Şakir Paşa Ailesi | Fahrünnisa Zeyd

Şakir Paşa Ailesi’nin sanat dünyasına kazandırdığı parlak yıldızlardan Fahrünnisa Zeyd, renklerin ve biçimlerin ustası, uluslararası sanat sahnesinde güçlü bir figür… Batı’da Fahrelnisa, Orta Doğu’da Fahr El Nissa olarak bilinen Fahrünnisa Zeyd, yalnız soyut resim alanında bir öncü değil; aynı zamanda yaşamıyla, seçtiği yollar ve ait olduğu dünyalar arasında kurduğu köprülerle ilham verici bir hikayeye sahip.

Binbir Gece Prensesi unvanı taşıyan, sanatını saray duvarlarının çok ötesine taşıyan Fahrünnisa Zeyd, Batı sanatından etkilenip kendi iç dünyasını resimlere yansıtan bir sanatçı. Hep birlikte, Fahrünnisa Zeyd’in hikayesine bakalım.

Fahrünnisa Zeyd Kimdir?

Türk modern sanatının öncülerinden Fahrünnisa Zeyd, 1901 yılında Büyükada’da, Osmanlı’nın köklü ailelerinden Şakir Paşa Ailesi’nin bir ferdi olarak dünyaya geliyor. Küçük yaşlarında sanatla tanışan Fahrünnisa, abisi Cevat Şakir’in teşvikiyle resim sanatına yöneliyor ve günümüz Güzel Sanatlar Akademisi’nin öncüsü Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk kadın öğrencilerinden biri oluyor.

Eserleri İstanbul’dan Paris ve Londra’ya, New York’tan Brüksel’e kadar uzanan sergilerle uluslararası sanat sahnesinde beğeni toplayan Fahrelnisa, renklerin ve formların ustası olarak unutulmaz bir sanatçı kimliği yaratıyor.

Şakir Paşa Ailesi

Şakir Paşa Ailesi, Osmanlı’nın devlet işlerinde önemli görevler üstlenmiş olmasının yanında, sanata olan katkılarıyla da tanınıyor. Ailenin beşinci çocuğu Fahrünnisa, 6 Aralık 1901’de Büyükada’daki kırmızı köşkte, entelektüel bir çevrenin içinde büyüme şansıyla dünyaya geliyor. Altı dil bilen, sanat ve edebiyatla iç içe bir babanın çocuğu olarak keman, piyano, resim ve dil hocalarıyla büyüyen Fahrünnisa Zeyd, ailenin diğer üyeleri gibi sanat tarihine damgasını vurmayı başarıyor.

Cevat Şakir resim ve edebiyat, Aliye Berger gravür, Füreya Koral seramik ile adını Türkiye sanat tarihinde iz bırakırken, Fahrünnisa Zeid resimde kendini gösteriyor. Cevat Şakir’in Roma’dan Büyükada’ya dönmesiyle birlikte Fahrünnisa’nın resim sanatına olan ilgisinin arttığını biliyoruz. Cevat Şakir, Fahrünnisa’ya “çok sevdiği bir kişiyi” çizmesi için çini mürekkebi veriyor ve o gün Giritli anneannesini çizen genç Fahrünnisa her zaman çizim yapabilmek için yanında defter taşımaya başlıyor.

Notre Dame de Sion’da öğrenim gören Fahrünnisa’nın hayatı, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte farklı bir yöne evriliyor. Osmanlı bu savaşta Fransa’nın karşısında yer aldığı için okul kapanıyor, aynı tarihlerde Şakir Paşa oğlu Cevat Şakir tarafından öldürülüyor ve büyük bir trajedi yaşanıyor aile içinde.

Fahrünnisa Zeyd Hayatı

Fahrünnisa Zeyd’in hem kişisel seçimleri hem de evlilikleri, onun sanatı ve kimliği üzerinde izler bırakıyor. Şakir Paşa Ailesi’nin önemli bir ferdi olarak köklü bir geçmişten gelen Fahrünnisa Zeyd, her iki evliliğiyle farklı kültür ve sanat çevreleri tanıyarak eserlerini zenginleştiriyor, uluslararası bir sanatçıya dönüşüyor.

Batı’ya Açılan Kapı: İlk Evliliği

Şakir Paşa’nın ani vefatı, Cevat Şakir’in hapis yatması ve aynı dönemde ailenin damatlarının cephede savaşması, aileyi yönetecek bir erkek ihtiyacı doğuruyor. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde eğitim gören Fahrünnisa Zeyd, annesinin yönlendirmesiyle Fecr-i Ati edebiyatı topluluğunun isimlerinden ve Servet-i Fünun yazarlarından İzzet Melih Devrim ile evleniyor; 14 yıl süren evlilikten Şirin ve Nejat dünyaya geliyor.

Fahrünnisa’nın Batı sanat dünyası ile ilk yakın temas bu evlilikle başlıyor; telaffuz kolaylığından dolayı Avrupa’da “Fahrelnisa” olarak biliniyor. Paris’te geçirdikleri balayında müze ve galerileri gezerek modern sanat akımlarından etkilenmeye başlayan sanatçı, evliliği süresince Paris’te Académie Ranson’da Roger Bissiére’nin atölyesinde eğitim alıyor. 1928’te Paris’ten İstanbul’a döndüğünde bu deneyimleri eserlerine yansıtıyor.

İzzet Melih’in entelektüel çevresi sayesinde dönemin önde gelen yazar ve sanatçılarıyla tanışan Fahrelnisa, Atatürk’ün davet ettiği Yeni Türk Alfabesi Konferansı’nda bulunarak Cumhuriyet’in modernleşme hareketine yakından şahitlik ediyor. İzzet Melih Devrim ile gerçekleşen bu evlilik, Fahrelnisa için Batı sanat dünyasına açılan bir kapı ve sanatına yön veren zengin bir deneyim dönemi.

Binbir Gece Prensesi Fahrünnisa

İzzet Melih Bey’in ardından 1934’te Irak Kralı I. Faysal’ın kardeşi, Türkiye Büyükelçisi Prens Emir Zeid Hüseyin ile evlenen Fahrünnisa, bu evlilikle yaşamında yeni bir sayfa açıyor. Evlilikle yalnızca “Prenses Fahr El Nissa Zeid” olmuyor, aynı zamanda sanatı için ilham kaynağı olan Orta Doğu serüvenini başlatıyor.

Evliliğinin ilk yıllarında Batı’daki hayatı devam eden Fahr El Nissa Zeid, Berlin’de Adolf Hitler tarafından Reich Şansölyeliği’nde çay içmeye davet ediliyor ve Hitler ile resim konuşuyor. Budapeşte’de açtığı atölyesinde kentin günlük yaşamını belgeleyen işler üretiyor. Eşinin Irak Kral Naibi olduğu 1938’de Bağdat’a yerleşen sanatçı, burada Asur, Babil, Sümer gibi kadim uygarlıkların eserlerini keşfetme şansı yakalıyor. Sanatçının antik kentlerde yaptığı geziler ve Arapça bilmemenin verdiği izolelikten doğan depresyon onun sanatına hem içerik hem de estetik açıdan büyük bir derinlik kazandırdığını görüyoruz.

1941’de Bağdat’taki siyasi ayaklanmalar ile Fahrünnisa Zeid yolunu Londra, Paris ve oradan İstanbul’a çeviriyor. Eşi Zeid Hüseyin’in 1970’de vefatından sonra önce Paris’e dönüyor, sonra oğlu Raad’ın yanına Amman’a taşınıyor. Burada bir sanat enstitüsü kurarak modern sanatı Ürdün’e taşıyan sanatçı, yaşamının son yıllarında portreler üzerine yoğunlaşıyor .

5 Eylül 1991’de, 90 yaşında Amman’da hayata veda eden Fahrünnisa Zeyd (Fahr El Nissa Zeid) eserleriyle hem modern Türk sanatına hem de Orta Doğu sanatına ilham olan, özgün bir sanatçı olarak tarihe geçiyor.

Fahrünnisa Zeyd Sanat Yaklaşımı

Fahrünnisa Zeyd çağdaş Türk resminin uluslararası alanda tanınan öncülerinden biri. Onun sanatı yalnızca estetik bir ifade değil; bireysel deneyimlerinden beslenen bir anlatı. Geleneksel sınırların ötesine geçen sanatçı, eserlerinde hareket, renk ve ışığın dinamik etkisiyle kozmik evreni ve ruhsal yolculukları birleştiren bir görsel dil sunuyor.

Kültürel sanat motiflerinden esinlenen Fahrelnisa, eserlerinde geometrik formlar, vitrayları andıran renk alanları ve mozaiksel kompozisyonlar kullanarak soyut resim anlayışına derinlik kazandırıyor. Karmaşık desenleri, coşkulu renkleri adeta trans halinde devasa boyutlardaki tuvallerine aktaran sanatçı iz bırakan bir figür haline gelmeyi başarıyor.

İlk Sergi ve D Grubu Dönemi

Fahrünnisa Zeid, ilk kişisel sergisini 1945 yılında Maçka’daki Ralli Apartmanı’ndaki dairesinin dört odasını boşaltarak açıyor. Sergide nü çalışmaları da dahil olmak üzere 180 eserini sergileyen sanatçı, beklediğinden çok daha büyük bir ilgiyle karşılaşıyor burada. Bu sergi, onun kariyerinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak, 44 yaşındaki Fahrünnisa’nın hayatını bir kez daha değiştiriyor.

Kişisel sergisinden sonra 1941’de D Grubu’na katılan Fahrünnisa, birkaç yıl sonra politik uyuşmazlıktan dolayı gruptan ayrılıyor. 1947’de Londra’da, 1949’da Paris’te ve 1950’de New York’ta sergi açarak uluslararası sanat arenasına adım atan Fahrünnisa Zeyd’in eserleri Kraliçe Elizabeth gibi önemli isimler tarafından dahi ilgiyle inceleniyor.

Son Yıllar

Fahrünnisa Zeid, Avrupa’da ardı ardına sergiler açtığı dönemin ardından yaklaşık 20 yıl boyunca eserlerini sergilemeye ara veriyor ve Türkiye’den de uzak kalıyor. Bu süreçte yalnızlık ve depresyonla mücadele eden sanatçıya kızı Şirin Devrim büyük destek oluyor.

1964 yılında Şirin, annesi için Türkiye’de iki büyük retrospektif sergi düzenliyor; bu sergiler Ankara Hitit Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde gerçekleşiyor. Türkiye’de tek bir sanatçıya adanan ilk müze sergilerinden biri olan bu retrospektifler, hem Fahrünnisa’nın “eve dönüşü” hem de yeni kuşaklara tanıtılması açısından büyük önem taşıyor. Şirin Devrim, bu sergileri annesinin tüm sergileri arasında en başarılı olanı olarak nitelendiriyor.

1970’te eşinin vefatından sonra Amman’a yerleşen Fahrünnisa, burada portre çalışmalarına odaklanıyor; aile üyelerini ve yakın çevresini ruhsal derinlikleri ve toplumsal kimliklerini yansıtarak tuvallerine aktarıyor.

1991’de hayata veda eden Fahrünnisa Zeyd (Fahr El Nissa Zeid), hayatının sonuna dek üretkenliğini sürdürüyor; sanatındaki özgünlük ile kültürler arası köprü kuran yaklaşımı sayesinde modern sanat tarihinde silinmez bir iz bırakıyor.

Fahrünnisa Zeyd İkonik Eserleri

“Bir başyapıt oluşturabilmek için, önce tüm varlığınızı onun içine yerleştirmelisiniz.”

Fahrünnisa Zeyd

Batı’da Fahrelnisa olarak da anılan Fahrünnisa Zeyd, kariyeri boyunca unutulmaz eserler ortaya koyarak sanat dünyasına güçlü bir miras bırakmayı başarıyor. Onun eserleri, renklerin enerjisiyle hareket kazanan soyut kompozisyonları ve geleneksel motiflerin modern bir yorumunu sunan, cesur renklerle bezenmiş eşsiz bir sanat anlayışı yansıtıyor.

Soyut resmin sınırlarını genişleten yenilikçi teknikleri ve kozmik anlatıları, Fahrünnisa Zeyd’i uluslararası sanat çevrelerinde öne çıkarıyor. Türkiye’de 30’un üzerinde sergi açan sanatçının eserleri İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra Londra’da dört, Paris’te altı kez sergileniyor; İsviçre, Belçika ve Amerika’da sanatseverlerle buluşuyor.

Bu bölümde, Fahrünnisa Zeyd’in sanatsal kimliğini en iyi şekilde yansıtan, hem kariyerine hem de mirasına ışık tutan önemli eserlerine odaklanıyoruz. Dünyanın önde gelen müzelerinde sergilenen tabloları, onun uluslararası sanat arenasındaki yerini pekiştirirken, farklı kültürleri bir araya getiren sanatsal dehasını gözler önüne seriyor.

Cehennemim – 1951: Fahrünnisa’nın vitray-resim sentezli çalışmalarının en iyi örneklerinden. Kompozisyon sağdan sola, soldan sağa farklı yönlere taşınıyor renk dalgalanmaları ile. Yaklaşık beş metreden daha geniş tuvale yansıyan resmin arkasında yatan hikaye ise, esere bir sineğin yol göstermesi! Fahrünnisa tuval başında resim yapmaya çalışırken tuvale konan bir sineği takip ediyor ve sineğin izini kurşun kalemli aktaran sanatçı sonradan tuvali renklendiriyor.

Atomun ve Nebati Hayatın Parçalanışı – 1962: Sanatçının kozmik ve metafizik konulara olan ilgisini gösteren devasa boyuttaki eser, karmaşık kompozisyonu ile dikkat çekiyor. Organik formlar ve geometrik unsurlar bir arada kullanılarak yaşamın döngüsünü ve doğanın yenilenme sürecini anlatıyor. 2013 yılında satıldığında, Fahr El Nissa Zeid “Orta Doğu’nun en yüksek fiyata satılan eserini resmeden sanatçı” unvanını alıyor.

Geçmişten Biri (Otoportre) – 1980: Fahrünnisa’nın geç dönem çalışmalarının en dikkat çekici örneklerinden biri bu eser. Geçmişten gelen bir figürü, kendi gençliğini yansıtan sanatçı bu eserle ilgili “Ben dört medeniyetin soyundan geliyorum. Otoportremde el Fars, elbise Bizans, yüz Girit ve gözler Doğulu; ama bunu resmederken bunun farkında değildim.” der.

Fahrünnisa Zeyd ve Çocukları

Şakir Paşa Ailesi ve Fahrünnisa Zeyd’in sanatla yoğrulmuş hayatı, Fahrünnisa’nın çocukları Şirin Devrim ve Nejad Melih Devrim’in hayatını şekillendirmede önemli rol oynadığını görüyoruz. Aileden aldıkları entelektüel miras ve sanata olan tutku, her iki ismi de uluslararası alanda tanınan başarılı sanatçılar haline getiriyor. Nejad Melih Devrim soyut sanatın öncü isimlerinden biriyken, Şirin Devrim tiyatro sahnesinde yer alan ilk kadın olarak öne çıkıyor. İki kardeşin hayatı, Şakir Paşa Ailesi’nin sanata olan katkısının bir yansıması.

Nejad Melih Devrim

Türkiye’deki soyut resmin öncülerinden olan Nejad Melih Devrim, Paris’te sergi açan ilk Türk sanatçı. 1923’te Büyükada’da doğan Nejad, annesi Fahrünnisa Zeid’den aldığı ilhamla resim sanatına yöneliyor; annesiyle birlikte Münih, Dresden, Köln ve Nürnberg’deki müzeleri gezerek Batı sanatı ile tanışıyor.

1941’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olarak başladığı resim eğitiminde hızla yeteneğini ortaya koyan Nejad Devrim, 1944 yılında dayısı Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in Bodrum’daki yazlığında yaptığı resimlerden oluşan ilk sergisini açıyor. 1946’da ise, içindeki resim aşkıyla İstanbul’daki şaşalı hayatını geride bırakıp Paris’e gidiyor eğitim almak için.

1947’de Galerie Allard’da açtığı kişisel sergi, Nejad Devrim’i Paris’te sergi açan ilk Türk sanatçı unvanına kavuşturduğu gibi, Avrupa sanat çevrelerinde tanınmasını sağlıyor. Paris’te, Türk resim geleneğini Avrupa sanatıyla birleştiren Nejad Devrim, zamanla soyut eksresyonist tarza yönelerek renk ve formun uyumuna odaklanıyor. Soyut geometrik şekiller, dinamik kompozisyonlar ve parlak renkleriyle dikkat çeken sanatçı, Avrupa ve dünyanın pek çok yerinde galeri ve müzelerde, MoMa dahil, sergiliyor eserlerini.

1950’lerde Paris’te soyut sanatın önde gelen isimlerinden biri olan Nejad Devrim ile annesi Fahrünnisa Zeid’in aynı mesleği yapması aile içinde gizli bir rekabeti de beraberinde getiriyor. Her ne kadar ikisi arasında çatışma olduğu bilinse de, Fahrünnisa’nın Paris’te sanat çevresine girmesi ve resim sergileri açabilmesinde oğlu Nejad Devrim’in payı oldukça büyük.

Nejad Devrim kısa sürede sanat çevresinde özgün bir yer ediniyor olsa da, içsel huzur arayışıyla farklı ülkelerde yaşayarak mutluluğu yakalamaya çalışıyor ve en sonunda 1968’de Polonya’nın küçük Nowy Sacz kasabasına yerleşiyor; 1995 yılında burada hayatını kaybediyor.

Şirin Devrim

“İyi ve kötü tesadüflerle örülmüş hayat hikâyem…”

Şirin Devrim

Türk tiyatrosunun öncülerinden Şirin Devrim, hem sahne arkasında hem sahnede birçok ilke imza atmış biri. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyun sahneleyen ilk kadın tiyatrocu ve ilk kadın rejisör olan Şirin Devrim, 1960’ların unutulmaz başrol oyuncularından.

1926’da İstanbul’da dünyaya gelen Şirin Devrim, entelektüel bir sanat çevresinde büyüyor ve çocukluğunu Paris ve Londra gibi merkezlerde Dostoyevski, Nietzsche gibi düşünürlerin tartışıldığı bir evde geçiriyor. Robert Koleji’nden mezun olunca tiyatro tutkusu onu New York’a götürüyor; burada Yale Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi alıp, Amerikalı aktör Wesley Lau ile evleniyor.

Şirin Devrim, ABD’de Stanford, Carnegie-Mellon ve Wisconsin Üniversitelerinde reji ve oyunculuk üzerine dersler veriyor. Türkiye’ye döndüğünde Muhsin Ertuğrul’un teklifiyle İstanbul Şehir Tiyatroları’nda çalışmaya başlayıp, burada oyun sahneleyen ilk kadın tiyatrocu oluyor. Dormen Tiyatrosu gibi özel tiyatrolarda da sahne alarak kadın tiyatrocuların önünü açıyor.

Şirin Devrim, şu anda Türkiye televizyonlarında “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” adıyla diziye uyarlanan ailesinin hikayesini anlattığı “A Turkish Tapestry: The Shakirs of İstanbul” (Şakir Paşa Ailesi – Harika Çılgınlar) kitabını yazıyor ve aynı hikayeden ilhamla 2000’lerde tek kişilik oyunu ile tiyatroya dönüyor.

Saray odalarından tek odalı öğrenci evlerine kadar uzanan, birbirinden farklı hayatların izlerini taşıyan Şirin Devrim, renkli ve cesur kişiliğiyle iz bırakıyor. Chanel rujuyla yazdığı pankartla konsolosluk basan, Hitler Almanyası’nda sosyeteye dahil olan Şirin’in yaşamı 7 Mart 2011’de New York’ta son buluyor. Türk tiyatro tarihinin unutulmaz figürü olarak kadın tiyatroculara açtığı yıllar ve sanata adanmış hayatıyla ilham vermeye devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir