki ayrı oyunumun videolarını çekmeye çalışıyorum. Umuda yolculuk adlı oyunumun ilk versiyonunu Viyana’da yapmıştım. Bu eser fidelik gösteri sanatları yarışmasında her dalda en iyi eser olarak seçilmişti. Bu oyunda göçmenliğin zorlukları anlatılıyor. Üzerine çalışmalar yaptığım bir diğer oyunum ise tek kişilik oynadığım Türkiye’nin Doğu ile Batı arasındaki kültürel zenginliklerini anlatan ve benim arada kalmışlığımı aktaran Ego ile Sohbet adlı oyun.

Peki, bu oyunları biz de izleyebilecek miyiz?


Evet, Kültür Turizm Bakanlığı desteği ile oyunların videolarını çektik. Çok yakında dijital platformda sizlerle de paylaşacağız.