Mizahtaki Kültürel Belleğimiz: Karagöz Hacivat Gölge Oyunu

Mizahtaki Kültürel Belleğimiz: Karagöz Hacivat Gölge Oyunu

Geleneksel gösteri sanatlarından olan Karagöz, Türk mizah anlayışının ve kültürel belleğin önemli bir göstergesidir. Karagöz’ün, 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne kaydedilmiş olması takdire şayan bir konudur. Ayrıca UNESCO, 1994 yılından itibaren “Yaşayan İnsan Hazineleri” programıyla bir ulusal envanter sistemi uygulayarak Türkiye’de de başarılı geleneksel temsilcileri, Yaşayan İnsan Hazinesi ilan etmiştir. Söz konusu program, Karagöz sanatının da yaşatılması ve yeni nesillere aktarılma süreçlerine destek olmayı amaçlar. 

Tüm bu gelişmelerin yanında kültürel miras listemizde yer alan bu mizah geleneğine sahip çıkılması, korunması ve gelecek nesillere tanıtılması amacıyla Yapı Kredi Kültür Sanat’ın da oldukça anlamlı bir adımı var. Bünyesinde topladığı Gölge Oyunu Karagöz-Hacivat Koleksiyonu ve “Karagözüm İki Gözüm” Sergisi beğeni toplamaya devam  ediyor.

Karagöz ustası Ragıp Tuğtekin’in 1930’larda deve derisi kullanarak hazırladığı Gölge Oyunu Karagöz-Hacivat Koleksiyonu ile günümüze kadar olan Karagöz sanatçılarının tasvirlerinin yerini bulduğu “Karagözüm İki Gözüm” Sergisi, İstanbul-Beyoğlu’ndaki Yapı Kredi Müzesi’nde 25 Nisan 2021 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Sergide 20’nin üstünde Karagöz sanatçısının 350 tasviri, Karagöz oyunlarının dünyadaki yeri ve dünya gölge tiyatrosuna göre konumu, halk efsanelerinin Karagöz tasvirlerine etkileri gibi hususlar anlatılıyor. 

Ayrıca sanatçı Ragıp Tuğtekin’in koleksiyonunda bulunan tasvirler ve yaşamı boyunca etkileşime girdiği sanatçıların ortaya çıkardıkları işler, Karagözüm İki Gözüm Sergisi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Serginin küratörlüğünü Cengiz Özek yaparken koordinatörlüğünü de Elif Erdoğan ve Nihat Tekdemir üstleniyor. 15 Eylül 2020 tarihi itibarıyla halka açılan sergiye, zaman zaman çevrim içi etkinlikler de dahil oluyor. 

Hafta içi 10.30 – 18.30, cumartesi günleri ise 11.00 – 18.30 saatleri arasında ziyaret edilebilen “Karagözüm İki Gözüm” Sergisi, pazar günlerinde ise ziyarete kapalı. Şimdi gelin toplumsal ve kültürel hafızamız için çok mühim bir yerde duran Hacivat ve Karagöz Gölge Oyunu’nun tarihine, doğuş hikayesine kısaca bakalım.

Karagöz ve Hacivat’ın Doğuşu

Konu Karagöz olduğunda Hacivat karakterini ondan ayrı düşünemeyiz. İki boyutlu tasvir edilen Hacivat ve Karagöz; perdede oynatılan taklit ve karşılık konuşma çoğu zaman atışmalar halinde geçen bir gölge oyunudur. Karagöz oynatan kişiye Kurgusal, Hayalbaz ismi verilir. Çırak, yardak, dayrezen ve sandıkkar oyundaki yardımcılardır. Karakterlerin konuşma sıraları arasındaki değişimler ise baş hareketleri ile yapılır. 

Hacivat Karagöz Gölge Oyunu’nun tarihçesini incelediğimizde Türklerin gölge oyunu tekniğini, 16. yüzyılın başlarında Mısır’dan aldıklarını görürüz. Bu teknik, Türklerin elinde giderek gelişmiş ve belirli bir forma girerek Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesi altında alanını genişletmiştir. Gölge oyunu, Osmanlı’nın yayılmacı politikaları sayesinde Mısır’a yeni yorumlanmış hali ile yerleşmiştir. Öyle ki 19. yüzyılda Mısır’daki gölge oyunundan bahsedilirken oradaki karakterin Karagöz olduğu, oyunu Türklerin Mısır’a kazandırdığı söylenir.

Rivayete göre Osmanlı padişahlarından Orhan Gazi devrinde yaşamış bir demirci ustası olan Karagöz( Kambur Bâli Çelebi) ile duvarcı ustası Hacivat (Halil Hacı İvaz), Bursa Ulu Camii inşaatında çalışan iki işçidir. Aralarında sürekli atışan ve nükteli konuşmaları ile diğer işçilerin çalışmalarını da engelleyen bu ikili, cami inşaatının bir türlü tamamlanmaması üzerine padişah tarafından idam ettirilir.

Başka bir söylentiye göre de Hacivat ve Karagöz sürgün edilir. Padişah, kararı için pişman olunca Karagöz ve Hacivat’ın bulunmasını emreder. İkiliyi bulamayan Şeyh Küşteri, onların kuklalarını yapar ve bu tasvirleri perde arkasında oynatmasıyla gölge oyunu ortaya çıkar. Böylece Karagöz ve Hacivat tanınmaya başlar. Diğer yandan Bursa’daki Ulu Camii, Orhan Gazi Dönemi’nde değil Yıldırım Beyazıd Dönemi’nde inşa ettirilmiştir. Dolayısıyla bu söylentinin gerçekliği yansıtmadığı düşünülür. Karagöz ile ilgili ilk kesinlik taşıyan belge ise şehzadelerin sünnet şöleni hakkında bilgilerin olduğu 1852 tarihinde yazılan Surname-i Humayun adındaki eserdir.

Sanatın bu ortaya çıkış hikayesinden sonra tarihe düşülmüş bir detaydan bahsederek yazıyı bitirelim. Gölge Oyunu Hacivat-Karagöz Koleksiyonu’nu oluşturan Karagöz Sanatçısı Ragıp Tuğtekin ile 1974 yılının ekim ayında Halk Bilimci Nail Tan tarafından yapılan bir röportajda; Karagöz’ün yaşatılması ile ilgili sorulan soruya Tuğtekin şu cevabı verir:

“Karagöz’ün yaşatılması konusunda bugün için tasvir yapım ve oyunlarının mutlak olarak ne şekilde ne de piyeslerde değişiklik yapılmasını doğru bulmuyorum. Bugünkü gençliğin Osmanlıca Türkçesine ve Osmanlı edebiyatına terim itibarıyla yabancı oldukları göz önüne alınarak, otorite zevat tarafından tedricen yeni nesle intikal edebilecek tarzda yazılabilir. Ancak yine mutlak olarak Karagöz ve Hacivat’ın eski şekli korunmak şartı ile erkek ve zenne tipleri üzerinde şekil değişiklikleri yapılabilir.”

Anlaşıldığı üzere o dönem irdelenen Karagöz sanatının özünü koruması gerektiği konusu, bugüne önemli mesajlar veriyor. Nasıl ki kültürel mirasımız olan Karagöz, UNESCO tarafından koruma altına alındıysa Türkiye’ye ve Türk kültürüne özgü daha birçok olgu da bu açıdan değerlendirilmeli. Gereken kamuoyu oluşturularak bize özgü değerlerin uluslararası anlamda da karşılık bulması ve değer kazanması için doğru stratejiler yapılmalı.