sergi

İBB Kültür AŞ ve Piramid Sanat’tan “100. Yıl Perspektifinde Sanat” Sergisi

Güncelleme Tarihi: 6 Aralık 2023

İBB Kültür AŞ ve Piramid Sanat’ın iş birliğiyle gerçekleştirilen 100. Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaşın Serüveni sergisi, 81 farklı çağdaş ve modern sanatçının eserini sanatseverlerle buluşturuyor. Taksim Sanat ve Piramid Sanat olarak iki farklı alanda sergilenen eserler 14 Ocak tarihine kadar ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. Modern ve çağdaş Türk eserlerine yer verilen bu sergi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına ithaf edildi. 

sergi

İçerisinde modern ve çağdaş tarzda 81 adet sanatçının eseri bulunan “100. Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaş’ın Serüveni” sergisi, İBB Kültür AŞ ve Piramid Sanat’ın ortaklığı ile ziyaretçilerine açıldı. Sergi açılışına çok sayıda sanatçı ve sanatsever katılım sağladı, 14 Ocak tarihine kadar da pek çok ziyaretçinin eserleri incelemek için sergiye gitmesi bekleniyor. Modern ve çağdaş terimlerine farklı yorumlarını katarak pek çok farklı kuşaktan seyirciyi bir araya getiren bu serginin küratörlüğünü Bedri Baykam üstlendi. 

sergi

14 Ocak 2024 tarihine kadar Taksim Sanat ve Piramid Sanat olmak üzere iki farklı alanda sergilenecek olan bu eserler, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından bir sanatçı olan Nazmi Ziya Güran’dan günümüzde faaliyetlerini sürdüren çeşitli genç sanatçılara kadar pek çok farklı sanatçının gözünden modern ve çağdaş ikilisini yorumluyor. Türkiye’de Modern ve Çağdaş’ın Serüveni adlı sergide Türk kültürünün çağdaş sanatına yer etmiş sanatçıların işleriyle bütünleşmelerini yansıtan ve sanata dair bakış açılarını sergileyen önemli sanat eserleri ziyaretçilere sunuluyor. 

sergi

Türkiye tarihinin önemli bir unsuru olan modern ve çağdaşın yolculuğu, yalnızca Piramid Sanat ve Taksim Sanat’ta sergilenmenin yanı sıra, İstanbul’da bulunan metrolarda ve şehrin dört bir yanındaki ekranlarında Ouchhh eserleri ile de sanatseverleri karşılıyor. 

Görkem Candan’ın en önemli eserlerinden biri olan Atatürk heykeli de 100. Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaş’ın Serüveni sergisi kapsamında ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim yaşatmak için Müze Gazhane’ye konumlandırılacak. 

sergi

Efsanevi Sanatçı Belkıs Mustafa’nın Nadide Eseri “Kavun ve İncir” 100 Yıl Sonra Tekrar Ziyarete Açıldı 

sergi

14 Ekim 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği tarafından Ankara’da açılan “1. Ankara Resim Sergisi”, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk sergisi olarak Türk Ocağı’nda ziyarete açılmıştır. İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin ilk Türk kadın mezunu olan Belkıs Mustafa, bu sergide “Kavun ve İncir” adlı eseri ile sergide yer almıştır. Sergideki eserleri bizzat gidip inceleyen Mustafa Kemal Atatürk, sonrasında bir mektup ile Kavun ve İncir eserinin Milletvekili Ahmet İhsan Pehlivanlı koleksiyonuna girmesini rica etmiştir. O günden itibaren 100 yıldır ziyaretçiyle buluşmayan Kavun ve İncir eseri, Cumhuriyet’in 100. yılına bir hediye niteliğinde “100 Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaşın Serüveni” sergisinde görücüye çıkarıldı. Serginin onur konuğu olarak seçilen Belkıs Mustafa’nın Kavun ve İncir eserini tüm sanatseverlerin mutlaka gidip görmesini tavsiye ediyoruz. 

sergi

Sergide Eserlerini İnceleyebileceğiniz Sanatçılar:

Nazmi Ziya GÜRAN • İbrahim ÇALLI • Mihri MÜŞFİK • Namık İSMAİL • Hamid GÖRELE • Cemal TOLLU • Abidin ELDEROĞLU • Fahrelnissa ZEİD • Fikret MUALLA • Ali Avni ÇELEBİ • Nurullah BERK • Hale ASAF • Sabri BERKEL • Bedri Rahmi EYÜBOĞLU • Abidin DİNO • Ferruh BAŞAĞA • Şükriye DİKMEN • İlhan KOMAN • Kayıhan KESKİNOK • Neşet GÜNAL • Nejad Devrim MELİH • Mübin ORHON • Adnan TURANİ • Orhan PEKER • Adnan ÇOKER • Turan EROL • Burhan DOĞANÇAY • Özdemir ALTAN • Ömer ULUÇ • Erol AKYAVAŞ • Yüksel ARSLAN • Altan GÜRMAN • Devrim ERBİL • Nil YALTER • Tomur ATAGÖK • Neş’e ERDOK • KOMET • NEVHİZ • Nur KOÇAK • İpek DUBEN • Seyhun TOPUZ • Jale N. ERZEN • Meriç HIZAL • Yalçın GÖKÇEBAĞ • Koray ARİŞ • Muzaffer AKYOL • Tülin ONAT • Balkan Naci İSLİMYELİ • Ekrem KAHRAMAN • Osman DİNÇ • Azade KÖKER • Bünyamin ÖZGÜLTEKİN • Yusuf TAKTAK • Aydın AYAN • Serhat KİRAZ • Suzan BATU • Kezban Arca BATIBEKİ • İsmet DOĞAN • BUBİ • Server DEMİRTAŞ • Ahmet ORAN • Selma GÜRBÜZ • Temür KÖRAN • Mustafa KARYAĞDI • Şükran MORAL • Gül ILGAZ • Mehmet YILMAZ • Murat GERMEN • Varol TOPAÇ • Genco GÜLAN • Haluk AKAKÇE • Leyla EMADİ • Ardan ÖZMENOĞLU • Hayal İNCEDOĞAN • OUCHHH • Ertuğrul AKYÜZ • Gökhan TÜFEKÇİ • Tayfun GÜLNAR • Sebuh Görkem CANDAN • Şevval BAŞALAN

100. Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaş’ın Serüveni sergisinin onur konuğu ressam ve eseri: Belkıs Mustafa “Kavun ve İncir”

Bedri Baykam: “Bu sergiye belki yüz elli sanatçı almak isterdim…”

Bedri Baykam
Serginin Küratörü: Bedri Baykam

Genel Yayın Yönetmenimiz Bihter Ayyıldız, İBB Kültür A.Ş. ve Piramid Sanat iş birliğinde gerçekleştirilen serginin küratörü Bedri Baykam ile bir araya geldi. Sergiyi ve Türkiye’de sanatın geldiği yeri sordu, Baykam cevapladı. İşte röportajımız…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ ve Piramid Sanat iş birliğiyle Cumhuriyet’in 100. yılına atfettiğiniz “100. Yıl Perspektifinde Sanat” sergisi için bir aradayız. Sergiyi hem Taksim Sanat’ta hem de Piramid Sanat’ta gezdim. Çıkış noktanız neydi? Bu proje size mi aitti yoksa “100. yılda böyle bir şey yapalım.” teklifiyle size mi geldiler?

Benim projemdi. Ben Taksim Sanat’a gittim. Çünkü Piramid Sanat’ın hem alt hem üst katını kullanmamıza rağmen bu proje için istediğim alanı yaratamamıştım. Daha geniş kapsamlı olması için bir espasa daha ihtiyacım vardı ve bu merkezin de bizimle aynı mahallede olması lazımdı. Taksim Sanat, hem geniş mekanıyla hem de bize yürüme mesafesi 4-5 dakika yakınlıkta olmasıyla çok uygundu. 

Taksim Sanat’ın yöneticisi Özlem Çolakoğlu ile konuyu görüştüm. Sonra Kültür AŞ’nin Genel Müdürü Murat Abbas Bey’le projeyi teyit ettik. Son beş aydır da yaşama geçirmekle meşguldüm. 100. yılda bu sergiyi Atatürk’e ithaf ettik. 100. yılda Türk sanatçılarına ve Atatürk’e böyle bir manevi saygı sergisi yapmadan geçseydik gerçekten çok üzülürdüm. 

Osman Hamdi Şeker, Ahmet Paşa, Süleyman Seyit tabii ki bizim temel taşlarımız, onlara saygımız sonsuz. Ama bu serginin kapsama alanı Cumhuriyet dönemi sanatçıları. Bu isimlerin sergide yer almamalarının nedeni bu. 

Yani 1923-2023 arasını aldığımız için bu önemli isimler yoklar. Bu sergiye belki yüz elli sanatçı almak isterdim ama mekan bu kadarına yetiyordu. Belki çok zorlayıp espası, duvarları biraz daha farklı kullansam doksana kadar çıkabilirdim. Ama o zaman görsel olarak biraz daha kaotik bir manzara olabilirdi ve o yönde eleştiriler alırdık diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu sergide olmayan sanatçılar da olan sanatçılar kadar değerli. Temsili bir kesit alarak her dönemi yansıtmaya çalıştık. 

Mesela Paris ekolü Türk sanatçılarının hepsi sergide yok ama bir kısmı var. Yani Nejat Devrim, Mübin Orhon, Abidin Dino var. Paris’e gelip giden Fahrünnisa Zeyd var. Daha sonraki dönemden Ömer Uluç, Komet var. Örneğin Avni Arbaş, Selim Turan, Albert Bitran gibi isimler yok. Yani aslında seçilenler daha iyi gibi bir durum söz konusu değil sadece o dönemi temsil etmek istedik. Türk empresyonistlerinden Nazmi Ziya var, Namık İsmail var ama dönemin her ismi maalesef yok. 

Dolayısıyla tüm dönemlerin değişik akımları, stilleri, kesitleri, sanatçı ruhlarının her birinden temsiliyet olsun istedim bu nedenle her sanatçıyı da alamadım tabii ki. 

Tabii, bu sergi çok güzel bir panorama oluşturuyor. Röportaj öncesinde de sizinle konuşmuştuk; çok fazla galerilere, sergilere ve müzelere giden kişiler olarak çok aşina olduğumuz eserler var. Ama bu serginin bir ayağının metro yolunda olması aslında galeri ve müze ilişkisi olmayan insanlar için de çok ufuk açıcı. 

Taksim Sanat’ta olması halk için gerçekten çok iyi. Çünkü kendi hayatında yolu galeriye veya müzeye düşmeyen insanlar Türk sanatında böyle şeyler olduğunu ve gerçek sanat eserlerini ücretsiz olarak görebilme imkanı bulacak. Dikkat ederseniz üç sergi de gerek eserler gerek sunum açısından zaten müze kalitesinde. Aslında küratörler için de bu sergiyi görmek güzel bir deneyim olabilir. 

Ben bu sergiyi kafamda ilk planladığımda geleneksel olarak düşünüp eserleri kronolojik olarak asmak istedim. Taksim Sanat’a sadece eski resimleri koysak, buraya sadece yenileri koysak ya da tam tersini yapsak nasıl olur, diye düşündüm. Çok daha sıkıcı bir sergi olurdu herhalde. Halbuki şimdi eserler birbirini körüklüyor. 

Zaman atlamalarıyla 1940 resmi 1980 resminin ve 2010 resminin yanında. O yan yana duran zaman-boyut atlamaları arasında, sanatta nereden nereye, nasıl değişiklikler yaşanmış tokat gibi görüyoruz. Bu eserler birbirlerinden güç alıyorlar. Bu açılışta ve sergide sanki bu sanatçılar bu yüzyıl üstünden kadeh tokuştursun, birbirini tanımayanlar bir araya gelsin, böyle bir kavramsal manevi hava da oluşmasını istedim. O hissim, kuşakların birbirleriyle buluşması şeklinde yaşama geçti… 

Benim Cumhuriyet’in 100. yılında en çok önemsediğim şey, aslında da Atatürk’ün de yapmaya çalıştığı şey; bir medeniyeti inşa ederken onun bütün temelini ve gücünü, kültür ve sanatla vermek. Ve aslında nihayete ermemiş ve son dönem hükümet politikalarıyla da iyice yavaşlamaya, duraklamaya girmiş bir konu bu. O yüzden yine müze ve galerilerle çok ilişki içerisinde olmayanlar için soru işaretleri bırakan bir kürasyon var. Anakronik olması, dönemler içindeki tarz farklılıkları… 

Bence bir sanat etkinliğinden karmaşık duygularla ayrılmak ve sorgulamak asıl elde edilmesi gereken nihai amaç gibi geliyor. Artık o sorgulama, merak insanın bundan sonraki yolculuğuna da bir ışık tutmuyor mu? 

Kesinlikle öyle. Bu serginin baş mimarı Atatürk. Öte yandan Cumhuriyet döneminde açılan ilk sergi Cumhuriyet’ten 15 gün önce, 14 Ekim 1923’te açılmış. Ve o sergiden bir yapıt Taksim Sanat’ta var. Belkıs Mustafa’nın Kavun ve İncir isimli eseri… 

Atatürk’ün önünde arkadaşlarıyla kadeh kaldırdığı bir resmin bu sergide aramızda olması beni heyecanlandırıyor. Atatürk’ün ricası üzerine Milletvekili Ahmet İhsan Pehlivanlı resmi almış.

“Hem eski hem yeni sanatçılarımızın kapışılıyor olması lazım.”

İnsanları koleksiyonerliğe teşvik ediyor… 

Atatürk’ün şu cümlesini tekrarlamak istiyorum: “Milli hükümetin merkezine büyük bir ümit ile gelmiş, hakiki ve acı mahrumiyetlere rağmen sanatın şulesini söndürmemek için çok fedakarlıkla çalışan ressamlarımızın buradan kırgın olarak dönmemeleri, hepimizce arzulanır ve lüzumludur.” Yalnız önünde kadeh tokuşturup kutlamayın, bu resimlere gerçekten para harcayın diyor. Bu çok önemli bir çünkü sanatçıyla empati kuruyor. 

Maalesef Atatürk ve İnönü’den sonra sanata ve sanatçıya değer verdiğini fiili olarak gösteren hükümetler gelmedi. Düşünün ki Atatürk döneminden sonra hiç yeni, modern bir çağdaş sanat müzesi açılmadı. Piramid Sanat, İstanbul Modern, Sabancı Müzesi hepsi özel girişimler… 

Normalde devletin, Türkiye’nin her bölgesinde modern ve çağdaş müzeler açması lazım. Bunların birbiriyle rekabette olması ve büyük şehirlerin belediye müzeleri açarak bu rekabete katkıda bulunması lazım. Normalde hem eski hem yeni sanatçılarımızın kapışılıyor olması lazım. Maalesef hiç böyle bir durum yok. İstanbul’da yazın, 2023’ün yarısını bitirmişken hala büyük bir sergi hareketi olmadığını gördüğüm için bu serginin başlangıcını temmuz ayında verdim. 

Atatürk’ün 14 Ekim 1923’te açtığı sergi ve isimleri koleksiyonerliğe teşvik etmesi ile sizin tüm bu eserleri koleksiyonlardan toplamanız arasında bir paralellik görüyorum. Aslında siz burada koleksiyonerliği de ön plana çıkarıyorsunuz ve Türkiye’de kimlerin koleksiyonlarında hangi eserler var diye iz sürüyorsunuz. Aslında bu iz sürme de sizin yeniden teşvik edişiniz gibi…

Evet, doğru. Ben de bir koleksiyonerim. Seçtiğim isimlerden yirmisini kendi koleksiyonumdan koyabilirdim ama kendi koleksiyonumdan sadece 5 tanesini koydum. Koleksiyonerlik, güzel bir hastalık. En az çocukken yaptığımız pul koleksiyonu kadar değerli. Elimde kendi eserlerim dışında 750-800 civarı sanat eseri var. Önümüzdeki bir iki yıl içerisinde de kendi koleksiyonumdaki eserlerin bir sergisini yapıp onların Türkiye’nin farklı yerlerinde sergilenmesini istiyorum. 

Peki müze projeniz var mı? 

Elimde Türkiye’de açılabilecek en önemli, büyük müzelerden biri için dev bir altyapı var. İki yaşından beri yaptığım tüm resimler, koleksiyonlarda olanlar veya yurt içi-yurt dışı bazı galerilerde olanlar hariç dev bir belge, gazete, fotoğraf arşivi ve sayısız kitap var. Konuyla ilgilenenlerin müracaat etmeleri rica olunur. Yani bu konuda bir partnerliğe açığım. 

Günümüzde de çağdaş sanatta son 10 yılda çok fazla isim türedi. Ben bir kütüphanesi, arşivi olmayan, yaptığı ana dal sanatının dışında başka bir sanatla yakından ilgilenmeyen bir sanatçıya kendi çapımda – bir sanat tarihi mezunu olarak – sanatçı diyemiyorum. Bir derinliği, bir meselesi, kendinden sonraki nesillere bir tarih devretme arzusu olmayan birisi bence sanatçı değildir. O yüzden bence Türkiye’de en zayıf yanımız arşiv. Bu arşivleri kamusal alana aktarmak ve kamusal hafızanın bir parçası yapmak gerekiyor. Bu sergi de belki kamuya açıldığınız, çünkü burası bir sanat galerisi…

Biz bir sanat galerisi değiliz, sanat merkeziyiz.

Doğru. Buraya gelen insanlar aslında belli bir kesim. Ama metrodaki insanların hiç aklında yokken orada ne olduğunu merak ederek içeri girdiklerinde gözlerine bir şeyin ilişmesi bile bence artık başka bir dünyaya açılan adım oluyor.

Kesinlikle doğru. Biz bir sanat galerisi değiliz derken neyi kastettiğimi de biraz açmam gerekir. 

Bu sergi, hazırlanış ve sergilenme süreci de dahil en az altı ayımızı aldı. Bu altı ayın parasal hiçbir getirisi yok. Bu resimlerin hiçbirisi de satılık değil. Bu görmüş olduğunuz tüm çark, sadece bu işi sunmak için çalışıyor. Türk sanatına, Cumhuriyet’e, Atatürk’ün manevi huzuruna ve Türk halkına sanat üstünden bir jest yapmak için yapılmış bir sergi. Bunun panelleri yapılıyor, kataloğu çıkıyor, röportajları veriliyor… Burada büyük bir emek var ve hiçbir parasal getirisi yok. 

Bir galeri bunu yapmaz, sergi açar ve satmaya çalışır. Yenisini koyup onu satmaya çalışır ve bir para üretimi yaratır. Evet biz de resim satarak sistemimizi çevirmeye çalışıyoruz ama ana işimiz o değil. Yani biz yalnızca resim satıp para üretmek için kurulmuş bir kurum değiliz. 

Ürettiğimiz kitaplar, sergiler, kavramsal sergiler, tarihsel sergiler, siyasi sergiler, yapılan söyleşiler, film gösterimleri… Büyük bir emek var ve bu emek yalnız tarih için, tarihi aktarım için. 

Piramid Sanat, para hırsıyla kurulmuş bir işletme değil, tarihe bir iz bırakmak, toplum ve sanat arasında köprü görevi kurmak için kuruldu. Piramid’in arkasında ne bir banka, ne bir holding, ne de büyük bir belediye var. Yalnız benim veya Piramid’in diğer sanatçılarının satılan işleriyle Piramid, başka hiçbir kaynağı olmadan kendini finanse ediyor. Bu durumda olmasına rağmen ana işimiz tarih üretimi. 

Örneğin; geçen yıl Zafer Kalfa’nın Amerikan soyut resmi üzerine yazdığı harika bir kitabını yayınladık. O kitap üzerinde iki sene çalıştık. Zafer Kalfa yazdı ben editing’ini yaptım, fotoğraflarını iyileştirdik, mantığını konuştuk. Ben de üretiminde onun kadar emek verdim. Şimdi Jackson Pollock üzerine, diğerinin devamı olan bir kitap çıkaracağız. Bunların maddi bir geliri yok, kendini kurtardığı zaman büyük bir başarıdır. Maddi bir getirisi olmasa da inanılmaz bir manevi getirisi var. Toplum ve sanat ortamının buna ihtiyacı var. 

“Belediyelerin büyük sanat koleksiyonları yapmaya para, emek ve zaman harcaması lazım.”

Bedri Baykam

Türkiye’deki eğitim sistemi, özellikle devlet eli altındaki kültür-sanat eğitimi yok oldu diyebiliriz. Peki, sizin bu yapmaya çalıştığınız şeyi yuvalara, ilkokullara indirmek 20 yılda kaybettiğimizi geri kazanmak için faydalı olabilir mi? 

Bütün bu birikimin her biri, kovaya bırakılmış güzel su zerrecikleridir. Tabii ki faydası olabilir. Ne kadar kaybettik, ne kadar kazançlıyız bunun muhasebesini bile çıkaracak kadar zaman kaybetmeden olumlu hareketleri çoğaltmamız lazım. 

Belediyelerin sanat aktivitesini sırf önünde vişne suyu içilecek ve fotoğraf çektirilecek bir olay olarak görmeyi bırakmaları gerek. Tüm belediyelerin büyük sanat koleksiyonları yapmaya para, emek ve zaman harcaması lazım. Tüm bu sanat fakültelerinden mezun olan sanatçıların bu meslekte kalıcı olabilmeleri için Atatürk’ün az önce okuduğum cümlesindeki gibi hayal kırıklığı yaşamamaları lazım. 

Bu konudaki eleştirimi en çok İzmir alır. Bu kadar aydın ve bu kadar Atatürkçü olduklarını söyleyen, villaları, arsaları, fabrikaları olan, zenginlik içindeki insanların evlerinin her yeri de sanat dolu olmalı. Olması gerekenden çok daha yavaş gelişiyor. İzmir’de Lucien Arkas gibi bir örnek var. Onu yalnız alkışlamayın, siz de yapın ve rekabete girin. 

Yalnızca kişisel sergi de değil. Çok büyük binalar, çok insan çalıştıran bankalar var, bunların hepsinin neden koleksiyonu yok? Neden giren çıkan herkes bu sanata maruz kalmıyor? Özel üniversitelerin çoğu aileler tarafından açılıyor, neden bu üniversitelerin koleksiyonları yok? Buraya bir geçiş olması gerekiyor. 

Siz ne kadar davet ediliyorsunuz? Mesela sizi davet eden yuvalar, ilkokullar, ortaokullar var mı? 

Oluyor. Ben üniversitelerde, liselerde, Rotary’lerde, iş insanları derneklerinde, ilkokullarda da konuşuyorum. Her yaşın ayrı bir dili var ve ben de herkese hitap edebilme konusunda eğitimliyim. Sürekli yazdığım makaleler, televizyon konuşmaları, konferanslar, söyleşiler, ziyaretler… Halkla iç içeliğim hep sürüyor. Beni Türkiye’nin herhangi bir şehrinde herhangi bir sokağına bıraksanız halk gelir bana sarılır, benimle fotoğraf çektirir. Restoranların birçoğu zorla para almamaya çalışır. Halkla gerçekten çok güzel bir ilişkim var ve bu da beni çok mutlu ediyor.

Ve bunu sanat yoluyla yapıyorsunuz. Sizin çok önemli yaptığınız bir diğer şey Dünya Sanat Günü’nü başlatan kişi olmanız. Böyle bir gün nereden aklınıza geldi ve kutlayalım dediniz?

Cep telefonuma, ansiklopedilere baktım, insanlara, UPSD Yönetim Kurulu’na, asistanlarıma sordum ve Dünya Sanat Günü diye bir günün olmadığını gördüm. Olmadığını tespit ettikten sonra, Meksika’da 2011’de Dünya Sanat Dernekleri Genel Kurulu’na Türkiye Başkanı olarak giderken bir teklif götürdüm. 

Önce kendi kurulumla tartıştık, kabul ettik. Ben ‘Leonardo da Vinci’nin doğum günü olsun.’ dedim ve o günü kabul ettik. Başka alternatifler de vardı ama iyi ki bunu seçmişiz. Ve 15 Nisan’ın Dünya Sanat Günü olmasını 2011 yılında Uluslararası Sanat Dernekleri’ne oy birliğiyle kabul ettirdik. Yıllarca kutlandı ve 2015’te beni UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Dernekleri’nin Dünya Başkanı seçtiler.

2018’de de UNESCO Genel Sekreterliği’ne 15 Nisan’ın UNESCO resmi günü olması için müraacat ettik. Öykü Eras’la beraber gerçekten çok uğraştık. Yazışmalar, arşivler, belgeler… 

Türkiye’nin daimî UNESCO temsilcisi, Meksika’nın temsilcisi her biriyle temaslar yaptık, Paris’te diplomatlarla toplantılar yaptık, her bir ülkenin UNESCO Büyükelçisi ile görüştük. Gerçekten arkasında çok büyük bir emek var. O kadar uğraştan sonra, 2019 Nisan ayında UNESCO Yönetim Kurulu’ndan geçti. 2019 Kasım ayında da Genel Kurul’dan geçip kabul edildi. 

Gerçekten mutluluktan ağlamıştık. Bu fikrin ilk toplantısı Piramid Sanat’ta bir masada yapılmıştı. Orada başlayan bir şeyin dünyaya mal olmuş olması ve milyonlarca insanı etkileyen bir olaya dönmüş olması mutluluk verici.

Dünyanın kutladığı bir Sanat Günü’nün bir Türk sanatçı tarafından ortaya atılmış olması – her ne kadar Atatürk döneminden sonrasıyla ilgili olumsuz şeyler söylemiş olsam da – aslında tüm dünya, bir Türk’ün sayesinde Sanat Günü’nü kutluyor. 

Evet, bunu orada resmi olarak teklif eden, kabul ettiren sonuçta 1989’da sekiz kurucu olarak beraber kurduğumuz Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’dir. 2006’dan beri de başkanıyım. Zor bir şey ama Türkiye adına da kesinlikle çok güzel bir şey. 

Son sorum şu olacak; biz eserleri yan yana görünce ne kadar güzel olduğunu görüyoruz ama bu eserlerin o koleksiyonlardan toplanması, o koleksiyonerlerin buna ikna olması gibi süreçler nasıl gerçekleşti? 

Kolay olmadı. Bazı koleksiyonerler eserlerine doğal olarak çok değer verdikleri için çok zor ikna olup son anda bıraktılar. Artık serginin başlamasına birkaç saat kala gelen eserler bile oldu. İnatla takip ettim ve hepsi getirmeye çalıştım. 

Semiha Berksoy’un 1970’lerde ürettiği bir işini çok istedim. O eseri bu sergiye kazandıramadım ve gerçekten ona çok üzüldüm. Semiha Berksoy hayatta kızından ve torunundan sonra en çok beni severdi. Vasiyeti benim onu gömmemdi ve Semiha Berksoy’u ben gömdüm. Semiha bu sergide olmadığını görse üzülürdü. Kalbi kırılırdı ama ben manevi olarak ondan bahsedip onun da esasında bu sergide olduğunu bir şekilde ifade etmeye çalışıyorum. 

Gönlü çok zengin bir insandı, hayattaki en büyük arzusu; bir retrospektif sanat merkezi olması ve insanların oraya gelip verdiği paralarla sokak hayvanlarını beslemekti. 

Ayrıca kavramsal sanatçı, hiç eser sergileyemeyen, olaya mesafeli duran Şükrü Aysan’ın bir işi olsun isterdim. Onu da ancak duvar fotoğraflarına yedirerek koyabildim. Keşke şu da olsa dediğim sanatçılar vardı ama bunun sonu yok. Ben 81 değil, 150 sanatçı olsun isterdim. Çok geniş bir mekanda 200  sanatçı olsun isterdim. Bir sanatçı daha fazla koymak için kendimden eser koymadım. Ama 200. yılda yapacağım sergide kendimden eser koyacağım, mütevazılık yapmayacağım. 

Dikkatimi çeken başka bir nokta da çok fazla kadın sanatçıdan çok özel işler seçmiş olmanız. Özel olarak bir pozitif ayrımcılık yapmadığınızı belirtmeniz de çok hoşuma gitti.

Evet yapmadım. Serginin yüzde 30’una yakını kadın sanatçı eserleri ile dolu. Türkiye, kadın sanatçı oranında Avrupa’dan ve Amerika’dan daha yükseklerde. Türkiye’deki kadın sanatçı oranının daha fazla olması tabii ki Atatürk Cumhuriyeti’nin bir sonucu ve hediyesi. 

Ne kadar şanslıyız… 

Siyasette de bunu yapmaya çalıştım. Hala da uğraşıyorum. Siyasette maalesef pozitif ayrımcılığa gerek var, doğal akışta olmuyor. Mesela ben CHP’nin tüzüğünü bu yönde değiştirmek için 20 yıldır devamlı çalışıyorum, şu an da dahil. Mesela üç gün sonra CHP Tüzük Kurultayı olacaktı, tehir edildi. Yoksa ben yine gençlerin ve kadınların daha fazla temsiliyeti için Ankara’da olacaktım. Her bölgede halkın kendini temsil edeceği insanları kendileri seçmeleri için de savaşım devam ediyor. 

Ne güzel. Çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. İyi ki Atatürk var. İyi ki Atatürk Cumhuriyet’i kurarken sadece bir ülke değil aslında bir medeniyet kurmak istediği için kültür ve sanatı çok önemsemiş. 

İlk sergilerimin hepsine gelmiş İsmet İnönü de umarım bu sergiyi manevi olarak görüyordur. Ben de çok teşekkür ederim. 

İBB Kültür AŞ ve Piramid Sanat’ın iş birliğiyle gerçekleştirilen “100. Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaşın Serüveni” sergisi için Piramid Sanat’ın kurucusu Bedri Baykam ile beraberdik. Sergiyi 14 Ocak 2024 tarihine kadar Taksim Sanat ve Piramid Sanat’ta ziyaret edebilirsiniz.