Güncelleme Tarihi: 2 Ocak 2022
Bir gün daha geçti
Yanımızdan
Hızzzlaaa!
Plakasını bile alamadım.
Kaç yaralı, kaç ölü bıraktı ardında?
Sadece rengi kaldı gözlerimde.
KIRMIZI
15 Aralık akşamı, Anadolu Yakası’nın öne çıkan kültür sanat mekanlarından biri olmayı hedefleyen Alan Kadıköy’ün bu iddiasını destekleyen galerisinin açılış sergisine katıldım.
“XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 – PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu” adlı sergi alanın kırmızı duvarlarla kaplı alanına girer girmez, mekanın insanı içine çeken enerjisiyle kendimi hızlı bir şekilde sergiyi gezerken buldum.
Kamu ve özel sektörün bir araya geldiği sanat projelerinin hayalini kuran biri olarak bu ölçekte bir serginin izleyiciler ve özellikle de sanat tarihi ve plastik sanatlar okuyan öğrenciler için harikulade bir adım olduğunu söyleyebilirim.
1945-1960 yılları arasındaki dönemi kapsayan, Paris Ekolü olarak adlandırılan ve Türkiye sanat tarihi açısından büyük bir önem teşkil eden bu dönem, dünya sanat tarihi perspektifinde bir milat olarak değerlendirilir.
Bu bilgiye paralel olarak Abidin Dino, Adnan Çoker, Albert Bitran, Ara Güler, Avni Arbaş, Burhan Doğançay, Fahrelnissa Zeid, Ferruh Başağa, Fikret Muallâ, Hakkı Anlı, Komet, Mehmet Güleryüz, Mübin Orhon, Nejat Melih Devrim, Ömer Uluç, Selim Turan ve Yüksel Arslan gibi büyük ustalarının resimlerine ve İlhan Koman, Koray Ariş ve Seyhun Topuz gibi heykel sanatımızın dünyaya mal olmuş isimlerinin yapıtlarına ev sahipliği yapan bu serginin, izleyici için ne büyük bir nimet olduğunu tekrar etmeden yazıya devam edemeyeceğim.
Serginin anlam ve önemini anlatan retorik girişimin ardından duygularımın akışına yol vermek istiyorum.
Sergiyi tek başıma gezmeye başlıyorum. İlk defa gezdiğim sergilerin ilk turunu hep tek başıma yapmayı tercih ederim. Kimseden bir bilgi almadan sadece eserler ve ben. Bu şekilde eserlerle aramda bilginin yarattığı bir engel olmadan sınırsız bir duygu yoğunluğu yaşayabiliyorum. Bazen de yaşayamıyorum. Ama önemli olan içgüdüsel olarak yaşadığım duygu durumunun beni yönlendirmesi.
Sergiyi gezerken ilk dikkatimi çeken, eserlerin çoğunda kırmızı rengin yoğun varlığıydı. İlk turu tamamladıktan sonra bir kere daha gezdim. Bu sefer gözüme çarpan, her sanatçının seçkisinin mini birer retrospektif tadında olmasıydı. Tabii en sevdiğim kısım ise serginin ağırlığının soyut eserlerden oluşmasıydı. Figüratif denilebilecek çok az sayıda eser dikkatimi çekti.
Kısacası sergi, benim için tam anlamıyla bir kitabın içine dalmak gibiydi. Kitap okumak, benim için tüm kahramanlarını ve mekanlarını hayal gücümün oluşturduğu dünyalarda gezmek gibi. Bu sergideki eserler sayesinde de hayal dünyam büyük bir coşku ile harekete geçti.
Önünde en uzun süreyi geçirdiğim Selim Turan’ın isimsiz eserinin, Öner Kocabeyoğlu’nun koleksiyonerliğe -kendi deyimiyle toplayıcılığa- başlamasındaki tetikleyici unsur olduğunu, kendisiyle röportaj yapmaya karar verdikten sonra, daha önce yapılan röportajları okurken keşfettim.
Sağ olsun, son yıllarda Öner Bey’le röportaj yapanların çoğu, röportajlarına bu soruyla başlamışlar. Ben kendisiyle buluştuğumda bu sorudan ziyade kırmızının onda uyandırdığı hissi öğrenmek istiyordum.
Kırmızı; coşkunun, arzunun en güçlü ifadesi. Öner Kocabeyoğlu da zaten tüm röportajlarında ve söylemlerinde sanatı bir yatırım amacı olarak görmediğinin bunun tamamen bir aşk olduğunun altını özellikle çiziyor. Sanat eseri toplayıcılığına başladığından beri hayatında büyük bir boşluğun dolduğunu da hiç çekinmeden dile getirecek kadar cesur bir insan.
22 Aralık günü, not defterime elle yazdığım sorular yanımda, dersime iyi çalışmış bir halde, Öner Bey ile röportaj yapacağımız Papko Art Collection’un sergileme merkezi olan Ralli Apartmanı’na koşar adımlarla 10 dakika gecikme ile giriyorum.
Kapıyı kendisi açıyor, kahve içer miyim diye kendisi soruyor, kahve ikramını kendisi yapıyor. Hatta şu an Alan sergisine giden eserlerin yerlerine yenilerinin asılması için ekibiyle birlikte çalışıyor. Türkiye’de görmeye alışık olduğumuz iş insanı profilinden (en azından benim görmeye alıştığımdan) çok uzak.
Ben tabii içeri girer girmez nereye bakacağımı şaşırmış bir şekilde gezerken kendisi bir yandan ekibiyle yerleştirme yapıyor, bir yandan sürekli çalan telefonuna cevap vermeye çalışıyor. Ben de her bulduğum boşlukta sağa sola bakıyorum. Mesela 2011 Santral İstanbul’da düzenlenen serginin kataloglarını buluyorum.
Katalogda Öner Bey’in giriş yazısını okuyorum. Bu yazıda dikkatimi çeken Orhan Veli Kanık’a ait şiirden “Her şey birdendire oldu” alıntısını, sanat toplayıcılığına başlama sürecini tarif etmek için kullanması. Soyut sanata ilgisi olan bir insanın kendi duygularını ve eylemlerini ifade etmek için soyut şiire karşı duruşu ve şiiri somut bir şekilde yazma çabasında olan bir şairin şiirini seçmesi ilgimi çekiyor.
Bunu şu şekilde anlamlandırabiliyorum. Öner Kocabeyoğlu, yıllar boyu hep aynı şeyi söylemiş ve söylemeye devam ediyor. Söylediği de sanatın düşünme ve sorgulama için müthiş bir araç olduğu. Öner Bey, yıllar boyu estetik gözünün gelişmesinin yanı sıra felsefi bakış açısının da derinleştiğini, görsel eserler kadar edebiyatın da hayatında önemli bir yeri olduğunu söylüyor.
Ralli Apartmanı’nın dördüncü katındaki sergileme alanını detaylı bir şekilde gezdikten sonra, ofis olarak kullanılan ikinci kata iniyoruz. Alan sergisi, Ralli Apartmanı, dördüncü ve ikinci katlar… Hepsinin en güçlü ortak noktası kırmızı. Bu coşku ve yüksek enerji hattında konu sanatın dışına taşıyor.
Ziyaretimin ortalarına doğru Öner Bey’in koleksiyonunda çok değerli eserleri bulunan Fahrelnissa Zeid’in ”Sanat diye bir şey yoktur, sanat eseri de. Yaşama sevinci, yaratma sevinci vardır, çünkü kişi kendisine yetmez.” sözü aklımda yankılanıyor.
Bu sözün sahibi Fahrelnissa Zeid, ilk sergisini Ralli Apartmanı’nın dördüncü katında gerçekleştirdiği için bilinçli seçilen bir mekanda olduğumu hatırlıyor ve parçaları birleştiriyorum.
Ofis katında eserlerin kendilerine en doğru yeri bulması, mekanın geri kalanıyla hatta dış mekanla iletişimlerinin doğru kurulması, birbirine yakın eserlerin doğru diyaloğu kurabilmesi için verilen emek, estetik ve kavramsal olarak insanı içine çekiyor.
Yaklaşık üç saat eserler hakkında, sanat hakkında, edebiyat hakkında sohbet ediyoruz ama sanat piyasası, yatırım, adetler, hedefler bunlar konu başlıklarımız arasında yer bulamıyor. (Bu kadar konuşmanın arasında ben de mekanın ve eserlerin coşkusuna kendimi kaptırıyor ve kayıt almayı unutuyorum.)
Ziyaretim sırasında ofise gelen Ali Elmacı ile Küçük İskender üzerinden başlayan sohbetimiz, Türkiye’de ve dünyada koleksiyonerlik, sanatçı-koleksiyoner ilişkisi, müzecilik ve ülkelerin kültür sanat politikalarına kadar uzanıyor. (Ah neden hala kayıt almıyorum diyorum içimden ama sohbet o kadar akıcı ki, bölmeye kıyamıyorum. Tıpkı gerçekten çok iyi vakit geçirdiğinizde fotoğraf çekmeye vakit bulamamanız gibi.)
Tabii tüm bu coşku ve aşk, Türk sanatçılarının dünya çapında desteklenmesi doğrultusunda bir sorumluluk olarak da yer buluyor Öner Kocabeyoğlu’nun söyleminde ve eyleminde. Paris ekolünün yanı sıra genç ve yükselen Türk sanatçıları da koleksiyonda görmek çok hoşuma gidiyor.
Mamut Art 2020 sanatçılarından Kavachi’nin “Today I Am an Artist Tomorrow I Will Be a Dishwasher Today I Am a Dishwasher Tomorrow I Will Be an Artist” isimli 2018 yılına ait eseri, aynı zamanda tüm koleksiyondaki tek video çalışmasını da içeriyor.
Koleksiyona dijital işler eklemeyeceğini söyleyen Öner Kocabeyoğlu, bu eser özelinde videonun eser yapım sürecini anlatmayı desteklediği için videoyu koleksiyonun bir parçası yapmayı kabul ettiğini özellikle belirtiyor. Son yıllarda verdiği röportajlar, koleksiyonu, kütüphanesi, söyledikleri ile tastamam tutarlı bir o kadar da topluma fayda sağlamanın peşinde tutkulu bir ruh Öner Kocabeyoğlu.
Koleksiyonunuz sizden sonra ne olacak soruma bunun cevabını henüz bilmediğini söyleyerek cevap veriyor. Ama Metropolitan Müzesi’nin 2013 yılında müze koleksiyonuna dahil ettiği Gülay Semercioğlu eserinin bağışçısı olması, Türkiye’nin en değerli ve aktif sanat kuruluşlarından Salt Galata’nın destekçisi olması, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 2015 Venedik Bienali açılışı ile 20 yıl boyunca sürecek olan Türkiye Pavyonu’nun 20 destekçisinden birisi olması, Metropolitan Müzesi’nin 2016 yılında müze koleksiyonuna dahil ettiği Elif Uras’ın “Pregnant Halic II” adlı eserinin bağışçısı olması gibi detaylar göz önünde bulundurulursa hem koleksiyonu hem de Öner Bey, çağdaş sanat tarihinin şimdiden bir önemli bir parçası olduğunun somut örnekleri.
Türkiye’de ve dünyada birçok serginin de Kültür Bakanlığı ile eş destekçisi olan Öner Kocabeyoğlu’nun birdenbire başlayan bu tutkulu serüveni, sanat tarihinde yer edecek sürprizlerle dolu bir yolculuğun çok değerli adımları.Türk sanatçılarının bilinirliğine Türkiye’de ve dünya çapında destek olan Öner Kocabeyoğlu’nun Alan ile yaptığı son iş birliğinin de kamusal perspektifi göz önüne alındığında bu çalışma, toplumsal ölçekte çok faydalı bir örnek.
Bu projeye alan açtığı için Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na, koleksiyonunu halka açtığı için Papko ve Öner Kocabeyoğlu’na, bu sergiden ve projeden beni haberdar ettiği için sergi sorumlusu Tuba Kocakaya’ya naçizane teşekkürlerimi sunuyorum.
PAPKO / ÖNER KOCABEYOĞLU KOLEKSİYONU HAKKINDA
Kocabeyoğlu, koleksiyonunun geldiği noktada, sanatseverlerle paylaşma gerekliliğini gördü ve bu duygu, onu 2010 yılında Ferit Edgü küratörlüğünde bir sergi hazırlığına götürdü. Koleksiyon, Santral İstanbul’da “XX.YÜZYILIN 20 MODERN TÜRK SANATÇISI” başlığı altında üç kata yayılan ve 440 yapıtın sanatseverlerle buluştuğu dev bir sergiye dönüştü.
Sergide; Fikret Muallâ, Abidin Dino, Avni Arbaş, Mehmet Güleryüz, Komet, Alaettin Aksoy, Ergin İnan, Yüksel Arslan, Ömer Uluç,Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Albert Bitran, Hakkı Anlı, Selim Turan, Mübin Orhon, Ferruh Başağa, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, İlhan Koman ve Koray Ariş’in eserleri, beş ay boyunca yaklaşık 50 bine yakın sanatseverle buluştu.
Serginin üç ciltten oluşan “XX.Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı” isimli kitabı sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sergiyle aynı zamanda Ara Güler’in de “Ressam Portreleri” sergisi yapıldı ve bunun için de yine ”Ressam Portreleri” isimli bir kitap hazırlandı. Son yıllarda koleksiyon üç ayrı yönden devam ediyor.
Seçkide ilk olarak 1940-1960 yılları arasında doğan sanatçıların eserlerine yer verildi. Bu sanatçılar şu şekilde sıralanıyor:
Alev Ebuzziya, Seyhun Topuz, Osman Dinç, Azade Köker,Canan Tolon, Kemal Önsoy, Tuğrul Selçuk, Bedri Baykam, İrfan Önürmen, Ahmet Elhan. İkinci olarak 1960 ve sonrası doğmuş genç sanatçılarımızdan; Ramazan Bayrakoğlu,Taner Ceylan, Kutluğ Ataman, Yeşim Akdeniz, Güçlü Öztekin, Leyla Gediz, Mehtap Baydu, Elif Uras, Şakir Gökçebağ, Gülay Semercioğlu, Haluk Akakçe, Leyla Gediz, Ebru Uygun, Seçkin Pirim, Burçak Bingöl, Ansen, Murat Pulat, Ardan Özmenoğlu, Burcu Perçin, Yaşam Şaşmazer, Erinç Seymen, Fırat Engin, Sinem Dişli, Seydi Murat Koç, Ahmet Duru, Alpin Arda Bağcık, Gülşah Bayraktar, Buğra Erol, Yuşa Yalçıntaş, Ahmet Doğu İpek, Burcu Yağcıoğlu, Şeyda Cesur, İbrahim Resnelli, Mehtap Baydu, Çağatay Odabaş, Alp Sime, Deniz Aktaş, Gökhan Baltacı, Gözde İlkin, Nilbar Güreş, Rasim Aksan, Sadık Arı, Serkan Demir. Üçüncü olarak da dünya çapında önemli yabancı çağdaş sanatçıların eserlerini, koleksiyonuna eklemeye devam etmektedir. Bunlar; Fernando Botero, Tony Cragg, Antony Gormley, Julien Schnabel, Peter Halley, Andreas Gursky, Sarah Morris, Anselm Kiefer, Susan Hefuna, Wim Delvoye, Jasquez Villegle, Jannis Kounellis, Anselm Reyle, Santiago Villanueva, Arik Levy, Jose Luis Puche, Oleg Dou, Shepard Fairey, Yigal Özeri, Kavachi, Johan Creten, Hans Op De Beeck, Bernar Venet, Evru Zush, Yago Hortal
Fotoğraflar: Eray Uman