24 Haziran’da New York Belediye Başkanlığı için Demokrat Parti adayını belirlemek adına ön seçim yapıldı. Seçimi de favori aday eski New York Valisi Andrew Cuomo ve diğer 10 rakibini geride bırakan Zohran Mamdani kazandı.

Mamdani kısa bir sürede bir yandan Bernie Sanders, Alexandria Ocasio-Cortez gibi progresif isimler ve halkın gözle görülür bir kesiminin desteğini kazanırken bir yandan da Cumhuriyetçiler ve ortodoks görüşlere sahip Demokratların bir numaralı persona non grata’sı haline geldi.
Zohran Mamdani Kimdir?
33 yaşındaki genç politikacı Demokrat Parti aday adayları içinde “underdog” olarak görülmüş olsa bile gelecek vadeden bir isim olarak anılıyor.
Uganda doğumlu olan Mamdani, yedi yaşındayken 2018 senesinde vatandaşlığını alacağı ABD’ye göç etti. Salaam Bombay filmi ile hatırladığımız annesi Mira Nair film yönetmeni iken babası Mahmud Mamdani ise Columbia Üniversitesi’nde antropoloji profesörü olarak ders veriyor.
Kendisini “demokrat sosyalist” olarak tanımlayan Mamdani, 2014 yılında mezun olduğu Bowdoin Koleji’nde Filistin’de Adaleti Destekleyen Öğrenciler isimli bir topluluk kurdu. Bu süreç ve devamında özellikle barınma hakkına eğilen pek çok örgütlü aktivist faaliyette bulundu. Politikaya atılmadan önce rap müzik yapımcılığı ile ilgilendi ve annesinin filmlerinde çeşitli işler üstlendi.
Daha sonra da Queens merkezli 36. bölgeden New York Eyalet Meclisi üyesi oldu ve 2021 yılından beri bu görevine devam ediyor. Bu yıl, bir arkadaşlık uygulaması üzerinden tanıştığı Suriyeli sanatçı Rama Duwaji ile hayatlarını birleştiren Mamdani, seçilmesi halinde New York’un ilk müslüman ve Güney Asya kökenli belediye başkanı olacak.
Zohran’ın Yolu
Aslına bakarsanız Demokrat Parti’nin New York Belediye Başkanı adaylığı için Andrew Cuomo’nun ismine kesin gözüyle bakılıyordu. Nitekim “Cuomo” Demokratlar için oldukça prestijli bir soyisim… Çünkü kendisinin yanı sıra babası Mario Cuomo da New York Valisi olarak görev yapmıştı.
Fakat Cuomo’nun elindeki tek şey nüfuzlu bir soyisim değildi elbette. Aday adaylığı için yürüttüğü kampanya, yahudi lobisinin de dahil olduğu iş insanlarınca 25 milyon doların üzerinde bağış aldı.
Peki Mamdani karşı karşıya kaldığı bu büyük güçle nasıl başa çıktı?
Buna verilebilecek pek çok yanıt var…
Mamdani, çoğu zaman ortalama Demokrat Parti görüşünü de aşacak şekilde bir Filistin yanlısı olarak biliniyor. Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama talebi olduğu İsrail Başbakanı Netanyahu’yu New York’a gelirse tutuklatacağını söylemekten de çekinmiyor.
Her ne kadar New York, bir milyonu aşkın yahudi nüfusu ile Tel Aviv’den sonra dünyadaki en kalabalık yahudi yerleşkesi olsa da bu nüfusun içindeki kayda değer bir kısmın İsrail devlet politikalarının aleyhtarı olan sol görüşlü yahudilerden oluştuğunu unutmamak gerekiyor. Keza New York’un aşağı yukarı aynı sayıda müslümana ev sahipliği yapıyor olması da cabası…
Bu demografik tahlilin yanı sıra İsrail’in devlet politikalarına karşı tüm dünyada gün geçtikçe güçlenen muhalif görüş, halkın çoğunluğunun desteğini kazanma yolunda Mamdani’nin elini fazlasıyla güçlendiriyor.
Bir diğer yanıt da elbette Mamdani’nin seçim stratejisi ve halk için ifade ettiği hususlar hakkında olacaktır…
Her şeyden önce Mamdani, New Yorklular için alışılmış politik elitlerin aksine yeni bir yüz ve stil vadediyor. Diğer adaylar Mamdani’nin şahsına yönelik popülist söylemler üretirken kendisi programını kentin sorunlarına makul çözümler sunmak üzerine tasarlamayı tercih ediyor.
Aynı zamanda adaylığıyla bir temsil boşluğunu da doldurduğunu söylemekte fayda var. Öyle ki sadece müslümanları değil; evrensel görüşlere sahip eğitimli genç nüfusu, işçi sınıfını ve göçmenleri de temsil ediyor. Bu yetkiyi de etkin saha çalışması ile kazandığını söyleyebiliriz.
Mamdani, aday adaylığı süreci boyunca yirmi bin kişilik ekibi ile adeta bütün New York’u kapı kapı dolaştı. Tüm sosyal medya aparatlarını etkin kullanması bir yana özellikle Tiktok’da sergilediği performansla ilgiyi üzerine çekmeyi başardı. Bir yandan kentin maddi sorunlarına dikkat çekerken bir yandan da camileri gezdi, iftar paketi dağıttı…
Zohran’ın Vaadi
Mamdani’nin öne çıkan vaatleri arasında kent genelinde toplu taşımayı ücretsiz hale getirmek, kira artışlarının durdurulması ve ev sahibi ihmallerine yönelik sıkı denetimler yapmak, uygun fiyatlı belediye marketleri açmak, 6 haftalık – 5 yaş arası tüm çocuklara tamamen ücretsiz bakım hizmeti sağlamak, uygun fiyatlı konut olanakları geliştirmek ve zenginlere sabit vergi uygulaması gibi öneriler yer alıyor.
Bu vaatlere göz atarken iki meseleyi göz önünde bulundurmakta fayda var. Birincisi bizim gibi ucundan köşesinden sosyal devlet anlayışını tatmış insanlar için pek de “garip” gelmeyecek bu vaatler, ortalama Amerikan vatandaşı için devrim niteliğinde önermeler gibi algılanıyor olabilir.
İkincisi de New York’un pek çok açıdan İstanbul’u andırdığını düşünmek işimize yarayabilir. Öyle ki gelir seviyesine göre makul ücretli konutlar bulmak, ulaşım, gelir adaletsizliği gibi konularda benzer sorunlarla mücadele ettiğimizi söyleyebiliriz.
ABD: Büyük Türkiye
Gündelik politikada sıkça yaşanan benzerliklerden ötürü zaman zaman Türkiye’ye “Küçük Amerika” dendiğini işitmişizdir. Fakat bu sefer kronolojik açıdan daha doğru bir önerme olacağı için ABD’ye “Büyük Türkiye” demek çok daha yerinde olacak gibi görünüyor.
Gelin bu önermeyi daha okunabilir hale getirelim…
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde eski başbakan Binali Yıldırım’ın karşısına Beylikdüzü sakinleri dışında kimsenin adını dahi duymadığı Ekrem İmamoğlu aday olarak çıkarıldı. İmamoğlu’nun seçim vaatleri arasında kent lokantaları, belediye kreşleri ve süt yardımları gibi daha sonra gerçekleştireceği öneriler yer alıyordu. Kısa sürede gençliği, dinamizmi ve muhalif kesimleri birleştiren söylemleri ile kamuoyunun beğenisini kazandı.
Seçildikten sonra belediye meclisi çoğunluğu ve merkezi iktidar yetkileri kullanılarak “topal ördek” haline getirilmeye çalışıldı. Geçtiğimiz iki dönem içinde bunun sonuçlarını yakından takip etmiştik. Yakın zamanda Donald Trump’ın federal fon ile ilgili olarak Fox News’e verdiği demeç bu açıdan dikkat çekici;
“Varsayalım ki seçildi. Başkanı benim ve o doğru olanı yapmak zorunda. Aksi halde bir kuruş bile alamazlar. Parayı ancak doğru davranırsa alırlar.”
Mamdani ise cevaben NBC’ye bazı açıklamalarda bulundu;
“Başkan’ın nasıl göründüğüm, kulağa nasıl geldiğim, nereden geldiğim, kim olduğum konusunda konuşacak olduğu gerçeğine alışmaya başlamam gerekiyor. Çünkü dikkatleri mücadele ettiğim şeyden başka bir yere çekmek istiyor.”
Hani İstanbul’u alan Türkiye’yi alır derler ya… Benzer bir durumun New York için de geçerli olduğu düşünülebilir. Öyle ki geçen yıl New York’un 100 milyar doların üzerinde kaynak aldığı biliniyor.
Tüm bunların yanı sıra birkaç gündür Mamdani için Tennessee’nin radikal sağcı Cumhuriyetçi temsilcisi Andy Ogles’in önerisi üzerine Amerikan basınında sınır dışı edilme ihtimali konuşuluyor. (Aynı Ogles Mamdani’yi “Küçük Muhammed” olarak anıyor.) Ekrem İmamoğlu’nun güncel durumu düşünüldüğünde bu ihtimal hayli ilginç bir hal alıyor.
Ne Olacak?
Halihazırda görevde olan Belediye Başkanı Eric Adams ve Mamdani’ye şimdiden bir kere kaybetmiş olan Andrew Cuomo’nun bağımsız olarak aday olmaları bekleniyor. Bir de Cumhuriyetçilerin adayı olacak tabii… Fakat Mamdani’nin Demokratların kalesi olan New York’da kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Seçimlere kadar Mamdani, Cumhuriyetçilerin saldırıları yetmezmiş gibi kendi partisindeki gelenekçi ve “zengin” Demokratların da tepkisine göğüs germeyi öğrenmek zorunda. Bu süre zarfında da “servet düşmanı”, “çömez”, “antisemitist” ve Cumhuriyetçilerin Güney Carolina temsilcisi Nancy Mace’nin ima ettiği gibi 11 Eylül saldırıları ile bağlantılı olmadığını da kanıtlaması gerekecek.
Mamdani 11 Eylül 2001’de dokuz yaşındaydı…