Bir Enteresan Okul: Fizyokrasi Nedir?

Bir Enteresan Okul: Fizyokrasi Nedir?

18.yy. Fransa’sında Versailles Sarayı’nda XV. Louis’in hekimi Quesnay ve birkaç Fransız aydın, belki de yakın tarihin en ilginç ve fakat en az önemsenen ekollerinden birini kurdular: Fizyokrasi. Peki fizyokrasi nedir ve fizyokrasi özellikleri nasıl anlatılabilir?

Bu görüş, pek uzun sürmemesine ve döneminde de fazla ciddiye alınmamasına rağmen bugün içinde yaşadığımız dünyayı anlamak için oldukça ilginç bir örnek. Bildiğiniz üzere fikir tarihinde hemen her görüş, bir fikre antitez olarak sunulmuş ve bu fizyokrasi için de geçerli. O yıllarda Avrupa’ya merkantilist düşünce hakim. E haliyle bir şey Avrupa’ya hakim olunca dünyaya da hakim oluyor. Merkantilizm, feodalizmin yıkılışından sonra coğrafi keşifler ve yeni buluşlar sayesinde Avrupa ticaretinin geliştiği, daha doğrusu ticari kapitalizmin doğduğu bir dönemde ortaya çıktığı için nasıl desek… Biraz kötü kötü. 

Merkantilizmde; altın, gümüş gibi kıymetli madenler ekonominin temelini oluşturuyor ve bir ülkenin bu madenleri elde edebilmesi için başka ülkeleri sömürmesine yeşil ışık yakılıyor. Bu madenlerin ülkeye girişi teşvik edilirken devlet, çıkmaması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Neredeyse bütün harcamalar sanayi için yapılırken öyle tarım falan pek de önemsenmiyor. Bir de alışık olduğumuzun aksine işçi ücretleri için tavan fiyat politikası uygulanıyor. Yanlış okumadınız evet tavan… Öyle işgücüne çok para ayrılmıyor. Hatta daha ucuz işgücü için nüfus artışı destekleniyor. Bu sayede savaşacak daha çok askere sahip olunması da cabası…

Fizyokrasi Nedir?

Durumlar böyleyken Quesnay, Turgot ve Diderot gibi önemli isimlerle beraber bu iş böyle gitmez diyor ve sürdürülebilirlik gibi kavramların hala hak ettikleri önemi göremedikleri günümüzden baktığımızda oldukça dikkat çekici olan fizyokrasi fikrini ortaya atıyor. Hem de 300 yıl kadar önce… Bu görüşe göre insan, içinde yaşadığı doğanın bir parçası ve insan toplumları bu doğanın düzenine göre yaşamalılar. Devletin kontrolcü rejimine karşı da bugün hala kullanılan, ‘’Laissez faire, laissez passer’’ sloganını literatüre kazandırmışlardır.

Yani; ‘’Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.’

Fizyokratlar, zamana ve mekana bağlı olmaksızın geçerli olabilecek evrensel bir iktisadi düzen belirlemeye çalışmışlar. Bunun dönemi için fazlasıyla idealist bir girişim olduğu yadsınamaz sanırım. Bu görüş, toplumu üç ana sınıfa ayırır: toprak sahibi zenginler, zanaatkarlar – tüccarlar ve son olarak da çiftçiler. Fizyokratlara göre her şey tarımdır. Yalnızca topraktan alınan fayda zenginlik olarak tanımlanabilir ve haliyle bütün yatırım da doğaya yapılmalıdır. Çünkü yalnızca toprak ona verilenden fazlasını sunabilir insanlara. Tüccarların oluşturduğu mübadeleye dayalı ekonomiyi faydasız olarak görürler. Fizyokratlar için her şey üretimdir. Devletin ya da başka bir gücün ekonomiye müdahale etmesinin gerekmediğini düşünürler. Tabiatın müdahale edilmediğinde kendi düzenine girdiği gibi ekonominin de kendi kendine zamanla düzene gireceğine inanırlar. Hatta öyle ki vergiye de gerek duymazlar. Sadece toprak sahiplerinden vergi almak yeterlidir. Çünkü zaten kalan her gelir emeğe dayalıdır.

Neden Olmasın?

fizyokrasi nedir

Fotoğraf: Lukas

Tabii fizyokratları bugünden bakınca pek çok şekilde eleştirmek mümkün. Fakat literatürümüze GSMH gibi kavramlar kazandıran, emek-değer teorilerinin gelişmesini sağlayan ve bugün hala kullandığımız gelir-gider tablosunun temelini atan bu insanlara farklı bir perspektif kazanabilmek adına hiç değilse bir bakış atmalıyız. Çünkü bugün içinde yaşadığımız küresel ekonomik düzenden duyduğumuz kaygının bir benzerini duydukları ortada. Bugün postmodern bir şekilde devam eden, zenginliğin metalarla ölçüldüğü sömürü düzenine ve tabii sürdürülebilir bir düzenin kısa vadeli kar için hiçe sayılmasına yüzlerce yıl önce bizler gibi karşı çıkmışlar. Belki de fizyokratların fikirleri üzerine günümüz şartları ve teknolojik imkanlar dahil edilerek tamamen sürdürülebilir bir evrensel ekonomik düzen tahsis edilebilir.

Neden olmasın?