Ankara’da Bir Sıfır Atık Hikayesi

Ankara’da Bir Sıfır Atık Hikayesi

Bugün biraz yazılara ara verelim ve deneyim paylaşımını öne çıkaralım dedik. Adım Adım Sıfır Atık danışmanlarından Lucie Sénéchal ile keyifli bir sohbet eşliğinde sürdürülebilir yaşam ve sıfır atık deneyimlerini paylaştık. 

Bu sefer klasik soru-cevap röportajların tersine önce küçük bir Türkiye deneyimiyle başlayalım… 

Ankara’ya gelişimin hemen arkasındandı. Tabi daha çok az Türkçe konuşuyordum. Satıcıya plastik poşet istemediğimi anlatmaya çalıştım. O kadar anlamsız geldi ki plastik poşet istememem. En sonunda bana elindeki plastik torbayı uzattı ve “Zaten bedava!” dedi.

Parasız olunca nedense her şey alınabilir oluyor ya… Bedava tanıtım ürünleri gibi biraz. Sohbetimize başlarsak bu yolu seçmek nereden çıktı? Sıfır atık / sürdürülebilir yaşam merakının veya tutkunun nereden geldiğini sorarak başlayalım.

Çocukluğumdan beri doğa ve çevre hassasiyetim hep yüksek oldu çünkü doğayla iç içe bir ortamda küçük bir şehirde büyüdüm. Yalnızca büyüdüğüm yer değil, ailemin hassasiyetleri ve bana verdikleri eğitim de bu yönde oldu. Örneğin annem bana neden kağıtları çöpe atmamam gerektiğini anlatırdı ve ardından ben de okuldaki arkadaşlarıma bunu aktarırdım. Arkadaşlarımın tepkilerinden maalesef bunu çok da önemsemediklerini veya anlamlandıramadıklarını hissettiğim çok oldu. 

Ancak özellikle sıfır atık ile ilgili süreç somut olarak altı yıl önce Brüksel’e taşınmam ile başladı. Öncelikle mutfakta çıkan atıkları çöpe atmamak için balkonuma bir solucan kompostu aldım. Kompost beni tekrardan çocukluğuma götürdü. Bahçedeki komposttan çok farkı olmadığını gördüm. Organik atıklara yeni bir hayat vermek ve buradan elde ettiğim gübre ile balkonumdaki bitkilerimi beslemek beni çok mutlu etti. Öyle ki kompost kurmanın yalnızca ve yalnızca olumlu sonuçları olduğunu gördüm. Çöp kovam daha yavaş doluyordu ve daha az kokuyordu. Üstelik balkonumdaki bitkilere bakmak için dışarıdan gübre veya başka bitki ilaçları almama gerek kalmadı. 

Bu sürece yani daha sağlıklı ve çevreye daha duyarlı bir yaşam biçimine geçince kendimi zaten durduramadım ve devamı kolaylıkla geldi. Öncelikle doğal ve organik ürünlere daha fazla ağırlık vermeye başladım. Evimizin yakınlarına organik ürün pazarı kurulması bu süreçte işimi kolaylaştırdı. Gıda ürünlerinin ardından temizlik ürünlerini değiştirdim ve ardından giyim anlayışımı. 

Ankara’da Bir Sıfır Atık Hikayesi

Evden çıktığımda organik ve çevreye duyarlı ürünler satan mağazaları keşfetmeye başladım. Bunun da ötesinde yerel ve mümkün olduğunca az ambalajlı ürünleri tercih ettim. Organik, doğal ürünler ararken bir de bunları açık satış ile almak maalesef her zaman kolay değil. Ancak kendi mahallemi ve yaşadığım şehri bu gözle yeniden keşfettim. Doğru adresleri bulmak zaman istiyor; üstelik her aradığımızı tek bir yerden tedarik etmek de neredeyse imkânsız. Brüksel’de yaşadığım dönem, aynı zamanda şehirde arka arkaya açık satış yapan dükkanların açıldığı döneme denk geldi. En sonunda benim yaşadığım mahallede de açık satış yapan, organik ve doğal ürünler satan, ambalajsız alışveriş yapılabilecek bir dükkân açıldı. 

Brüksel’de geçirdiğim 4 yıl içerisinde tüm tüketim alışkanlıklarım değişmişti. Artık büyük marketlere gitmeme hiç gerek kalmıyordu. Tüm ihtiyaçlarımı oturduğum yere yakın çevredeki üreticilerden, yerel ürünlere öncelik veren dükkanlardan ve ambalajsız şekilde karşılayabiliyordum. 

Burada araya gireyim ve bana da hep sorulan bir soruyu sana sorayım… Çok çaba gerektiriyor mu? Kolay hayatı bırakıp zor hayata nasıl geçeceğiz?

Evet, özellikle başlarda biraz ekstra çaba gerektiriyor. Pazarın gününü unutmamak gerek mesela. Yeniden kullanılabilir çantalarını veya diğer kaplarını alışverişe giderken yanında götürmek gerek. Ancak bu yaşam biçiminin sunduğu sağlıklı ve dengeli hayat deneyimini yaşamak için bu kadar zahmete katlanmaya değer diye düşünüyorum. Eve geldiğinizde aldıklarınızı kolayca yerleştiriyorsunuz, artık dev marketlerde zaman kaybetmek zorunda değilsiniz. 

Brüksel’den sonra Ankara’da bu hayat nasıl devam etti? Yeni bir yer, yeni alışkanlıklar…

Türkiye’ye geldiğimde alışkanlıklarımdan ve yeni hayat biçimimden vazgeçmemek konusunda kararlıydım. Bunu kendime bir meydan okuma gibi gördüm: Yeni bir şehirde ve yeni bir ülkede aynı hassasiyetlerle kendi tercihim olan yaşam biçimini sürdürmek, yerel, açık satış ve organik ürünlerle ihtiyaçlarımı karşılamaya devam etmek… Ankara’ya geldiğimde ilk olarak Ayrancı pazarını keşfettim. Organik, doğal, yerel ve ambalajsız pek çok ürüne burada ulaşmak mümkün. Ardından yaşadığım mahalledeki dükkanları keşfettim. 

Temizlik ürünleri, kozmetik ürünleri ve diğer kişisel bakım ürünleri için Adım Adım Sıfır Atık tavsiyeleri çok işime yaradı. Bugün Adım Adım Sıfır Atık’ın bir parçası haline geldim ve bundan büyük mutluluk duyuyorum.

Keşfetme süreci nasıl gitti ve nasıl bir deneyim oldu?

Gördüğüm şey aslında beni çok sevindirdi. Esnaf her ne kadar alışkın olmasa da benim kendi kaplarımla veya çantalarımla alışveriş yapmamda herhangi bir sorun görmediler. Bugün geldiğimiz noktada beni gördüklerinde zaten ambalaj veya plastik poşet vermiyorlar bana!

Ankara’da Bir Sıfır Atık Hikayesi

Temizlik ürünleri, kozmetik ürünleri ve diğer kişisel bakım ürünleri için Adım Adım Sıfır Atık tavsiyeleri çok işime yaradı. Bugün Adım Adım Sıfır Atık’ın bir parçası haline geldim ve bundan büyük mutluluk duyuyorum. Bu sayede yerel üreticileri, sorumlu üretimi benimsemiş markaları keşfettim. Aksi takdirde tek başıma bunları keşfetmem mümkün olmazdı. Yine Adım Adım Sıfır Atık sayesinde son derece basit ve yapılması kolay tarifler keşfettim. Önce ev temizlik ürünlerimi kendim yapmaya başladım. Bu da beni sıfır atık ve sürdürülebilir yaşam konularında bir adım ileriye taşıdı. 

Adım Adım Sıfır Atık geçiyor diye önceden konuştuğumuz sanılmasın. Biz tanışmadan önce Lucie bizi tanıyormuş zaten. Duyunca ben de çok mutlu olmuştum. Teşekkürler tekrar Lucie… Devam edersek Türkiye’de, Belçika’da ve Fransa’da aslında farklı alanlarda gelişmeler var sanki.

Türkiye’ye ilk geldiğimde sıfır atık yolculuğuma nasıl devam edeceğimi ve sürdürülebilir yaşam hayalime nasıl ulaşacağımı kestirmek kolay olmadı. Özellikle de aldığımız herhangi bir ürünün defalarca kere üst üste ambalajlandığını gördüğümde kendime uygun alışveriş adreslerini nasıl belirleyeceğim diye bayağı düşündüm. 

Özellikle büyük marketlerde bana şöyle bir his geliyor. Sanki görevli, ürünü özellikle streç filme sarmaktan kendini alamıyor ve defalarca kere sarıyormuş gibi değil mi?

Evet, gerçekten bazen şoke edici çünkü Fransa’da ve Belçika’da çok uzun zamandır kasalarda plastik poşet ücretsiz verilmiyor ve her geçen gün doğa dostu dükkanların sayısı artıyor. Bu dükkanlarda ürün ambalajlarının sayısı da oldukça sınırlı. Üstelik özellikle Fransa’da ve şimdilerde Belçika’da da gelişiyor; her geçen gün yerel, doğal, organik ve açık satış yapan dükkanların sayısı artıyor. Halen yalnızca açık satış yapan dükkân bulmak zor olsa da adım adım ilerliyor bu süreç. Ankara’da ise bu dükkanlara rastlamak son derece zor. Ancak şunu da söylemek gerekir ki mahalle kültürünün devam ettiği yerlerde hemen yakında kendi kaplarınla alışveriş yapılabilecek pek çok yer var. Örneğin Brüksel’de bu tür dükkanlar maalesef kayboldu.  

Ankara’da Bir Sıfır Atık Hikayesi

Türkiye’ye ilk geldiğinde ve yerel ürünler satan yerlerden alışveriş yapmaya başladığında nasıl bir deneyim yaşadın?  

Genellikle alışveriş yaparken edindiğim izlenim şu yönde oluyor. Satıcılar, ben alacaklarımı aldıktan sonra bana aldıklarımı kendi çantalarıma koymam için zaman veriyorlar. Oysa diğer müşterilerin aldıklarını plastik poşetlere yerleştiriyorlar hemen. Aslında bu Fransa’da ve Belçika’da olmayan bir müşteriye hizmet anlayışı. Büyük marketlerden farklı olarak küçük dükkanlarda aldıklarınızı kendiniz paketlemiyorsunuz; satıcı bir hizmet olarak bunu yapıyor. Benim aldığım ürünleri benim yerime ve benim için birinin toparlaması bence çok kıymetli. Tabii ben kendi bez çantalarımla gittiğim için biraz onların alışkanlıklarını değiştirmiş belki de zorlamış oluyorum. Benim için ne yapabileceklerini tam olarak bilemiyorlar. 

Aslında bu esnaf samimiyeti ve hizmeti çok eskilerden gelen bir alışkanlıktır. Bir anlamda ev sahibi olarak esnaf yardım etmek ister. Bu da alışverişi mekanik bağlamından çıkarıp yeniden insani boyuta taşıyan bir şey. Esnaf sohbetleri de çok keyiflidir. Sen artık sohbet edebiliyorsun rahatça. 

Evet, artık sohbet edebiliyoruz. Onlara diyorum ki bu alışkanlık çok olumlu bir deneyim ve başka bir yerde yok. O nedenle korumak lazım ama mümkünse bez çantalarla ve poşetlerle.

Yalnızca paketleme değil aynı zamanda yerel ürünlerin erişilebilirliği ile ilgili ne düşünüyorsun? 

Kültürel ve tarımsal çeşitlilik nedeniyle Türkiye’de halen doğal ve yerel ürünleri kolayca bulmak mümkün. İlla organik sertifikalı olmasa bile el emeğiyle ve çevreye saygı çerçevesinde üretilen pek çok ürün var.

Sürdürülebilir yaşam ve sıfır atık yolculuğuna çıkarken en etkili çözüm, küçük bir deneyimden başlamak. Her şeyi birden yapmaya çalışmak ve yıpranmak yerine kendi hayat biçimine ve alışkanlıklarına uygun bir yol haritası çizmek daha önemli. Üstelik biraz önce konuştuklarımızdan da anladık ki aslında değişim motivasyonumuzu etkileyen bir başka etken de nerede yaşadığımız. 

Fransa’da, Belçika’da ve Türkiye’de durum ve koşullar aynı değil. O nedenle yaptığımız seçimler veya sürdürülebilir yaşama geçiş yöntemimiz, yaşadığımız sistemden ve toplumdan bağımsız düşünülemez. Ancak her üç ülkede de atık oluşumunu farklı yollarla azaltmak ve dünyaya zarar vermeden yaşamak mümkün! 

Zaten en önemlisi de bu! Nerede olursak olalım bir yolunu bulmak ve insan sağlığına ve dünyaya zarar vermeden yaşamayı başarmak. Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim. Adım Adım Sıfır Atık’ın bir parçası olduğun ve bizi zenginleştirdiğin için de ayrıca teşekkür ederim. 

Ben teşekkür ederim…