Yalnızca birkaç ay önce yaşadığımız deprem felaketleri, ne yazık ki ülke gündeminin kalabalığı içinde görünürlüğünü kaybetmeye başladı. Ancak deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız ve bu felaketlerden zarar gören kişiler için halen gerçek gündem, yalnızca deprem…
Biz de bu gerçekten yola çıkarak PlumeMag olarak geçtiğimiz yıldan beri düzenlediğimiz Green Up Meetings etkinliklerinin üçüncüsünün odağına iyilik girişimcilerini aldık. “Green Up Meetings No.3 Gerçek Gündem Deprem” isimli etkinliğimize, yüzlerce kişi katıldı. Türkiye’nin en büyük markaları, STK’lar ve depremden etkilenen vatandaşların bir araya geldiği bu etkinlikte, yaralarımızı nasıl daha hızlı sarabileceğimizi konuştuk. Bu önemli etkinliğimizin en büyük destekçilerinden bir tanesi de Metro Türkiye idi…
Metro Türkiye, yalnızca Green Up Meetings özelinde değil, deprem bölgesine yönelik sürdürdüğü projeleriyle de bölge insanının yanında olmayı başardı. Depremin hemen ardından bölgeye yardımlarını ulaştıran marka, halen hiç durmadan çalışarak tedarik operasyonlarını sürdürüyor.
Yerel ekonominin kalkınması ve sürdürülebilirlik konusunda en hassas markalardan biri olan, deprem felaketlerinde de dayanışmanın en ön saflarında yer alan Metro Türkiye’nin Genel Müdürü Sinem Türüng ile bir araya geldik ve bu süreçte kurum olarak gerçekleştirdikleri projeleri konuştuk…
Yaşadığımız deprem felaketinin yaraları, büyük bir dayanışma ile sarılıyor. Metro Türkiye olarak siz bu sürece nasıl katkıda bulundunuz?
İçinden geçtiğimiz bu süreç, bizlere dayanışmanın önemini ve gücünü bir kez daha hatırlattı. Birbirimize tutunmak, güçlerimizi birleştirmek ve en iyi yaptığımız işi devam ettirmek yaralarımızı sarmak için ihtiyaç duyulan en önemli şey. Bu düşünceyle Metro Türkiye olarak depremlerin yaşandığı ilk gün itibarıyla desteklerimizi bölgeye ulaştırmaya başladık. Tedarik operasyonlarının kesintisiz devam edebilmesi ve yardımların bölge halkına en kısa sürede ulaştırılabilmesi için 7/24 esasıyla çalıştık. Tüm bunlar ilk anda devreye aldığımız çalışmalardı tabii.
Bölgelerde sahra mutfakları kurulmaya başladığı anda temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik desteklerimizi başlattık, ihtiyaçları olan gıda ürünlerini hızlıca mağazalarımız ile organize ederek onlara ulaştırdık. Bölgedeki halkın hijyen koşullarını iyileştirmek amacıyla hijyen ve temizlik ürünleri için de iş ortaklarımızla birlikte bölgeye yardımlarımızı ulaştırdık. Bebek bezi, bebek gıdaları, kıyafet, hayvan maması, hijyen ürünleri gibi birçok ihtiyaç malzemesini bölgeye sevk ederek yaraların sarılmasına katkıda bulunmaya çalıştık.
Ülkemizin, Türk mutfak kültürünü sahiplenen ve ürünleri ile özellikle gastronomi alanında hizmet sunan perakendecisi olarak kamu kurumları, STK’lar, dernekler, şef mutfakları ve okullar aracılığı ile yüz binlerce öğüne karşılık gelen gıda desteğinde bulunduk. Bağışta bulunduğumuz ürünlerle 20’den fazla sahra mutfağını desteklerken, toplamda 40’tan fazla kamu kurumu, STK ve şef ile güç birliği yaparak ihtiyaç sahiplerinin yardımına koştuk.
Bölgeye desteklerimiz sürüyor ama hem bu desteklerin sürdürülebilir olmasını sağlamak hem de bölgenin tekrar ayağa kalkabilmesine destek olmak için “yerel” odaklı farklı projelere de odaklanarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Yerellik, üstlendiğiniz en önemli sürdürülebilirlik başlıklarından biri. Bu konuda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
Türkiye’de faaliyet gösterdiğimiz 33 yıldır, yerel ürünü ve yerel üreticiyi yaşatma misyonunu üstleniyoruz.
Gastronomi sektörüne hizmet sunan ve yerelleşmenin önemine inanan bir perakendeci olarak ürünlerimizi temin ederken yerelliği ön planda tutuyoruz. Çünkü Türk mutfağının sürdürülebilirliğinin böyle sağlanabileceğine inanıyoruz. Üretim olmadan gastronomi sektörünün var olamayacağını bilerek yerel ürünleri ve üreticileri koruyoruz. Gelişmelerine ve tanınmalarına yardımcı olarak ekonomiye daha fazla katma değer yaratan çalışmalar ortaya koyuyoruz. İşte bu anlayışımızla, bölge üreticisine ve yetiştirdikleri ürünlere de sahip çıktık.
Deprem bölgesinde mevsim itibarıyla dalında, tarlada bekleyen ve artık hasat edilmesi gereken tarım ürünleri vardı. Ancak hem ekipmanların hasar görmüş olması hem de alıcıya ulaşmakta zorluk yaşamaları nedeniyle çiftçilerimiz ürünlerini hasat edip satmakta zorlanıyordu. Metro Türkiye olarak ürünlerin toplanmasını kolaylaştırabilmek için çiftçilere ekipman yardımında bulunduk ve dalında, tarlada bekleyen ve artık hasat edilmesi gereken tarım ürünlerinin kadın kooperatifleri aracılığı ile alımını gerçekleştirdik.
Hangi ürün çeşitlerinden ne kadarlık alım yaptınız?
Bugüne kadar toprakta ya da dalında kalan 800 tondan fazla meyve sebzenin alımını gerçekleştirdik. Alımını peşin olarak yapıp çiftçilere can suyu olmayı hedeflediğimiz bu ürünler arasında Hatay Arsuz limonu, Cİ tescil adayı Hatay beyaz balkabağı, Cİ tescil adayı Hatay Kırıkhan havucu, Cİ tescilli Hatay Kırıkhan siyah havucu, tatlı patates, lahana ve marul gibi bölgede yetişen yeşillikler bulunuyor.
Yardımlarımızı sürekli hale getirebilmek amacıyla bölgeden alımını sağladığımız ürünlerin hem çeşidini hem de miktarını sürekli artırıyoruz. Böylece bölgeye katkımız da artmış oluyor. Hedefimiz, yeni sezonda bu rakamı dört katına çıkararak 4.000 tona ulaştırmak.
Bu süreçte bölgedeki ürünlere ve üreticilere ulaşmak zor olmadı mı? Bunu nasıl başardınız?
Üreticilerimize ulaşmak, onlara yardımcı olabilmek adına satın almacılarımız köy köy geziyor. Öte yandan Metro Türkiye olarak uzun yıllardır kırsal kalkınmanın mihenk taşlarından biri olarak gördüğümüz kooperatiflerle birlikte çalışıyoruz. Kooperatifler sayesinde deprem bölgesinde de üreticilerle daha kolay irtibata geçiyoruz. Daha fazla üreticiye ulaşıp yeni ürün alımları yaparak desteklerimizi sürekli hale getiriyoruz. Özellikle de kadın kooperatiflerine destek veriyor, onlara gelir kapısı yaratıyoruz. Deprem bölgesinde de yine tüm alımları Mersinden Kadın Kooperatifi ve Zahide Ana Kadın Kooperatifleri aracılığı ile gerçekleştiriyoruz.
Kooperatifleri, kırsal kalkınma ve yerel ürünlerin ana kaldıracı olarak görüyoruz. Kazan-kazan ilişkisi üzerine kurulu bir ekonomik model üzerinden, küçük üreticiyi, kooperatifleşmeyi ve kadın istihdamını destekliyoruz. Günümüzde 800’ün üzerinde üretici örgütü ve kooperatif ile iş birliği yapıyor ve dolaylı olarak 100 binden fazla üreticiye dokunuyoruz. Kooperatiflerimize yerli tohumda yüzde 100 alım garantisi veriyor, ürün alımlarını destekliyor, onlara her konuda yol gösteriyoruz. İzlenebilirlik gibi çalışmalarımıza dahil ederek üreticinin hem dijitalleşmesini hem görünürlüğünü sağlıyoruz. Ürünün, tescil edilmesinden ihracatına ve restoran menülerine dâhil edilmesine kadar ürüne olan talebi artıracak tüm çalışmalarda destek oluyoruz.
Metro Türkiye ve yerel ürünler denince akla hemen Coğrafi İşaret geliyor. Bölgede buna yönelik çalışmalarınız oldu mu?
Evet, Metro Türkiye olarak biz hiçbir zaman ürünü sadece alıp rafa koymakla yetinmedik. Özellikle yerel ürünlere nasıl katma değer sağlarız, üreticilerimizi güçlendiririz diye kafa yorduk. Coğrafi İşaret bu konuda üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konu çünkü Cİ sayesinde yerel ürünlerin marka değeri kazanması ve üretim hakkına sahip çiftçisinin ekonomik açıdan güçlenmesi mümkün oluyor. Bu da kırsal kalkınma anlamına geliyor.
Ülkemizdeki coğrafi işaret tescilli ürünlerin yüzde 25’ini barındıran, bu açıdan büyük bir zenginlik taşıyan deprem bölgesinde de çalışmalarımızı bu anlayışla ele aldık. Tescil alma potansiyeli yüksek olan Hatay beyaz balkabağının tescil başvuru sürecini afetten kısa bir sonra başlattık. Bu konuda Antakya Ticaret Sanayi Odası, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Antakya Meslek Yüksek Okulu Aşçılık Bölümü Öğretim Görevlileri ile iş birliği yürüttük ve ürünün tescil başvurusunu Türk Patent Enstitüsüne yaptık. Coğrafi İşaret sayesinde yerel ürünlerin marka değeri kazanması ve üretim hakkına sahip çiftçisinin ekonomik açıdan güçlenmesi, kırsal kalkınmaya büyük oranda katkı sağlıyor. İki aydan kısa bir sürede, özellikle afet bölgesine özel bir ürünün başvurusunun tamamlanmış olması bizim için çok kıymetli.
Üreticinin yanı sıra gastronomi sektörünün de en önemli ortaklarından birisiniz. Bölgede sektör, depremden nasıl etkilendi?
Depremin meydana geldiği bölge, ülkemizin gastronomi kültürü açısından çok kıymetli. Hatay, Maraş, Malatya gibi Türk mutfağının öncü şehirlerinin yer aldığı bölgede hayat, şu anda bambaşka bir seyirde devam ediyor. Bölgede üreticiler gibi yeme-içme sektörü de ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya. Hem mekanlar hasar aldı hem de işgücü kaybı yaşandı.
Üreticilerin ve işletmecilerin bölgeye tekrar hayat verebilmesi için yeniden daha güçlü bir şekilde kurulacak şehirlerimizi tekrar gastronomi merkezi haline getirmeliyiz. Yerli ve yabancı turistin güven içinde buralara gelebilmelerini sağlayabilmeliyiz. İnsanlarımızın tekrar düzenlerini kurup yaşama tutunmalarını sağlamak çok önemli. Mekan sahipleri, ustalar, diğer sektör çalışanları buna dahil.
İşte bu nedenle Metro Türkiye olarak biz de sektörün en önemli iş ortaklarından biri olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek ve yerel lezzetleri koruyarak Türk mutfağının sürdürülebilirliğine destek vermek amacıyla ramazan ayı boyunca sürdürdüğümüz Benim İşim Benim Mutfağım projesini hayata geçirdik.
Benim İşçim Benim Mutfağım Projesi, deprem bölgesinde gastronomiye nasıl bir katkı sağladı?
Yaşadığımız depremler sonucunda gastronomi değeri olan işletmelerin zarar görmesine elbette kayıtsız kalamazdık. Ortaya çıkan zararı en aza indirerek öne çıkan değerli mekanlarımızın yaşamasına katkıda bulunmak istedik. Metro Türkiye olarak önce bu restoranlara ulaştık. Onların yeniden ayağa kalkabilmesinde bir can suyu olabilmek adına “Benim İşim, Benim Mutfağım” projesini hayata geçirdik.
Bir seferberlik olarak adlandırdığımız bu girişim ile gastronomi keşif platformumuz olan Gastronometro’yu ramazan ayında Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya’da yöresel mutfak kültürünü yaşatan dört restorana teslim ettik. Bu dört restoran, özellikle yemek tutkunların çok yakından tanıdığı Antakya Sultan Sofrası, MRŞ Maraş Paça Kebap Salonu, Malatya Hacı Baba Restaurant ve Antakya Pöç Kasabı ve Kebap Salonu…
Metro Türkiye’nin iftar organizasyonu da geleneksel olarak yıllardır burada gerçekleştiriliyordu aslında. Bu yıl ise kapılarımızı ramazan ayı boyunca özel bir projeye açmış olduk. Proje kapsamında her hafta bir restoran, Gastronometro’da kendine has menüsüyle iftar daveti yaptı. Konuklarını ağırladıkları iftar menülerini hazırlamak için ihtiyaç duydukları tüm gıda ürünlerini, şef ve servis elemanı ihtiyaçlarını, konaklama ve ulaşım masraflarını Metro Türkiye olarak biz karşıladık. Bu sayede hiçbir harcama yapmak zorunda kalmadıkları gibi tüm ciro, kâr olarak restoranlara kaldı.
Proje sayesinde elde edilen maddi destekle restoranların tekrar ayağa kalkmalarına destek olabilmek, bizim için büyük bir mutluluk. Maddi desteğe ek olarak onlara umut olduğumuz bu proje ile restoranlarımız, yörelerine özgü lezzetleri sunmaya devam edecek.
Benim İşim Benim Mutfağım Projesi ile başta belirlediğiniz hedeflere ulaştınız mı?
Hedefimiz ramazan ayı boyunca günde 100 kişi ağırlayarak toplam 2 milyon TL elde etmek ve böylece restoran başına 500 bin TL yardımda bulunabilmekti. Özel sektörün, STK’ların bu seferberliğe sağladığı katkı bu hedefimize ulaştık. Kişi başı ücretin 1.000 TL olarak belirlendiği iftar sofralarına gösterilen ilgi hepimizi çok mutlu etti. 80 kişilik kapasitesi olan Gastronometro’da, bu projeye olan yoğun ilgiyle yeri geldiğinde 150 kişilik davetlere ev sahipliği yaptık.
Gelir desteğinin yanında elbette bu proje, depremzede işletmelerin yeniden ayağa kalkabilmesi için bir umut da oldu. Ramazan ayının kucaklayıcı ve birleştirici ruhuyla hayat bulan projemiz ile dört yöresel restoranımızın ocağı inanıyoruz ki tekrar tütecek…