Güncelleme Tarihi: 2 Haziran 2024
Yaz dendiğinde ilk akla gelen şey, kumda güneşlenmek ve denizin keyfini çıkarmak. Ancak son yıllarda birçok tatilci, kapatılan kıyılar ve “özel sahiller” sebebiyle daha önce keyif aldıkları koylara ve sahillere ulaşamıyor. Peki, işletmelerin gerçekten kıyıları kapatabilmesi veya giriş ücreti alması mümkün mü? Türkiye’deki kıyı kanunu hakkında bilmeniz gerekenleri derledik…
Kanuna Göre Kıyı Tanımı
İsterseniz konuya daha derinlemesine inebilmek için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası içerisinde yer alan kıyı tanımına göz atalım. 1990 yılında deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu alanların etkisi altında olan sahil şeritlerinin kullanımı hakkında çıkarılan 3621 Sayılı Kıyı Kanunu çerçevesinde, kıyılar şu şekilde tanımlanıyor:
- Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi.
- Kıyı kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı.
- Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alan.
- Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan.
- Dar kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışması.
- Toplumun yararlanmasına açık yapı: Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılar.
Sizi daha fazla teknik hukuki terimlerle sıkmamak adına kanunun en önemli maddesine değinebiliriz. “Genel Esaslar” başlığı altında yer alan “Madde 5”, kıyıların tamamen kamu yararına kullanılabileceğini ve özel mülke tabi olmadığını şu şekilde açıkça belirtiyor:
“Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.”
Anayasamızın öngördüğü kanun uygulamasına göre kıyıların halk tarafından kullanımı kısıtlanamıyor. Öte yandan yine aynı kanunda belirtildiği üzere kıyıların kullanım tasarrufu, tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yönetiliyor. Kıyı olarak nitelendirilen alanlarda herhangi bir yapılaşmaya ise kesinlikle izin verilmiyor. Kıyı şeridine yakın olan veya kıyı şeridine taşmış olan taşınmazlar söz konusu olduğunda ise ilgili bakanlığın kararları ve diğer özel yasalar esas alınıyor.
Kıyı Kanunu’na Göre Sahilleri Kapatmak Mümkün Mü?
Dört mevsim boyunca doğal harikalar sunan ve yıllardır turistlerin uğrak noktalarından biri olan ülkemiz, özellikle yaz ayları geldiğinde çoğu kişinin hayalini kurduğu eşsiz sahil ve koylarıyla dikkat çekiyor. Ancak turizm sektörüne olan arzın artması, yanında talebi de getiriyor. Günümüzde pek çok özel işletme ve otelin deniz kıyılarının bazı bölümlerini kendi “özel plajları” haline getirdiğine rastlayabiliyoruz.
Kıyı Kanunu çerçevesinde arazi kullanım türleri şu şekilde sınıflandırılıyor:
- Kamusal Alanlar
- Turizm Tesisleri
- Spor ve Rekreasyon Alanları
- Balıkçı Köyleri ve Limanlar
- Deniz Turizmi ve Yatçılık
Kıyı yakınında arazilerin kullanımı söz konusu olduğunda her araziye benzer bir kullanım özgürlüğünün tanındığını görüyoruz. Ancak yapılaşmaların çevresel etkenlere uygun olarak tasarlanması ve doğal yapının korunması isteniyor. Bu bağlamda her birey ve kurum, kıyı çizgisi dışında kaldığı sürece kendi arazilerinde ticari faaliyetlerde bulunabiliyor. Ayrıca kanun, herhangi bir ticari yapılaşmanın deniz ile arasında en az 50 metre olması gerektiğini belirtiyor ve bu alanın da tamamen boşaltılmasını zorunlu kılıyor.
Bazı işletmeler, halkın kıyı kullanımı hakkını otel müşterisi olmak, giriş ücreti ödemek veya hizmetlerden zorunlu yararlanmak gibi bahanelerle kısıtlayabiliyor. Tabii ki kıyı kenarında yer alan işletmeler, ticari hakları çerçevesinde isteyen kişilere hizmet sunabiliyor. Ancak anayasamız, sunulan hizmetlerin kıyı şeridinin özgür kullanımı dışında kaldığını çok net bir şekilde belirtiyor. Örneğin kıyı şeridinde yer alan bir işletme, kendi imkanları dahilinde çevredeki insanlara ücret karşılığında şemsiye, şezlong, havlu ve diğer hizmetleri sunma hakkına sahip. Bu hizmetler içerisine kıyı şeridinin kullanım ücretinin dahil edilmesi ise net bir anayasa ihlali.
Anayasa, kıyı şeridinin ticari amaçlarla kullanımına yönelik tartışma konusunda “Madde 6” çerçevesinde şu şekilde durumu özetliyor:
“Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez.”
Özel Sahile Girmek Suç Mu?
Şimdiye kadar verdiğimiz örneklerden görebileceğiniz üzere aslında “özel sahil” veya “özel plaj” gibi tanımlamalar, anayasamızda bulunmuyor. Oldukça tartışmalı olan bu konu hakkında hukuk uzmanları arasında aslında bir fikir birliği bulunuyor. Uzmanlar, vatandaşın herhangi bir ücret ödemeden sahil üzerinden denize girebilmesi ve aynı yerden denizden çıkabilmesi gerektiğini savunuyor. Buna göre hiçbir işletme, plaj kullanım ücreti talep edemez. Üstelik bu kanun yalnızca özel işletmeleri kapsamıyor. Belediye ve devlet kurumları da hiçbir şekilde ücret talep edemiyor.
Son yıllarda kanunun daha iyi bir şekilde tanınmasıyla birlikte bazı işletmeler, plaj ücretini “DJ performansı” veya “Cankurtaran hizmeti” çerçevesinde talep edebiliyor. Aslında bir hizmetin alınabilmesi için talebin olması esas olarak alınıyor. Yani siz bir plaja girdiğinizde işletmenin size sağlayacağı şezlong, şemsiye, havlu ve diğer benzeri hizmetlerden yararlanmazsanız herhangi bir ücret ödemek zorunda değilsiniz.
Bu konuda yalnızca tek bir istisna bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına devrolmuş ve milli park, site, müze veya ören yeri olarak ilan edilmiş bölgeler, yine aynı bakanlık tarafından ücretlendirilebiliyor. Bu duruma örnek olarak ise Antalya’da yer alan ve Müze Kart ile giriş yapılabilen Olympos gösteriliyor.
Tüm bunlara rağmen Türkiye’de birçok özel işletme, hukuksuz bir şekilde “Beach Club” veya “Özel Plaj” adı altında kıyıları kapatıyor. Yaşanan sorunun temelinde ise hukuk tanımamak ve bilinçsizlik yer alıyor.
Plaj Ücreti Talep Edilirse Ne Yapmalısınız?
Diyelim ki güzel bir yaz günü sevdiklerinizle plaja gitmek ve biraz eğlenmek istediniz fakat şimdiye kadar örnek verdiğimiz olaylar başınıza geldi. Peki, bu durumda ne yapmalısınız?
Eğer işletme hukuksuz bir şekilde sahili kapatmışsa ve kullanım için ücret talep ediyorsa anayasada yer alan Kıyı Kanunu’nu hatırlatabilir ve ücretsiz giriş isteyebilirsiniz. Eğer direnç gösterilirse anayasa ihlalinden söz edilebilir. Böyle bir durumda:
- Tüketici Hakem Heyeti’ne gidebilir,
- Belediyeye şikayette bulunabilir,
- Çevre ve Şehircilik ile Kültür ve Turizm bakanlıklarına başvuru yapabilir ve
- CİMER’e (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) şikayette bulunabilirsiniz.
Üstelik bunların büyük bir çoğunluğunu e-Devlet üzerinden kolaylıkla gerçekleştirebilirsiniz. Kimliğinizin gizli kalmasını istiyorsanız CİMER başvurularında kimliğinizi gizleyebilirsiniz. Aynı zamanda uzmanlar, zorunlu olarak paranın alınması takdirinde mağdurların mutlaka Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurması gerektiğini belirtiyor. Böyle bir durumda elde ettiğiniz kanıtlarla Tüketici Hakem Heyeti tarafından haklı bulunabilir ve işletmeden ödediğiniz parayı geri alabilirsiniz.
Önemli Not: Bu yazı hukuki danışmanlık niteliği taşımaz. Yaşadığınız hukuki sorunlar için mutlaka bir uzmana başvurunuz!
Kapak Fotoğrafı: Unsplash | Aaron Burden