Nuri Bilge Ceylan Sineması

Nuri Bilge Ceylan Sineması

Bazıları tam tersini düşünseler de pek çok sinemasever için gerçek bir idol. Ama öyle ya da böyle çağdaş filmin Türkiye’deki en gözde ismi şüphesiz. Nuri Bilge Ceylan’dan bahsediyorum. Yönetmen, senarist, fotoğrafçı…

Nuri Bilge, 26 Ocak 1959’da İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluğu, filmlerinde de gördüğümüz Çanakkale’nin Yenice Kasabasında geçti. Boğaziçi Üniversitesi’nden Elektrik Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Ardından Londra’ya gitti. Burada kendi deyimiyle hayatta ne yapmak istediğine karar vermek için bir süre çalıştı ve kararı sinemadan yana oldu.

Daha sonra Londra’da tekrar bir süre yaşadı. Bu dönem kendisi için bir okul niteliğinde olacaktı. Oldukça yalnız kaldığı bu zaman diliminde etrafa daha duyarlı ve açık bir hale geldi. Günde en az üç film seyrediyordu ve bu filmler onu derinden etkiliyordu. Bu dönemi; ‘’Açken yemek size çok lezzetli gelir ya. Benim için de öyleydi.’’ sözleriyle tanımlayan Ceylan, belki de biraz bu fikrinin etkisinde kendini sinema ile ilgili aktivitelerden tutabildiği kadar uzak tutmaya çalışıyor.

Sinemaya Mehmet Eryılmaz’ın çektiği bir kısa filmde oynayarak başlayan Ceylan, daha sonra ilk kısa filmi olan Koza’yı çekti. Bu film Cannes Film Festivali’nde gösterildi ve Cannes’de ödül alan ilk Türk kısa filmi olarak tarihe geçti. Fakat Nuri Bilge Ceylan için bu sadece bir başlangıç olacaktı.

Nuri Bilge Ceylan Filmleri

Nuri Bilge Ceylan sineması Üç Maymun

Görsel: Üç Maymun Filmi

1995’de çektiği Koza’dan sonra 1997 yılında Kasaba ve 1999 yılında Mayıs Sıkıntısı filmlerini çekti. Yarı otobiyografik olarak kabul edilebilecek olan bu filmlerde, oyuncu olarak da kendi anne ve babasını tercih etti. Daha sonra 2002 yılında bol ödüllü filmi Uzak geldi. Bu film, Cannes Film Festivali’nden Büyük Ödül’ü aldı ve Akademi Ödülleri’nde yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı oldu. 2006 yılında çektiği İklimler filminde bu sefer eşi Ebru Ceylan ile beraber kamera önünde de gördüğümüz Nuri Bilge, yine büyük ilgi ve pek çok ödül kazandı. Aile temasının hakim olmaya başladığı ikinci filmi Üç Maymun da 2008 senesinde geldi. Nuri Bilge sinemasında favorim olan bu film, yönetmenine de Cannes Film Festivali’nden en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı. Uzak gibi bu film de Akademi Ödülleri, yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı oldu. Fakat bu sefer son dokuz film arasında yer almayı başardı. Bu başarısı ona son dokuz arasında yer alan tek Türk filmi olma unvanını kazandırdı. 2011 yılında izleyici ile buluşan Bir Zamanlar Anadolu’da filminden sonra 2014 yılında çıkan Kış Uykusu, sonunda Cannes’den Altın Palmiye ile döndü. Şimdilik son filmi olan Ahlat Ağacı ise 2018 yılında seyirciyle buluştu.

Artık Cannes’in gediklisi diyebileceğimiz yönetmen, Türk sinemasına da kendi soluğunu getirdi desek hiç de abartmış olmayız. Artık Nuri Bilge Ceylan filmi dediğimiz zaman tüm sinemaseverlerin kafasında oluşan çok net bir imaj var. Öyle ki bu imaj sık sık karikatürize edilip esprilere bile konu oluyor: “Uzun uzun camdan bakan insanlar…”

İlk kısası Koza’da, Rus yönetmen Andrey Tarkovski etkisi oldukça yüzeyde. Fakat bu asla bir taklit değil. Kendisi de dönem dönem değişmek koşulu ile pek çok yönetmeni beğendiğini dile getiriyor. Örneğin Kelly Reichardt da bunlardan sadece biri.

Nuri Bilge tam bir author. Zaten hiç çıraklık yapmamış, her şeyi kendi öğrenmiş. Bu da belli ki çözüm üretme yeteneğini oldukça geliştirmiş ve yönetmeni son derece yaratıcı yapmış. Ayrıca titizliği de dikkat çekiyor. Filmlerindeki planlar, zamanlama ve diyaloglar üzerinde çok düşünüldüğünü kanıtlar nitelikte neredeyse mükemmel. Bir de ses dizaynı var tabii ki… Yönetmenin en önemli başarılarından biri sesi, bir fon olarak değil de filme hizmet eden bir eleman olarak kullanıyor oluşu diyebiliriz. Şimşekler, rüzgarın sesi… Her şey akışa hizmet ediyor. Belki de karakterlerin durağanlığı, belki de işlenen konular yüzündendir bilmem ama tempo oldukça düşük. Fakat buna rağmen filmlerin kendi iç ritmi gayet akışkan. Sanat filmlerinin genelinde alışkın olduğumuz şekilde Nuri Bilge’nin filmlerinde de drama, içeride sıkışarak film boyunca devam ediyor. Hüzün gömülü karakterleri ile kendi gördüğü Türkiye’yi belki realiteyle çok örtüşmese de anlatmaya devam ediyor.