Yeni bir yıl, pek çok şeyle bağdaştırılabilir. Ancak biraz klişe ve klişe olduğu kadar da gerçek olan bir söylem var ki yeni yıl, yeni umutlar demektir. Peki, ekolojik dengesizliklerin, savaşların dört bir yanımızı sardığı bu dönemde umutlu olmak mümkün mü? Her şeyden önemlisi önümüzdeki on yılların küresel anlamdaki en büyük tehdidi olduğuna artık emin olduğumuz iklim değişikliği ile mücadele konusunda ne kadar iyimser bir yaklaşıma sahip olabiliriz? Dünya, iklim değişikliğini yenebilir mi? Tüm bu sorular aklınızı kurcalıyor ve eko-anksiyete sahibi olmaya doğru adım adım ilerliyorsanız doğru yerdesiniz! İklim değişikliği ile olan mücadelemizde geleceğe umutla bakmak için sahip olduğumuz 5 nedeni sıraladık…
Sürdürülebilir Teknolojiler
Kimi zaman sorunun nedeni, aynı zamanda sorunun çözümü de olabilir. İklim değişikliğinin, özellikle Sanayi Devrimi sonrasında artan üretim ve tüketim alışkanlıklarımızla bağlantılı olduğunu biliyoruz. Tabii ki bu “hiç durmadan üretim” davranışımızı sağlayan ise insanlık olarak geliştirdiğimiz teknolojiler oldu. Ancak ne yazık ki geçtiğimiz yıllarda kullandığımız pek çok teknoloji, gelecek için sürdürülebilir değil. Öte yandan tarihin en başından beri bir saniye bile durmadan gelişen insanlık, bu soruna çözüm olacak sürdürülebilir teknolojiler geliştirmeye de devam ediyor.
Karbon yakalama ve depolama teknolojileri, temiz ve yenilenebilir enerji çalışmaları, pek çok farklı üretim alanında sürdürülebilir ham maddelere yönelim gibi çok sayıda sürdürülebilir teknoloji hayatımıza girmeye başladı bile. Elektrikli veya hibrit otomobillerin yaygınlaşması, kendi kendine yetebilen sıfır enerjili binaların tercih edilmesi ve akıllı şehir teknolojileri gibi yeniliklerle geleceğe çok daha umutla bakabiliyoruz. Üstelik günümüzde geliştirilen inovasyonlarda sürdürülebilirlik yaklaşımı, artık bir alternatif değil bir zorunluluk olarak görülüyor. Dolayısıyla yakın gelecekte “teknoloji” kelimesinin başına “sürdürülebilir” sıfatını eklememiz dahi gerekmeyebilir. Hayatımıza giren her yeni inovasyon, zaten “doğal olarak sürdürülebilir” bir hale gelebilir.
Yükselen Toplumsal Farkındalık
Sürdürülebilirlik ile ilgili yazılarımızın pek çoğuna “Her geçen gün daha da önem kazanan…” gibi ifadelerle başladığımızı fark etmişsinizdir. Bu durum, aslında iklim değişikliği ile mücadelede umutlu olmak için en büyük nedenlerimizden bir tanesi. Yaşamın her alanındaki sürdürülebilir davranışlarımız, uzun vadede geleceğimizin çok daha pozitif yönde ilerlemesini sağlayabilir.
Pew Research Center tarafından Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da yer alan ve gelişmiş ekonomiye sahip 17 ülkede yapılan bir araştırmada, anket katılımcılarına iklim değişikliğiyle ilgili endişeleri soruldu. Ankete göre katılımcıların %72’si iklim değişikliği sonuçlarının onları bireysel olarak etkileyeceğinden endişe duyduğunu belirtti. Aynı grubun %80’i ise iklim değişikliğiyle mücadele içinde yaşam tarzlarında değişikliğe gitmeyi planladıklarını iletti.
Öte yandan sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile mücadele konusunda yaşanan farkındalığı, artık bu ekolojik değişimin sonuçlarını somut olarak görüyor olmamıza da bağlayabiliriz. Özellikle son yıllarda yaşanan aşırı sıcak havalar, orman yangınları, sel felaketleri gibi üzücü olaylar, pek çok kayba neden olmasının yanında aslında tehlikenin boyutuyla ilgili farkındalığımızı da artırıyor.
Sürdürülebilirlik Yatırımları
İklim değişikliği belki de insanlık tarihinde bugüne kadar gördüğümüz en küresel sorunlardan bir tanesi. Dolayısıyla bu sorunla mücadele konusunda küresel bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor. Bunun gerçekleşmesini sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi ise iklim anlaşmaları. Paris İklim Anlaşması başta olmak üzere Birleşmiş Milletler veya Avrupa Birliği düzeyinde alınan pek çok karar, devletlerin, özel sektörün ve hatta toplumların sürdürülebilirlik yaklaşımlarını öncelemesini sağlıyor.
Geçtiğimiz yılın (2022) eylül ayında Dünya Bankası, 2022 mali yılı için iklim değişikliği özelinde 31,7 milyar dolarlık bir kaynak ayrıldığını ve bunun tarihi bir rekor olduğunu açıklamıştı. Öte yandan Avrupa Birliği de 2035 yılına gelindiğinde fosil yakıt kullanan araçların satışını kademeli olarak bitireceğini duyurdu. Uluslararası kuruluşların yanı sıra pek çok gelişmiş ülke de sürdürülebilirlik dönüşümleri için devasa yatırımlar yapmaya devam ediyor. Dünyanın en büyük rüzgar türbini santralini inşa etmek için kolları sıvayan Çin, bu projesiyle yılda 43.3 cigavat (GW) temiz enerji üretmeyi amaçlıyor.
Sektör fark etmeksizin sürdürülebilirlik yatırımları özel sektörün de fazlasıyla gündeminde. Finans dünyasından otomotiv sektörüne, moda kuruluşlarından teknoloji devlerine kadar pek çok firma, geliştirdiği ve ürettiği ürünlerin çok daha sürdürülebilir ve çevre dostu olması için uğraş veriyor.
İklim Aktivistleri ve Gençler
Kimi zaman eylem biçimleri çokça tartışılsa da iklim değişikliğiyle mücadele ve bu alanda farkındalık yaratılması konusunda gençlere çok şey borçlu olduğumuz bir gerçek. İsveçli genç iklim aktivisti Greta Thunberg’in 2019 yılında Birleşmiş Milletler’de dünya liderlerine hitaben yaptığı konuşma, herkesçe çok konuşulmuştu. Thunberg ile tanıdığımız ve arkasından Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinden genç iklim aktivistlerinin mücadelesini gıpta ile takip ettiğimiz Fridays For Future hareketi ise gelecek için umut dolmamızı sağlıyor.
Öte yandan uzun yıllardan beri gezegenimizin ekolojik dengesi için mücadele eden gönüllü sivil toplum kuruluşlarının çabaları da harika bir umut kaynağı. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda toplumları ve hükümetleri harekete geçmeye davet eden STK’lar, iklim değişikliğine karşı sürdürmemiz gereken kolektif mücadelenin öncüleri arasında yer alıyor.
Çözümü Biliyoruz…
İnsanlık tarihi; salgın hastalıklar, savaşlar, kıtlık gibi pek çok tehditle mücadele etmek zorunda kaldı. Binlerce yıllık geçmişimizde bir şekilde tüm bunların üstesinden gelmeyi başardık. Yine benzer çapta sonuçlara gebe olan ancak tam anlamıyla kendi ellerimizle yarattığımız bir problemle karşı karşıyayız. İklim değişikliğiyle mücadele konusundaki en önemli avantajlarımızdan bir tanesi ise çözümü tam anlamıyla biliyor olmamız.
Birleşmiş Milletler ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından ortaya konan projeksiyonlar, küresel çapta karbon salımlarını hızla düşürdüğümüz takdirde gezegenimizin ortalama ısınmasını ilk etapta 1.5 santigrat dereceyle sınırlayabileceğimizi, uzun vadede ise senaryoyu lehimize çevirebileceğimizi gösteriyor. Üstelik bu araştırmalar, karbon salımlarını düşürmek için neler yapmamız gerektiğini de tek tek ortaya koyuyor. Yani tehlike büyük ancak umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek yok; çünkü problemin çözümü elimizde… Tek yapmamız gereken bugüne kadar sahip olduğumuz alışkanlıkları ve yaşam tarzını doğayla uyumlu bir şekilde değiştirmek, yaşamın her alanında sürdürülebilirliği önceleyen bir yaklaşım benimsemek.