Güncelleme Tarihi: 30 Eylül 2022
İyi hissetmediğinizde, seyahat hikayelerinizi anımsayıp, kendinizi hoş tuttuğunuz olmuştur. Hindistan Ana’nın kokusu, bazen beklemediğimiz zamanlarda gelir burnumuza. Burnumuza diyorum, tanımış olduğum, Hindistan’ı ziyaret etmiş çoğu kişiden duyuyorum bunu. Baharat, adını bilmediğim çiçek türleri, gene adını bilmediğim bir sürü şeyle karışık, yani evdeymişim hissi veren bu koku, ileride eğer kendimi baş edemeyeceğim bir hissizlikle kıvranır halde bulursam, yolumu bulmamda yardımcı olacak.
Deliliğin üst seviyeye çıktığı bahar aylarında bu, aklını daha da oynatabileceğin yere gidilir mi derseniz, evet gidilir. Hatta tam zamanı derim. Çünkü ilginizi cezbeden o kadar çok şey var ki, hem kulağı, hem gözü, hem ruhu, hem de damağı bir an boş bırakmıyor.
Arkadaşım, seyahatimizi Hindu’ların bahar bayramı olan Holi’ye denk getirmişti. Ne de iyi yapmış. O da, ben de ancak çocukluk günlerinde yaşanmış olabilecek güzellikte bir güne tanık olduk otuzlarımızın sonunda. Başkaları tarafından sevilmek, insana kendisiyle sınırlı olmadığını hatırlatıp, müthiş bir mutluluk veriyor.
Evinden uzak bir yere gidip, ait olmadığın bir kültürün sevincine ortak olup, o sevinci en beklentisiz şekilde deneyimlemek, bilen bilir, insanı değiştiriyor. Bu deneyimin kattığı güzel şeyleri, bir ev parasına değişmeyecek kadar enayi olabilirim belki ama bunu tekrar ve tekrar yaşamak isteyecek kadar mutlu olmuş bir enayiyim.
Hindistan’a Dair Ön Yargılar
Gelelim bu ülkeye karşı olan ön yargılara. Aslında en büyük ön yargı, ülkenin hijenik olmadığı. Nüfus yoğunluğunun ve ekonomik yetersizliğin hijyenik olmayı etkilememesi gerektiğini savunanları anlayabiliyorum. Kendi adıma, hijyenle ilgili sağlığımı etkileyecek bir sorunla karşılaşmadım. Bir yandan, gördüğüm tapınaklar, yediğim lezzetli yemekler, adımladığım her sokak ve cadde, tanıdığım içten insanlar, bu türden kusurlara aldırış etmemeyi beraberinde getirdi. Nedir bu Hindistan hayranlığı demeyin, çünkü döndükten sonra bu cümleyi çok duydum. Bazı yerler ve az önce de bahsettiğim gibi güzel deneyimler, kendi küçük destancıklarınızı yazmanıza yardımcı olur. Ikinci ön yargı ise, tecavüzler, küçük yaşta yaptırılan evlilikler ve kadına şiddet. Aslında dünyanın hemen her yerinde rastlanan bu durum elbette Hindistan’da da var. Dediğim gibi nüfusun yoğunluğundan dolayı (Çin’den sonra ikinci sırada) bu tür haberleri sık duyuyoruz. İnsanın olduğu çoğu yer, inanç sömürüsü, insan sömürüsü, hayvan sömürüsü gibi, hala utançla seyirci kaldığımız olaylarla dolu. Bunlardan bahsetmeyeceğimiz günler gelir mi emin değilim. Bu ülkenin bana yaşattığı güzelliklerden bahsederken, yüzbinlerce insanın günlük bir dolar sınırında yaşamaya çalışması vicdanımın bir köşesini dürtse de, şimdilik o verimli toprakların olumlu taraflarına dönmek istiyorum.
Sam’s Bar’da Kaybolan Cüzdan
İnsan Hindistan’da cüzdan kaybedip yarım saat içinde bulur mu? Barda unuttuğumuz cüzdanı bizim için muhafaza etmişler. Daha sonra son gece Hindistan’a veda etmek için yine orayı yani Sam’s Bar’ı seçtik. Orada tanıştığımız iki Hintli gazeteci, Belçikalı dövme sanatçısı Santos, ve Holi’de tanıştığımız iki arkadaşımızla eğlenip, gecenin üçünde Delhi sokaklarından güvenli bir şekilde otele döndük.
Yazar Tenesse Williams’ın Arzu Tramvayı oyununda geçen “Ben hep yabancıların inceliğine sığındım” repliği, tekinsiz olduğu söylenen Delhi sokaklarında tam da yerini buldu anlayacağınız.
Hindistan’da İnekler Neden Kutsal?
İnanç sistemiyle de eleştiriye maruz kalan Hindistan’da “ineğe tapma” konusunu, kaldığımız otelin sahibinden dinledim.
Ne yazık ki küçük yaşta yapılan evliliklerde, fazla doğum yapmış, sağlığından olup yaşamını yitirmiş kadınların geride kalan çocukları, inek sütüyle beslendiğinden, inekleri kutsallaştırmışlar.
Sokakların inekle ve büyüklü küçüklü tapınakla bezendiği bu yerde, içlerinde bir tanesi vardı ki, o mükellef yapı ve karşımızda duran devasa heykel, o kapıdan ikinci defa girişi hak ediyordu.
İster inanın ister inanmayın, tek bir kişi, bir çiviye bile tapsa, kimsenin inancıyla gelen tatminini eleştirmeye hakkımız yok. Tabii ki eğer o inanç şekli başkalarına zarar vermiyorsa. Ziyaret edip ikinci evim dediğim Hindistan, anlatmakla bitirelecek coğrafya değil. Fazla uzatmadan klasik bir cümleye bitireyim en güzeli “Hindistan’ı görmeden, dünyayı gördüm demeyin”