Japonya Nükleer Atıkları Okyanusa Saldı: Suçlu Kim?

Japonya Nükleer Atıkları Okyanusa Saldı: Suçlu Kim?

Çernobil Faciası’nın ardından nükleer felakete en yakın kazalardan biri, 2011 yılında Japonya Fukuşima Nükleer Santrali’nde yaşanmıştı. Uzun süren çabalar sonrasında kontrol altına alınan santral, kaza gününden beri atıl bir şekilde bekliyordu. Ancak Japonya Hükümeti, 2021 yılında nükleer santralde biriken radyoaktif kirliliğe maruz kalan suyun okyanusa boşaltılmasına karar verdi. Sonuç olarak santralin işleticisi konumundaki TEPCO enerji şirketi, geçtiğimiz gün radyoaktif atık suyu okyanusa yavaş yavaş boşaltmaya başladı.

Uluslararası kamuoyundan ise tepkiler gecikmedi. En sert tepkilerden birini veren Çin, seyreltilmiş radyoaktif atık suyun kendilerinin de kıyısında bulunduğu okyanusa boşaltılmasını “sorumsuzca ve bencilce” olarak değerlendirdi. Japonya ise Çin’i iki yüzlü olmakla kınadı. Peki, suçlu kim?

Nükleer Atıklar Kontrol Edilemiyor

Japonya Nükleer Atıkları Okyanusa Saldı: Suçlu Kim?
Fotoğraf: Flickr | IAEA Imagebank

Geçtiğimiz çarşamba günü başlayan radyoaktif atık su boşaltımının toplamda 30 yıl sürmesi planlanıyor. İlk aşamada Mart 2024 tarihine kadar toplamda 31 bin 200 ton seyreltilmiş radyoaktif atık, okyanusa karışacak. Daha sonrasında ise aşamalı olarak boşaltım yıllar boyunca devam edecek.

Alınan karar sonrasında Çin, yalnızca Japonya’yı protesto etmekle kalmadı. Okyanusların kirlendiğini belirterek Japonya’dan balık ihracatını tamamıyla durdurduğunu açıkladı. Ancak Japon yetkililere göre Çin, bu konuda oldukça “iki yüzlü” davranıyor. TEPCO sözcüsü Keisuke Matsuo, basın açıklamasında, “Analiz edilen değerin hesaplanan konsantrasyona eşit olduğunu ve litre başına 1500 bekerelin altında olduğunu teyit ettik” dedi. Güvenlik standartlarına göre tehlikeli atık su, litre başına 60 bin bekerel olarak ölçülüyor. Öte yandan Fukuşima Faciası sonrasında Japon Hükümeti’nin bölgedeki tehlikeli radyasyon seviyesini olması gerekenin çok daha üstüne çıkararak insan sağlığını hiçe saydığı düşünüldüğünde, uluslararası kamuoyunun ve bilim insanlarının şüpheciliği oldukça anlaşılabilir.

Çin’in balık ambargosu sonrasında Japonya Başbakanı, diplomatik kanallar yoluyla iletişimde olduklarını ve gerekli bilimsel analizleri Çin’e sağlayacaklarını söyledi. Öte yandan bazı Japon yetkililer ve bilim insanları, Çin’in kendi nükleer santrallerinde Fukuşima’dakinden çok daha yüksek trityum seviyesine sahip atık suları okyanusa boşalttığını iddia etti. İddialar sonrasında Çin Dişişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, yaptığı basın toplantısında, “Fukuşima nükleer felaketinde eriyen reaktör çekirdekleriyle doğrudan temas eden radyoaktif atık su ile normal çalışma halindeki nükleer santrallerden salınan su arasında temel bir fark vardır. Bunlar doğaları gereği farklıdır ve ele alınmaları için farklı düzeylerde karmaşıklık gerektirmektedir.” dedi. Greepeace ise yaptığı araştırmada Fukuşima’dan salınan atık suyun radyolojik risklerinin tam olarak değerlendirilmediğini ve suya salınacak olan trityum, karbon-14, stronsiyum-90 ve iyot-129’un biyolojik etkilerinin göz ardı edildiğini söyledi.

Bilim insanları ve politikacılar arasındaki tartışma sürerken son yaşanan olay, ülkelerin radyoaktif kirlenmeye karşı hala yeterli çözümler üretemediğini gözler önüne serdi. Az veya çok, her gün binlerce metreküp radyoaktif atık okyanuslara, toprağa ve havaya karışıyor. İklim aktivistleri ise yakın gelecekte patlak verebilecek bir radyoaktif kirlenmeye karşı ülkelerden kesin çözüm bekliyor.

Kapak Fotoğrafı: Wikimedia Commons