Sürdürülebilirliğin Otelcilik Sektöründe Yarattığı Pesimist Tezatlık

Sürdürülebilirliğin Otelcilik Sektöründe Yarattığı Pesimist Tezatlık

Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2021

Post-kültürel denildiği zaman, akla gelen ilk ithal konseptlerden biri olan sürdürülebilirlik, günümüzde son derece subjektif ve değer yargıları ile şekillendirilen bir anlayış haline geldi. En basit haliyle bir verimlilik fonksiyonu olan bu matematiksel konsept, çoğu zaman yeşil ve doğa bağlamına hapsedilip algımızda bu şekilde çağrışım yapmaya başladı. Bunun Messi’yi kaleci ya da Anna Wintour’u basit bir tabloid editörü yapmaktan hiçbir farkı yok. Aslında sürdürülebilirlik ilk bakteriler kadar eski bir felsefe. Hatta determinist bir pencereden baktığınız zaman fiziksel kuralları ve metafiziksel varlığı olan bütün maddeleri sürdürülebilirlik konsepti ile anlamlandırabilirsiniz. 

Sürdürülebilirliğin turizm ve otelcilik özelinde yarattığı oksimoronu daha net açıklayabilmek için kendimize sormamız gereken soru şu: Neden otellere gideriz?

Hiçbir akademik dayanağım olmadan, endüstride yer alan bir profesyonel olarak lüks otellerin genelde keyif, seyahat ve kutlama amaçlı kullanıldığını söyleyebilirim. Peki bizler, otellerden her zaman daha fazlasını isterken, otellerin sürdürülebilir sistemlerinin olması ne kadar gerçekçi? Pek değil… 

Geçtiğimiz haftalarda yeni IPCC raporunun açıklanması ve ülkemizde yaşanan direkt olarak iklim değişikliği ile alakalı meydana gelen afetler ışığında söyleyebiliriz ki bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Oteller ve diğer hizmet sektöründeki arz, tüketicinin talebi ile şekillendiğinden, bu sektördeki sürdürülebilirlik raporlarının pozitif veriler üretmesi için misafirlerin beklentisini minimalizm yönünde değiştirmesi gerekiyor.

Koca Ada Kapandı

Boracay Adası

Fotoğraf: Laimonas Keseriaus

Açılışta çevresel bağlamdan çıkardığım sürdürülebilirliği, aldığım yere bırakarak sizlere Boracay Adası örneğini vermek istiyorum. Filipinlerin en önemli turist alanlarından biri olan Boracay Adası’nda bulunan otellerin, kontrolsüz atık yönetimi politikaları yüzünden deniz girilemez ve ormanlar çöplük haline geldi. 2018 yılında Filipinler’in Başkanı Rodrigo Duterte, altı aylığına adaya turist girişini yasakladı ve otellere çok büyük cezalar geldi. Bu dönemde adanın rehabilite edilmesi için çalışmalara başlandı ve otellere atık altyapısı kurulma zorunluluğu getirildi. 

Oteller, bulunduğu ortamdan bağımsız düşünülemez ve kimse bir çöplükte ya da toksik bir alanda konaklamak istemiyor. Bu sebeple otellerin çevresine, atık yönetiminin verimliliğine ve biraz daha uzak olsa da iklim değişikliğine karşı yatırım yapması gerekiyor. Bu risk faktörlerine karşı atılan bütün adımlar, dar bir ekonomik analiz ile pek anlam ifade etmeyebilir. Bunlar ancak çok daha geniş disiplinler-arası bir analiz ile anlaşılabilir ki bu, otelin geleceğini koruması için doğru bir karar.

Testisi Olmayana Bira Yok

Godin Tepesi

Fotoğraf: Persian Tourism Guide

Boracay Adası’nda yaşananları uç bir örnek olarak düşünebilirsiniz. Skalanın diğer ucunda ise Godin Tepe var. Sürdürülebilirlik popülerleşmeden yaklaşık 5000 yıl önce (fazlası var eksiği yok), Sümer kültürel sınırları içerisinde yer alan Godin Tepe isimli yerleşim alanı, Zagros dağları arasında seyrek bulunan geçitlerden birinde yer alıyordu. Modern anlayışımız ile kervansaray konseptinin çok eski bir örneği olan bu yer, dünyanın ücra köşelerinden gelen kişilere konaklama fırsatı veriyordu. Bunu 5000 yıl sonra biliyor olma sebebimiz ise aynı atmosferik mayalar ile üretilen bira kalıntılarının, farklı mikro/makro kültürlerin dekoratif izlerini taşıyan bira testilerinin içinde Godin Tepe’de bulunmuş olması. Günümüzde otellere kendi bardaklarımız ile gitmemiz son derece olanaksız bir durum ve kimsenin beklentisi bu yönde olmamalı. Ancak kaynakların kullanım verimliliği ve sürdürülebilir sistemler konusunda ilk ortaya çıkan ve en radikal olarak görebileceğimiz örnek bu olabilir.

Bir Yol Daha Var…

Sürdürülebilir otelcilik Six Senses Kocataş Mansions

Fotoğraf: Six Senses Kocataş Mansions 

Apokaliptik bir durum yaşanmadığı takdirde Godin Tepe şartlarına geri dönülmeyeceğini düşünürsek, otellerde kaynak ve ham madde kullanım verimliliği nasıl geliştirilebilir? 

Parçası olduğum Six Senses markasında biz, cevabı misyon komünikasyonu ve çözüm odaklı otelcilik olarak görüyoruz. Misafir ile negatif bir diyalog kurmadan onlara alternatif ürünler buluyor ve en son seçenek olarak herhangi bir tek kullanımlık ürün sunuyoruz. 

Bu noktada riskler çok fazla. Bu komünikasyonda misafir ile frekans uyuşmazlığı yaşadığımız takdirde sürdürülebilirlik, misafirimiz için itici bir bahane haline gelebilir. Bunun bilincinde olarak her misafirimiz ile otelciliğin geleceğinin bir şehir ortamında tedarikçiden başlayıp misafire kadar uzanan kolektif bir sürdürülebilirlik zinciri olduğunu ve toplumumuzun refah seviyesinin dolaylı olarak artması için markamızın misyonunun bu şekilde oluğunu çok içten bir şekilde paylaşıyoruz. Bu açıklamamızın kesinlikle negatif bir çağrışımı yok. Hatta bu yaklaşım, bizim sunduğumuz ekstra bir hizmet ve çoğu misafirimizin Six Senses’ı tercih etme sebebi. Bu şekilde, yazının başında bahsetmiş olduğum otelcilikte sürdürülebilirlik ve lüks beklentisi tezatlığını da telafi etmeye otelde başlıyoruz.

Sıfır Atık Problemi

sıfır atık

Fotoğraf: Six Senses Kocataş Mansions 

Bu noktada “şehirde kolektif sürdürülebilirlik’’ olarak adlandırdığım zincire geri dönmek istiyorum. Misafir perspektifinden değerlendirdiğimiz otelciliğe, bu sefer atık yönetimi perspektifinden bakıp lüks tüketimin, otellerde atık yönetimi ile telafi edilip edilemeyeceğini yazının bu kısmında analiz edeceğim.

Basite indirgendiği zaman bu şekilde akan zincirde atık yönetimi aslında her adımda yer alıyor fakat bu bölümde, otelin atık yönetimini takip edeceğiz. 

OECD birliğinin 2019 da yaptığı Türkiye Çevre Performans Değerlendirmesi’nde atıklarımızın sadece %10’luk bölümünün nitelikli olarak geri dönüştürüldüğü ve geri kalanlarının çeşitli şekilde atık gömme ve depolama alanlarında saklandığı ya da bertaraf edildiği gözlemlenmiştir. Bu sebeple otellerde kullanılan en mükemmel atık yönetimi planı bile müesseseyi sıfır atık hedefine ulaştırmayacaktır. Bu düşüncede daha ileri gitmeden sıfır atık konseptinin fiziksel olarak mümkün olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Kelimelerin anlamını bir noktadan sonra kaybetmemesi gerektiği ve “sıfır’’ kelimesinin dünyada bulunan en önemli ölçütlerden biri olması sebebiyle bu konuda tutucu olmamız gerekiyor. 

Dünyanın en verimli plastik geri-dönüşüm sistemleri bile içeri giren polimerlerin sadece yaklaşık %90’ını tekrar kullanıma sokabiliyor. Yani aslında geri-dönüşüme bıraktığımız bütün atıklar, ya termodinamiğin ikinci kuralı gereğince ya da teknoloji verimsizliği sebebiyle “downcycle’’ ediyor. 

PAGÇEV istatistiklerine göre Türkiye’de geri dönüşüm merkezlerine giden plastiklerin net olarak %54’ü geri dönüştürülebiliyor. Bu, aslında dünya standartlarında beklenmedik ve mükemmel bir sonuç. Fakat bu veri aynı zamanda şu anlama da geliyor: Geri dönüşüm merkezlerinin yolunu bulabilen her iki pet şişeden sadece bir tanesi geri dönüşüyor. Sıfır atık standardı bu olamaz… 

Türkiye özelinde sıfır atık hedefi, aslında potansiyel olarak çok zarar verici bir hedef olabilir. Kendi özelinde bu sertifikayı alan müesseseler, bu başarılarından gelen rahatlama hissiyatı ile kendilerini sınırlayacaktır. Bu konuda hissedilecek yanlış başarı duygusu, atık yönetimi ve geri dönüşüm alanında gelecek olan yeni mevzuat ve reformların ivmesini de azaltacaktır. 

Sıfır Atık’tan önce ulaşılması gereken çok sayıda kilometre taşı var. Müesseselerde, özel mülklerde ve kamu alanlarında atık yönetiminin verimli bir hale getirilmesi, özel ve kamusal geri dönüşüm tesislerinin denetlenmesi ve bu konularda şeffaf veri akışının sağlanması gibi… Sıfır Atık, burada bahsetmiş olduğumuz gibi bir kilometre taşı değil, Atlantis’te bir otobüs durağı…

Otelciliğin Geleceği

sürdürülebilir otelcilik

Fotoğraf: Six Senses Kocataş Mansions 

Sonuç olarak başlıkta bulunan ‘’Pesimist Tezatlık’’, aslında literatürde “Catch 22’’ olarak geçen bir düşünce. Lüks bir otelin sürdürülebilir olması için misafirlere, misafirlerin ise otelin beklentilerini karşılamasına ihtiyacı var. Sürdürülebilirliğe inovatif bir yaklaşımın eksikliğinde bu denklemin tutarlı olma imkânı yok. 

Godin Tepe örneğinde misafirlerin beklenti kriteri, bira ve güvenli bir yer iken, günümüzde beklentiler çok farklı boyutlarda. “Pesimist tezatlık’’, geleceğe yönelik bir kaygı olarak görülmemeli. Hatta tam aksine beklentiler, misafirlerin lüks anlayışının yakın zamanda büyük oranda değişeceği şeklinde. 

Dünyanın lüks anlayışı belki daha önce görülmemiş kadar güçlü bir ivme ile hareket ediyor. Sosyal medya ile yaratılan post-kültürel anlayışı takip ettiğimiz zaman özellikle Greta Thunberg ve benzeri seslerin yükselişi ile kamuoyunun ve direkt olarak misafir beklentisinin bu yönde değişeceğini öngörebiliriz. Hatta Greta Thunberg’ün yükselişini bile bu alanda var olan bir güç vakumu sayesinde olduğu sonucuna varabiliriz.

Bu yeni dünya düzeninde biz otelcilerin görevi ise otellerde uygun sürdürülebilir sistemler yaratıp misafirlere suçluluk duymayacakları bir tatil deneyimi yaşatmak.

Kapak Fotoğrafı: Six Senses Kocataş Mansions