Heideggerci Çevre Yaklaşımı

Heideggerci Çevre Yaklaşımı

Bütün meselemiz ormanı yemek yerine ormanda yemeye karar verebilmek sanırım. O ana kadar insan hayatının ve insanca hayatın sürdürülebilirliği ve doğanın kendinde değerlerine vakıf olabilmek için düşünmeye devam edeceğiz. Tabii halihazırda düşünülmüş olanı da paylaşmaya… Bugün bunun için sizlere Heidegger’in çevre felsefesinden bahsetmek istiyorum. Fakat önce biraz Heidegger’in kendisinden bahsetmek sanırım daha faydalı olacak.

Martin Heidegger, tartışmasız 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir. Çalışmalarında Kierkegaard’ın yanı sıra daha sonra Yahudi olduğu gerekçesiyle rektörü olduğu üniversitenin kütüphanesine almayacağı Edmund Husserl’den etkilendiği açıkça görülür. Keza Husserl’in fenomenolojisini varlık felsefesi içerisinde yeniden yorumlar.

Heidegger’in yaklaşımı, temel olarak varlığın anlamı sorunsalı üzerine yoğunlaşır. Kendinden önce gelen düşünürlerin ontolojilerini, varlığın ta kendisi yerine varlıklar üzerine eğilmekle suçlar. Albert Camus ve Sartre gibi düşünürlerin yanında dil ve metafizik üzerine düşünceleri ile Derrida ve Foucault gibi önemli isimleri de etkilemiştir.

Afedersiniz Heidegger (!)

Heidegger ne yazık ki insanlık tarihindeki 20. yüzyıl çılgınlığından nasibini almış bir düşünür. Nitekim kendisi Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi üyesi bir Nazi sempatizanıdır. Daha sonra bu fikirlerinden pişmanlık duyduğunu dile getirdiği söylense de 2. Dünya Savaşı yıllarında ve öncesinde pek de hoş şeyler yapmadığı tarihle sabittir. Bu sebeple bütün felsefe sohbetlerinde Heidegger’in herhangi bir fikri söylendiğinde ‘’Tabii bütün fikirlerine katılıyor değilim.’’ diye eklemek bir gelenek olagelmiştir. Hatta bu sebeple Heidegger okumasını topyekün bırakmış bir dolu insan da mevcuttur. Ben şahsen insan zihninin keyfekeder paylaşılmasına karşıyım.

Yani bana kalırsa Heidegger, ‘’İyi bir düşünür fakat bir Nazi.’’ değil, ‘’İyi bir düşünür ve bir Nazi.’’dir.

Varlığın Çobanı İnsan

Heideggerci Çevre YaklaşımıFotoğraf: Ekrulila

Çevre etiğinin belirlenimi, kabaca insan-merkezci bakış açısındaki doğa tahakkümünün dışlanması üzerine inşa edilir. Yani insanın çemberin merkezinde ya da piramidin tepesinde olduğu algısı ile çevresine yüklediği atanmış değerleri reddeder. Çünkü bu değerler doğanın kendinde değerini yıkarak ona araçsal sığı meziyetler ekler. Hal böyleyken bütün kıymeti yakılacak odun fikri üzerinden okunan bir ağaç, bir otel inşaatı için pek tabii kesilebilir, kar sağlamayan akarsu kirletilebilir ve insanın dostu sayılmayan köpekbalığı öldürülebilir olur. Bu insanın bir tür ‘’efendi’’ olduğu yanılgısıdır.

Fakat Heidegger, Hümanizm Üzerine mektubunda bizlere şöyle sesleniyor;

“İnsan var olanın efendisi değildir. İnsan varlığın çobanıdır.’’

Heidegger; bu bahsi ile yalnızca antroposantrizme bir eleştiri getirmez, aynı zamanda doğayı algılamak için yeni bir kapı aralar. Tarih boyunca düşünürler doğa üzerine akıl yormuşlardır. Özellikle 18. yüzyıl felsefesi başlı başına bir doğa güzellemesi şeklinde geçmiştir. Buna karşın Heidegger’in araladığı kapıdan geçerek doğayı, felsefi zihniyetimzde yalnızca estetiğin değil ontolojinin bir konusu olarak da ele alabiliriz.

Doğa yıkımının önüne geçmek için klasik normatif etiğin çemberi genişletilmeye çalışılmıştır. Yani etik, bütün canlıları kapsayacak şekilde yeniden düşünülmüştür. Tabii bu insan-merkezci etiğe yapılan birtakım eklemeler ile sağlanmıştır. Fakat böyle bir durumda da ortaya bir dil problemi çıkıyor. Çünkü bu haliyle doğa meselesine getirilen etik yaklaşım yine insan-merkezci algı çerçevesinde sıkışmış oluyor.

Heidegger’e göre değer kavramı güç istemi ile yanıp tutuşan modern öznenin bir sorunu. Bu yüzden değer kavramının doğaya yönelik genişletilmesi, onu yine aynı özne üzerinden okumak demek oluyor.

Heidegger’e göre bir şeyi değer ile ilişkilendirdiğimizde o şeyi insanın değer verme yetisinin bir nesnesi haline getirmiş oluyoruz. Yani her türlü değer biçme, bir tür özneleştirmedir diyebiliriz. Doğaya insanca değer vermek, doğanın kendinden değerlerini öldürecektir. Bu da aslında yine insan-merkezci bir tavır olarak karşımıza çıkar. Heidegger’in doğa anlayışı, doğanın ne ise o olarak kendini göstermesi ile özetlenebilir.

Yani bir çoban gibi bekle; değer atfetme, müdahale etme ve bırak doğa kendini ifşa etsin.

Kapak Fotoğrafı: Min An