Güncelleme Tarihi: 11 Ocak 2023
Hep beraber bazılarımızın hayali, bazılarımızın ise korkulu rüyası olan bir bilim kurgu fantezisinin gerçekleştiğini düşünelim. Bir sabah uyandığımızda evrenin başka bir köşesinden bir grup uzaylı dünyayı ziyarete gelmiş olsunlar. Daha sonra bizleri koloniler halinde çalıştırmaya, kendi eğlenceleri için kullanmaya, bedensel salgılarımızdan ve kabiliyetlerimizden faydalanmaya ve nihayetinde de bizleri kesip yemeye başlasınlar. Bir de tüm bu yaptıklarını kendilerince meşrulaştıran bir fikre sahip olsunlar. ‘’Evrenin en gelişmiş canlıları bizleriz. Haliyle tüm bunlara hakkımız var.’’ desinler mesela… Yeterince adil ve mantıklı… Öyle değil mi? Çünkü bizler de kendi gezegenimiz özelinde tam olarak böyle davranmıyor muyuz?
Türcülük Nedir?
Farklı ırklar arasında fiziki ve kültürel bir çeşitliliğin olduğunu biliriz. Aynı şekilde farklı cinsiyet grupları arasında sözgelimi anatomik farklılıklar da mevcuttur. Bunu da biliriz. Ama aynı zamanda hiçbir ‘’farklılığın’’ toplum ve kanun önünde herhangi bir ayrıcalık ve üstünlük oluşturmadığını da biliriz. Bu bilgiye dayanmayan yıkıcı fikirler, ırkçı ya da cinsiyetçi fikirlerdir.
Türcülük de canlılara ait oldukları türlere göre birbirlerinden farklı değerler atfedilmesidir. Bu değerleme ölçütü de insan türünün diğer canlılardan üstün olduğu yanılgısı üzerine inşa edilir. Buna, ekolojiyi içine insanın da dahil olduğu bir küme olarak görmek yerine, tepesinde insanın oturduğu bir piramit olarak görmek yanılgısının doğal bir sonucudur diyebiliriz. Öyle ki insan, sözgelimi en gelişmiş canlı olduğu için diğer tüm canlılık üzerinde bir tasarruf hakkına sahip olduğunu düşünür. Bu tahakkümü de tek boyutlu yasalar ve ‘’insana fayda’’ silahlarıyla meşrulaştırır.
Bu canlılık tasnifi, sadece insanı en tepeye koymakla kalmaz. Diğer canlılar içinde de insan merkezli ilkelerle üstünlük sıralamaları yapar. Örneğin bir köpek yavrusu bir inek yavrusuna nazaran çok daha fazla hakka sahiptir. Çünkü bir inek yavrusu, köpek yavrusu kadar ‘’insanın en iyi dostu’’ değildir ne yazık ki.
Tabii türcülük diye andığımız bu insan merkezli canlı tasnifi, sadece dostluk ilişkisi üzerinde kalmaz. Farklı türlere, insana fayda ölçütüne göre farklı kaderler tayin eder. Örneğin bazı hayvanların görevi insana arkadaşlık etmek iken bazılarının görevi sirklerde insanları eğlendirmektir. Bazıları sadece yemekken bazıları kürkleriyle insanları ısıtmakla görevlidir. Bazılarının gücünden faydalanırız, bazılarının güçsüzlüğünden…
Veganizm: Anti-Türcülük
Fotoğraf: Vegan Liftz
Veganlık, kabaca aksinin hayvan sömürüsü olduğu gerekçesi ile hayvansal tüketimi mümkün olan en düşük seviyeye indirgeme çabasının sergilendiği yaşam biçimidir. ‘’Türcü olmamak’’ meselesini bir idea olarak kabul edersek eğer bu ideanın pratik ve kaçınılmaz sonucu ise veganlık olur. Özetle veganlık, türcülüğün tam karşısında olmaktır. Yazının bu noktasında kendi iki yüzlülüğümü itiraf etmek isterim. Hayvan sömürüsüne karşı olmama rağmen vegan olmadığım için tam olarak bir anti-türcü olduğum söylenemez. Çünkü hiçbir hayvanın eğlenmek, kürklerinden faydalanmak ya da üzerinde deneyler yapılması için var olmadıklarını düşünmeme rağmen belli ki bazı hayvanların yenilmek için var olduklarını düşünmeye devam ediyorum.
Sadede gelecek olursak işin en ilginç tarafı insanın düşünebilen bir canlı olmasından çıkarılan ders sanırım. Çünkü bazılarımızın buradan çıkardığı ders, diğer tüm canlılığın yalnızca insana fayda sağlamakla yükümlü olduğu iken bazılarımızın çıkarımı ise ‘’sorumluluk’’ olmuş. Bütün bir ekolojik krizin çözümü ve gezegenimizin topyekün geleceği de bu ikilem içerisinde doğru yerde durmakla alakalı gibi gözüküyor. Belli ki sadece düşünebilmek yetmiyor, doğru kararı da verebilmek lazım. İnsanlığın sınavı da bu galiba.
Kapak Fotoğrafı: Stephan Streuders